'' Benim adım Rabia Duman. İlçenin merkezinde oturuyoruz. Ben yurtta kalmıyorum öğretmenim. Babamın çarşıda marketi var.''
Susuz kalmamış bir ağacın meyvesiyle kurumaya yüz tutmuşun ki aynı olmuyordu şüphesiz. Rabia'nın sorunsuz sıcak bir yuvanın çocuğu olduğu, hem üstündeki kıyafetlerin tertip ve temizliğinden hem de yüzündeki canlılıktan çok rahat okunabiliyordu. Keşke her çocuk onun kadar şanslı olabilseydi diye geçirdi içinden Azat. Yakınmasının bir faydası olmadığını bile bile yakındı. Ama birden yakınmalarının bir yankısını duymaya başladı sanki. Küçük harflerle hıçkırık sesleri duymaya başladı. Hıçkırıkların sahibi o kadar gizli ağlıyordu ki Azat kim olduğunu hemen tespit edemedi. Bereket ağlayan çocuk kafasını masanın üstüne koymuş kollarının üstünde ağlıyordu. Azat, hemen yanına gitti.
'' Ne oldu kızım neden ağlıyorsun. Kaldır bakayım kafanı.''
Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönen kız usulca kafasını kollarının üzerinden kaldırdı. Hıçkırıklarına engel olamıyordu. Her ne kadar ağlamasına son verse de gözleri kaldığı yerden devam ediyordu. Konuşmayı denedi. Başarılı olamayacağını anlayınca vazgeçti. Azat, küçük kızın konuşmaya niyetli olduğunu anlayınca biraz daha üstelemek istedi.
'' Hadi kızım söylesene. Ne oldu. Kim üzdü seni?''
'' Şeyy öğretmenim. Be-benim anlatabileceğim annem babam yok. Geçen sene ikisi de bir kazada öldüler. Abimle beraber dayımlarda kalıyoruz.''
Bu sonuncu olay Azat'ı tamamen yerle bir etmeye yetti. Bu kadar acı dolu kader topluluğu nasıl da bir odaya toplanabilmişti. Bu küçük bedenlerin omuzlarındaki yükler, nasıl da bükmüyordu bellerini. Muhatap olduğu o kadar acı tablo karşısında Azat'ın ölmüş göz pınarları, sanki dirilmeye yelteniyordu. Burnunun direği sızladı. Anne ve babasını kaybeden küçük kızın acısını iliklerine kadar hissetti. Ne annem var ne babam derken yaşadığı ızdırabı Azat da yaşadı sanki. Kendisi kaybettiği anı bile hatırlamadığı annesini nasıl ararken bu küçük kızın hem annesini hem babasını aynı anda kaybetmesi kim bilir ne acı veriyordur diye düşündü. Baba faktörünü hesaba katmıyordu bile. Sahi Azat nedense bugüne kadar babasızlığını hiç hissetmemişti. Rüyalarında gördüğü annesi olduğundan emin dahi olamadığı kadından medet ararken nedense babasına dair en küçük bir özlem kırıntısı çekmiyordu. Kim bilir belki kendisini esirgeme kurumuna vermesinin kinini taşıyordu veya Yavuz Bey'in, babasının yerini fazlasıyla doldurmasındandı. Kızın sessizce ağlamasına kayıtsız kalamadı Azat. Elini, küt kesilmiş saçlarına uzatıp okşadı. Bir şeyler söylemek istedi, söyleyemedi. Yutkundu. Boğazına oturan yumruk nefes alış verişini zorlaştırıyordu.
'' Ağlama tatlım. Onlar seni izliyorlar. Okumanı büyük adam olmanı istiyorlar. Ağlaman onları çok üzer. Artık hep beraber olacağız.''
Zeynep Öğretmen'den duyduğu teselli cümlelerini kullanarak küçük kızı teselli etti. İşe yaradığını kızın gözyaşlarını silmeye başlamasından anladı. Bu kadar sorunlu bir öğrenci gurubuyla nasıl mutlu günler geçirebileceğini düşündü. Onlara baktıkça onların dertlerine onlardan daha çok üzülüyordu. Öğretmenlik mesleği, bir önceki mesleğinin törpüleyip yok etmeye çalıştığı duygusal yönünü tekrar ayağa kaldırıyordu sanki. Duygusal yönü, acımasız ruhuna galip geliyordu neredeyse. O ana kadar hayatı boyunca duygulandığı anları toplansa sınıftaki kadar etmezdi belki de. Neyse ki tanışma faslının sonuna gelinmiş, son sıra grubunun arkalarındaki çocuklar ayağa kalkmaya başlamıştı. Kalan çocuklarda sıralarını savdıktan sonra en sona kalan sessiz kıza geldi sıra. Kendini tanıtmak istemediği çok belliydi. Ama tanıtmak istemeyişi kadar güçlü olan bir şey de vardı ki dikkat çekmek istemiyordu. Kalabalığın içinde varlığını yok etmek isteyen bir ruh hali vardı üstünde. Yeni öğretmeninin dikkatini çekmek istemeyişi, zoraki kaldırılmasına sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDU
Teen FictionHeyecanla okumanız dileğiyle...