"Ahh be gızım. Niye inat ediyosun ya. Şimdi neyi kafaya takıyon. Müdür zaten kızıp duruyor. Tüm işler ortada. İki lokma ye de ben de işime gücüme bakayım ya. İki kaşık daha nolursun ya.''
'' Hayırdır Fatma Hanım ne söyleniyosun böyle içli içli?''
'' Ah Zeynep Öğretmen'im. Gelin şuna bir şey deyin ya. Belki sizi dinler. Daha tüm temizlik duruyor. Elif hanımı doyuramıyorum ki bi işimi göreyim.''
'' Aaa o da ne demekmiş. Prenses yemek yemiyor mu? Tamam Fatma Hanım sen işine bak. Biraz da ben uğraşayım bu inatçı prensesle.''
Boş yemekhanede Fatma hanımın imdadına koşan Zeynep Öğretmen Elif'in karşısına geçip çömeldi yere. Şimdi Elif daha yukarda kalıyordu. Zeynep Öğretmen'in gözlerinde her zamanki cennet kokan manalar tütüyorken Elif'inkinde kuru bir ayaz vardı. Öylesine soğuk ki berikinin de gözleri üşüdü hemen. Yüzündeki tebessüm eskidi. Elif'in gözlerindeki soruyla muhatap olmuştu. Hemen anladı.
'' Merak ediyosun biliyorum. Ben de öyle. Kim bilir nerdedir. Birkaç güne gelir illa ki. İşi çıkmıştır muhakkak. Telaşlanacak ne var. Sen de teyzeni üzme bak. Yazık kadına.''
Sessiz bakışlardı cevabı söylediklerinin. O da en az Elif kadar endişe ediyordu Azat'ın yokluğundan. Neredeydi, ne yapıyordu? En azından bir haber verebilirdi. Bir haber, bir haber...
'' Bak aklıma ne geldi. Hafta sonu da burada değildi. Üç gündür okula da gelmiyor. İzinsiz gelmemezlik yapamaz. Muhtemelen müdürden izin almıştır. Dur ben bi gidip sorayım. Amaaaa ben gelene kadar bu tabak bitmiş olacak ona göre. Tabağı da kucağına yerleştireliiiimmm. Döndüğümde tabak boş olursa öğrendiklerimi sana anlatırım anlaştık mı?''
Sönük bir fenerin yanması gibi birden ışıldadı gözleri Elif'in. Azat'tan bir haber alacak olmanın sevinciyle parladı bakışları. Cuma gününden beri ortalıkta yoktu ve bugün çarşambaydı. Nasıl da alışmıştı ona. Olur, olmaz yerlerden çıkıp garip davranmalarını bile özledi. Onunla özel ilgilenmesini, annesine mektubunu göndermesi için onu fidan bahçesine götürmesini, ona her yaklaştığında yüzünde hasıl olan garip mimiklerini, sınıfta ders anlatırken yok etmeye çalıştığı ama bir türlü başaramadığı sert konuşmalarını, güya çaktırmadığı ama her defasında Elif'i yakaladığı merak dolu bakışlarını özledi. Sanki bomboştu okul. Merak ediyordu, endişe ediyordu üstelik. Nerede, ne yapıyordu da yoktu. Yoksa, yoksa hediyesi için mi gitmişti? Hem onu merak ediyordu hem de hediyesini... Belki de en çok geleceğine inanmadığı hediyesini...
Açık kapıya iki tıklatıp içeri giren Zeynep öğretmen müdürün meşgul halini görünce yanlış anlaşılma korkusunu biraz olsun yenebildi.
'' Merhaba müdür bey müsait misiniz?''
'' Buyurun Zeynep Hanım ne vardı?''
'' Şeyi soracaktım hocam. Bu Azat Bey nerede acaba? Üç gündür yok. Çocukları soruyor. Ben de bilmediğim için bir şey diyemiyorum. Bilgi almam mümkün müdür acaba?''
'' Hocam valla beni pazartesi sabah aradı. Şehir dışındayım dedi. Birkaç gün gelemeyecekmiş. Rapor alacakmış. Ben de tamam dedim. En geç hafta sonuna gelir zahir. Dün de iki adam geldi. Onlar da sordu onu. Burda değil dedim, gittiler. Garip tipli heriflerdi. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDU
Teen FictionHeyecanla okumanız dileğiyle...