14. BÖLÜM: AVCININ YEMİ

1.5K 381 38
                                    

                   Kamyonet daha kalabalığa ulaşamadan önüne iki sivil araç üçgenlemesine durdu. Kamyonetin geçmesine imkan kalmayacak şekilde yol kapatıldı. Mecburen yavaşlamaya başlayan kamyonetin şoförü ne yapacağını düşünüyormuşçasına ağır ağır ilerlemeye devam ediyordu. Sivil araçlarından çıkan Türk ajanlar silah çıkarmadan, yavaşlamakta olan kamyonete doğru yürümeye başladılar. Ani fren yapıp duran kamyonete doğru hızlı adımlarla yürüyorlardı. Şoför koltuğundaki zayıf esmer genç ellerini önce havaya kaldırdı sonra iki elini ensesinden buluşturup bağladı. Bu görüntü ajanları, biraz olsun rahatlattı ki onlar da yavaş hareket etmeye başladılar. Korkulacak bir tablo olmadığını düşünmüş olacaklar ki gizlilik esasını ön planda tutup kamyonete baskın yapıyormuş gibi değil de kontrol ediyorlarmış gibi davranıyorlardı. Ajanlardan biri kamyonete yaklaşıp en alttaki basamağa ayağını koyup dikiz aynasının demirinden tutup içeri baktığında, şoförün kendi sol koluna iğne yaptığını gördü. Arkadaşlarına dönüp elinin boynuna götürerek ölüyor anlamında işaretler yaptı. Biraz hızlansalar da kapıyı açtıklarında şoförün yan koltuğa düşmüş başını gördüler. Çoktan canını teslim etmişti. Ajanlardan biri kamyonete girdi ve aracı oradan uzaklaştırdı. Tenha bir yere çekip römorkunu açtılar. Kapalı kasasının her yeri buzlarla kaplıydı. İçinde de hurda yığını. Eksi 50 derecenin altındaki cisimleri görüntüleyemeyen termal kameraları bu şekilde aciz bırakan planın kurgu sahipleri, işlerine kafa yormuşlardı belli ki. Ajanlar, durumu üsse rapor ederken olanları duyan Aker, çok rahatsız olmuştu. Oturduğu bankta yanındaki güzel ajana rağmen her şeyden soyutlanmış kulağının içindeki kulaklığa dikkat kesilmişti. Görev yerinin dışında gerçekleşen bu olaya bir şey yapamamak canını sıktı. Ama yapacak bir şeyi yoktu. Ne olursa olsun görev yerini terk edemezdi. Gözlerini kısıp olayı yargılamaya başladı kafasında. Bunu yapanların amacı ne olabilirdi ki? Başarısız olacağı gün gibi ortada olan bu eylem ne amaçla yapılmıştı. Böyle sonuçsuz kalacağı aşikar olan bir eylem kimin işine yarayabilirdi? Anlam veremedi. Dikkatini toplayıp etrafı daha ayrıntılı gözetlemeye başladı. Hocasının alnından terler akıyordu. Yüreği ağzına gelmişti resmen. Şükür ki liderlerin binaya girişi son bulmuştu da zirvenin iptal olması gibi bir kabus ihtimali ortadan kalkmıştı. Ortam buz kesmiş cihaz sesleri dışında üstte kimse ses çıkarmıyordu. Yavuz bey, bir işaretle yabancı birimlerle olan iletişimi tekrar açtırdı. Gelecek bazı sorulara hazırdı. Nitekim pis koku alanlar kıdemliler, kendi dillerinde birçok soru soruyorlardı. Küçük pürüzler olduğunu söyleyip kapattı üzerini Yavuz bey.

                                                                                                                               CIA ÜSSÜ-VİRGİNİA/ AMERİKA

                   Direktör John Brennan, kollarını göğsünde bağlamış devasa ekrandan zirveyi takip ediyordu. Uzaydaki uydudan aldıkları görüntülerle en az Türkler kadar Belek'e hakimlerdi. Yavuz beyin yüreğini ağzına getiren kamyonet olayını da görmüş, tutanak altına almıştı. Kayıtları saklayacak yeri geldiğinde kullanacaktı. İşinde uzman olduğu her halinden belliydi. Tez canlılık, panik veya heyecandan eser yoktu gözlerinde. İzliyordu, sadece izliyordu. Aker gibi kötü kokular almış olacak ki ana görüntüye tekrar kalabalık alanı aldırdı. Bir şeyler bekliyor gibiydi. Tamamen kalabalığa odaklanmış, olacakları büyük bir sabırla izliyordu. İlerlemiş yaşına rağmen görevindeki profesyonelliği ve başarısı, emekli olma zevkini hayal kılıyordu. Amerika hükümeti bir türlü ondan vazgeçmiyor, bir şekilde CIA'nin başında tutuyordu. Başarı madalyonlarıyla dolu geçmişi yeni yetmelere ilham kaynağı oluyordu. Onun hayatını öğrenenlerin hissettikleri heyecanın yarısı bile yoktu Brennan'ın içinde. Her zaman ki gibi ilgilenmiş olduğu işine odaklanmış, bunun dışındaki hiçbir şeyi düşünmüyor, hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Yalnız başarılı olmanın verdiği o büyük gurur çok bariz okunuyordu yüzünde. Binlerce kilometre uzakta olan Türkiye'nin Antalya ilindeki yaşanan olaylar sanki onun yönlendirmesiyle gerçekleşiyormuş gibi küçümser gözlerle izliyordu olanları.

BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin