43. BÖLÜM: VELİ ZİYARETİ...

611 116 24
                                    

                          Azat, ihtiyaç duyduğu bilgileri alır almaz odasına çıktı tekrar. Elif'in babasıyla neden, neyi konuşacağını kendisi de bilmiyordu. Ama sezgileri konuşması gerektiğini söylüyordu. En azından ona göre bir zararı yoktu. Ne kaybederim diye düşünüyordu. Zaten Elif konuşmuyordu. Belki babasından bir şeyler öğrenebilirdi. Vakit kaybetmeden olacakları görme isteği peydah oldu birden. Üstünü değiştirip rahat kıyafetler giydi. Arabasına gidip bir an önce yola koyuldu. Azat, arabasına binerken Elif'i gördüğü bankı kontrol etti. Gitmişti. Muhtemelen o da eve gideceği için hazırlık yapıyor diye düşündü. Azat, okul bahçesinden çıkıp şehir merkezine doğru sürdü arabasını.


                       Okula geldiği günden beri ilk defa bu saatlerde okulun dışına çıkıyordu. Akşam saatleri yaklaştığı için güneş kaybolmaya yüz tutmuştu. Azat, arabasını düşük hızda kullanıp etrafı incelemeye başladı. İlçenin dar caddeli çarşısından geçip şehir meydanına geldi. Arabasını kahvenin içinden görünmeyecek bir yere park etti. Muhtemel bir olumsuz olayda arabasının mimlenmesini istemiyordu. Arabayı biraz uzakta bırakıp kahveye doğru yürümeye başladı. Etrafı seri bir şekilde göz ucuyla kontrol edip kahveye girdi. Azat, içeri girer girmez dünyası değişti sanki. Bir alemden başka bir aleme geçtiğini sandı. Kahvedeki insanların halleri dışardakilerden çok farklıydı. Sanki hepsi kahveye girerken tüm dertlerini kapının ardında bırakıp öyle girmişlerdi. Kimse içeri giren yabancıya bakmadı bile. Dünya umurlarında bile değildi sanki. Dünyaya bakmaktan, bir şeyleri görmekten yorulmuş gibi duruyorlardı. Çoğunun göz yarı açıktı. Serkeşlik üstlerine tam anlamıyla yerleşmişti. Bir kısmı tüm algısını oynadığı okey taşlarına vermişken bir kısmı ellerindeki kağıtlara dikkat kesilmişti. Kahvede oyun oynamayan birkaç kişi de oynanan oyunları izlemekten en az oynayanlar kadar zevk alıyordu. Kapalı mekanlarda sigara içme yasağı bu kahvenin kapısına bile uğramamış, içenleri zevk-i sefasından zerre men edememişti. İçeri sinen ağır koku, ilk girişte insanı kötü etkilese de Azat'ın burnu yavaş yavaş alıştı. Kapının hemen önünde içeriyi biraz süzdükten sonra birkaç adım atmaya başladı. her nasılsa masaların yanında oturan bir adam Azat'ı fark edip yüzüne baktı. Göz göze geldiler. Azat, bunu fırsat bilip adama hafif eğilerek sordu.


'' Hamit, nerde?''

'' Hamit'in bekçisi miyim nerden bileyim!''

                      Orta yaşlı adam, Azat'ı tersleyip kaldığı yerden masadaki oyunu izlemeye devam etti. Azat, beklemediği bu cevaptan sonra doğrulup masaların arasında dolaşmaya devam etti. Hamit'i sorabileceği birilerini arıyordu. Veya Hamit'in kendisini... Simasını bilseydi bulması daha kolay olurdu onun için. Etrafına bakınırken ocağın arkasından iri yarı, kel, deri yelek giymiş, sol omzunun üstünde el havlusu, kulağının arkasında tükenmez kalem taşıyan çaycı, elinde içi dolu çaylarla dolu tepsisiyle göründü Azat'a. Onun herkesi tanıyacağından emin olup ona sormaya karar verdi. En azından bekçisi miyim cevabını almazdı. Esnaf adam böyle tepki vermemeliydi ona göre. Çaycının tepsideki çayları dağıtmasını bekledi. Masaların arasında dolaşıp bir yandan çay bırakıp bir yandan boş bardakları toplayan çaycı ocağa geri dönerken Azat, birden önüne çıktı. Çaycı bir an için daha önce hiç görmediği bir yabancıyı aniden karşısında görünce afalladı. Rahatsızlığını da kalın ses tonuyla belli edercesine konuşmaya başladı.


'' Buyur birader. Ne istiyorsun?''


BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin