68. BÖLÜM: YIKIK KENT...

277 57 8
                                    

                      Raşit duyduklarına inanamasa da dikkatle profilden gördüğü bu sima da müstehzi bir ifadenin esamisini göremedi. Kendi yüreğinde barındırdığı ulvi davasının verdiği gururla gezinirken şimdi çok daha yüce bir amaca hizmet etmeye niyetli yabancı bir adamla karşılaşmıştı. Azat'ın cevabından sonra şaşkınlıktan bir an için istemsizce ani fren yapmış, ikisi de başını eylemsizlik kuralının kaçınılmaz yaptırımına maruz bırakmıştı. Duyduklarını kafasında biraz olsun yerleştirmeye başlayınca tekrar arabasını hareket ettirdi. Ama yine de bazı şeyleri teyit ettirme gereği hissetti havsalasında.


'' Yani şimdi sen bir muallimsin Türkiye'de. Hiç akraban köylün olmayan bir öğrencinin annesini örgüt kaçırmış buraya getirmiş. Sen de bunu öğrendin. Kalkıp bunun için buraya kurtarmaya geldin he?''


'' He. Aynen öle.''


'' Ulu Adiyy aklımı koru. Yav sen kafayı mı yedin? Bu nasıl bir dünyadır? Ya ölmüş bir beynin ya da dipdiri bir kalbin var. İlk defa böyle bir Müslüman görüyorum.''


                 Raşit, mazinin kalbine yüklediği kini bir an için rafa kaldırır gibi oldu. Bir akşam vakti çıkıp gelen bu tuhaf adamın bir öğrencisi için serencamını düşünmeden som bir fedakârlıkla hayatını tehlikeye atması, aklındaki Müslüman profiline hiç uymuyordu. Haksız de değildi böyle düşünmekte. Yaşadıkları kolay değildi zira. Onun nezdinde dünya cehenneme çıkan bir koridor mesabesindeydi ancak. Penceresi bed yerlere açılırdı onun; dünya zorba, kader koyrat. Buna rağmen geleceğe dair ümit besleyenler var, hayret. İçselleştirdiği doğrular sisteminin çatırdamasına sebep olacak kadar güçlü olan bu tezat ona diyalog yolunu açmıştı. Azat da aykırı davranan Raşit'i dikkate değer buldu ve içinde onun hikâyesine dair küçük bir merak hâsıl oldu.


'' Sen kimsin peki?''


'' Adım Raşit. Ben Ezidi'yim. Irak Şam İSLAM devletinin eziyet ettiği Ezidi'lerden.''


                     İslam, kelimesinde ayrı bir vurgu yaparak Müslümanlığa karşı olan nahoş tavrının sebebini ilk fırsatta çıkarıverdi ağzından. O sevecen tavrı bir anda uçup gitti.


'' Peki, Fatma Hanım'la nasıl tanıştınız? Bizimkilerle olan irtibatın nerden geliyor.''


'' Uzun hikâye. Yolumuz da uzun sayılır. Kısaca anlatayım. Benim Fatma Hanım'la çok alakam yoktur. Ben daha çok Kenan Bey'i bilirim. Hakkat cevval bir adamdır. Öylesi merdi az bulunur, sana söyliyim. Yıllar önce, yıllar önce dediğim dört yıl önce yani. Bu şerefsizler Şengal'i işgal ettiler. Tam merkezde üst düzeyler toplanmış tören yapacaklardı. İntikam yeminim için hazırlığımı yapmıştım. Emanetleri istifledim koynuma. Girdim şerefsizlerin içine. Tam patlatıyordum. İşte o an iri yarı bir adam yakaladı beni. Derdest edip çıkardı beni kalabalığın içinden. Kapalı,kara, uzun bir arabanın içine koydu beni. Kenan Bey de o arabanın içinde beni bekliyormuş. Belli ki büyük adamdı. Yanındaki iri adamların kasları değil de Kenan Bey'in bakışları titretmişti içimi. Beni nasıl anladı, nasıl çözdü, nasıl engelledi hala çözmüş değilim. İlk başta korktum tabi. Yanlış anlama ha. Ölmekten değil. Ölürsem ahdimi yerine getirememekten. Ama arabaya ilk bindiğim andan itibaren anladım ki Kenan Bey iyi adamdır. Benle konuştu. Dedi ki '' Korkma, onlar benim de düşmanım. Ama bu şekilde amacına ulaşamazsın. Planlı, programlı hareket etmezsen sadece kendini, en fazla da onlara hizmet eden birkaç kandırılmışı yok edebilirsin. Onların içine girmelisin önce. Bunun içinde sabırlı olacaksın. Halkının intikamını başka türlü alamazsın. Bunu yapmak istiyorsan bundan sonra beni dinle.'' Baktım adam doğru söylüyor. Odur budur onun emrindeyim."

BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin