Öğretmen olacaktı. Bir okulda çalışacak, bir sürü öğrencisi olacaktı. Bir saniye öğrenci? Küçük çocuk? Bir sınıf dolusu küçük çocuk hem de. Kendisine ters ters bakan bir sürü çocuk... Tüyleri ürperdi bir an. Birkaç tanesiyle bile baş edemezken kapalı bir odada bir sürü küçük şeytanla nasıl baş başa kalacaktı. Geleceği düşünmek de en az geçmişe kızmak kadar kötü geldi. Zaten berbat bir geçmişi olan birinin geleceğe gülümsemesi de çok zor olurdu. Böyle birinin güzel bir gelecek hayal etmesi ne kadar mümkün olabilirdi ki? Başına ne geliyorsa hep o Yavuz Bey'in yüzünden geliyordu. İstemediği bir hayatı yıllarca yaşatmıştı. Tam o hayatın bir parçası olamaya başlamışken kendisini öldürüyor, başka bir hayatta yeniden doğuruyordu. İlkinde olduğu gibi ikinci ismini de yine o vermişti. Azat... Aslında bu isim bile her şeyi özetliyor gibiydi. Aralarındaki ilişki öteden beri amir-memur, hoca-öğrenciden çok efendi- köle gibiydi zaten. Bu ismi takarak -evet sen benim kölemdin ama artık seninle işim bitti, seni azat ediyorum- diyordu sanki. Ayrılmadan hemen önceki konuşmaları geldi aklına.
'' Azat mı? Çok mantıklı. Artık azat edildim değil mi? Kurtuluyorsunuz benden. Saldım ipini diyorsunuz yani.''
''Hayır. Azat kurtuluş demek, hürriyet demek. Yıllarca aradığın hayatı artık gönlünce yaşayabileceksin demek.''
Olumsuzluklara takılmak Azat'ın yapısına çoktan yerleşmişti. Konuşmayı tekrar hatırlıyorken yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Ne acıydı, ne acıklıydı. Kendine acıdı bir an. Sonra bunlardan kurtulmak istedi. Galiba en iyisi anı yaşamaktı. Ölmüş geçmişle ve daha doğmamış gelecekle boğuşmaktansa yaşayan anla dost olmak kalmıştı geriye.
Rahatsız koltuğuna iyice yerleşti. Arabanın içinde tekrar göz gezdirdi. Aslında ilk bindiği andaki gibi kötü gözükmedi gözüne. Her şey daha sevimli gelmeye başladı. Böyle olmasa da kendini buna zorluyordu. Aldığı kararın etkisiyle güzel bakmaya çalışıyordu. Gülümsedi. Gaza biraz daha yüklendi. Sürprizle dolu geleceğine hızla ilerliyordu. Hocasının yeniden doğmasını istediği yere gidiyordu. Ajanken genelde görev için yurtdışına giderdi. Türkiye de olacaksa da batı taraflarında bulunmuştu hep. İç Anadolu ve özellikle doğru Anadolu bölgelerini pek görmemişti. Merak da etmemişti. Ama onun senaryosunda artık buralarda yaşamak yazılıydı.
Nihayet bitmişti bu uzun yolculuk. Görev yapacağı şehrin sınırlarına girdi. Merkeze gidip ihtiyaç molası verdi. Oturmaktan bacakları uyuşmuştu. Arabasını bir otoparka bırakıp biraz yürümek istedi. On saatten fazla sürmüştü yolculuk. İhtiyacını giderdikten sonra merkezdeki bir caddede yürüdü. Etrafı tanımaya çalışıyordu. Gördüğü ilk kebapçıya girip karnını doyurdu. Garsonlardan birine gideceği ilçenin yolunu sordu. Garsonun tarifini dikkatle dinleyip kebapçıdan ayrıldı. İçindeki rahatsız edici merakın ve heyecanın bitmesi için bir an önce varmak istiyordu.
Arabasını otoparktan alıp ilçenin yoluna girdi. Batıdaki illerin ilçeleriyle aralarındaki uzaklık genelde kısa olduğu için Azat, her an gitmek istediği ilçeye varma beklentisiyle ilerliyordu. Bu yüzden yol bir türlü bitmek bilmiyordu. İstanbul ile çalışacağı ilçenin bağlı olduğu ilin arası bile bu kadar çekilmez değildi. Yolda ne bir bina vardı ne de insanlar. Yavuz Bey, sanki onu saklamamış, gömmüştü. Sabrı taşma kıvamına gelmişti ki ilçenin girişindeki meslek yüksekokulunun binasını gördü. Heyecanı birden tavan yaptı. Sonunda varmıştı daha önce ismini bile hiç duymadığı ilçeye. Yeniden doğacağı yere gelmişti. Yüksekokuldan sonra yolun sağında büyük bir bahçe içinde lüks binalar gördü. Üstündeki kocaman mavi ışıklı yazıyı okuyunca buranın da lise olduğunu anladı. Bu görkemli binanın okul olmasına sevindi içinden. Demek ki artık okullar böyle modern oluyordu. Merkezdeki petrol istasyonundan yakıt aldı. Kendi çalışacağı okulun yerini sordu görevliye. Tarifi alıp yola çıktı. İlçe mezarlığını geçip okul yoluna girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDU
Fiksi RemajaHeyecanla okumanız dileğiyle...