'' Şimdi hocam. Ablam temizliklere gittiği zamanlarda bir kadınla tanışmıştı. Adı daaaa şeydi. Hah! Melahat. Böyle suratsız bi şeydi. Ben de hiç hazzetmezdim. Ama ablam iyidir derdi. O kadın çok sağlam ayakkabı değilmiş. Öyle diyorlar yani. Yoksa ben bilmem, etmem. Onun parmağı varmış dediler. Zaten şimdi onun da nerde olduğunu bilen yok. Teröristlerle mi görüşüyomuş neymiş. Bende pek bilmiyom işte. Ne duyduysam o.''
'' Peki babası? O ne diyor bu işe?''
'' Ne diyecek hayırsız. O da kaçtı diyor. Çok kocalık yaptı ya it soyu. Şeyy... Kusura bakmayın hocam. Sinirlenince şey ettim biraz.''
'' Annesinin adı neydi?''
''Ayşe'ydi. Benim güzel ablam... Adı gibi güzel.''
'' E peki sen? Senin bi ailen yok mu?''
'' Vardı. Ablamdan iki yıl sonra da ben gelin oldum. Allah bana da bi evlat nasip etmedi. Benim herif, benden epey büyüktü. Gitti geldi başıma kalktı. Ablam da öyle olunca milletin dedikodusunu bahane edip iyice üstüme geldi. Bende Elif için evde durmayıp başında bekler oldum. Bizimki de önce bunu sorun etti, sonra söylenmelere başladı. Kısırsın dedi, cinsiniz bozuk dedi. Ablama laf etti. Bende bir gün dayanamayıp ağzıma geleni söyledim. O gün beni acımadan dövdü. Sonra da boşandık. İş-Kurdan Allah razı olsun. Nihat abi yardımcı oldu. Elif'imin okuluna temizlikçi verdiler. Hem okula hem kuzuma bakıyom işte. Allah başka dert vermesin.''
'' Tamam Fatma Hanım. Bu kadarı yeterli... Seni de üzdüm. Kusura bakma. Teşekkür ederim.''
'' Ne demek hocam.''
Azat, dinledikleri karşısında mum gibi erimiş, bu yaşına kadar sitem ettiği, en çok kendine acımasız davrandığını sandığı kadere ne diyeceğini bilemedi. Başkalarının hayatlarını duyunca kendisini şanslı bile görüyordu. Küçücük Elif'in başına gelenler nasıl da dağ gibiydi. Dert dinleme limitini doldurmuştu Azat. Daha fazla dinleyemezdi. Veliler toplantısı tam olarak bitmese de o toplantıyı terk etti. Sanki duyduklarını kendisi yaşamıştı. O kadar etkilendi ki ruh gibi okul bahçesinde gezinmeye başladı. Tahammül sınırlarının son haddine gelmişti. Başka iş, başka hayat yok muydu da Yavuz Bey onu buraya atmıştı. Zaten öğretmenliği beceremiyordu. Bir de böyle şeyler duymak... Kaldıramıyordu artık. Küçük omuzların kaldıramayacağı yükleri görmeyi kaldıramıyordu. Bu işi bırakmayı düşündü. Ama kafasına göre bırakamazdı. Teşkilatla görüşüp bu işi artık yapamayacağını söylemişti. Ama teşkilattan her hangi biriyle her ne şekilde olursa olsun irtibat kurması, görüşmesi yasaklanmıştı. İyi de o zaman nasıl öğretmenliği bırakacaktı.
Derin bir of çekip içinde bulunduğu çıkmazın verdiği sıkıntıdan kurtulmaya çalıştı ama nafile. Yavuz Bey, resmen onu dibi görünmeyen karanlık bir kuyuya atmış, üstünü kapatıp onu karanlığa terk etmişti. En kötüsü de elinden hiçbir şeyin gelmemesiydi. Bu yaşına kadar sorunu tespit et- çöz denklemi üzerine yaşamışken şimdi çözülemeyen bir sürü sorunun ortasında sıkışıp kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDU
Novela JuvenilHeyecanla okumanız dileğiyle...