7-Muggle Dünyası

2.6K 187 411
                                    




Müzik bitmiş, Narcissa Malfoy ve kocası koltuğa oturup sarılırken, Draco yavaş yavaş odasına döndü. Babası ona yalan söylemiyor olabilirdi. Bu kadar sert çıkışmasının sebebini bilmiyordu. Belkide her şeyin üst üste gelmesinden dolayıdır diye düşündü. (yok ergenliktendir o dıreyko jgfkldl)

Ailesini çok üzmüştü. Onlarla konuşmalıydı. Ama utanıyordu. Özellikle babasına karşı kurduğu o son cümle. Çok sertti. "Sana inanmıyorum. İki sarıldım diye sana hemen güvendiğimi mi sandın? Sen bana yıllarca soğuk davranarak aramızdaki baba-oğul ilişkisini zaten bitirdin!" Şimdi düşününce, bu cümleler bir babaya kurulacak türden cümleler değildi.

En sonunda bu konuyu artık kapatmak istediğine karar verdi. Kullandığı kelimeler kafasında dönüp durdukça bu isteği daha da çoğalıyordu. Kararını vermişti zaten. Artık beklemekten vazgeçti ve koşar adım aşağı indi.

"Baba!" diye seslendi heyecanla. Lucius bakışlarını beklentiyle oğluna çevirdi. Draco yavaş yavaş yaklaştı Lucius'a. Tam önünde durdu. Utançla başını eğdi. Babası ayağa kalktı. "Evet, oğlum?" dedi hala beklenti taşıyan bir sesle. "Baba...Şey ben- şey diyecektim," Derin bir nefes aldı. Kafasını kaldırıp babasının gözlerinin içine baktı. Samimi olduğunu göstermek için. "Üzgünüm. Demek istediğim, özür dilerim. Kullandığım kelimeler, kurduğum cümle, yaptığım saygısızlıklar..." Babası gülümsedi. Kızamıyordu o ve Cissy'e. "Eee, istiyor musun muggle dünyasına gitmek?" "Sanırım, deneyebilirim." dedi Draco. Merak etmiyor değildi muggleların yaşamını. "Pekala, patates. Bavulunu hazırla." dedi ve göz kırptı. Draco'dan biraz uzaklaşınca, Draco "Pansy'i öldüreceğim!" diye bağırdı. Cissy'de, Lucius'ta buna kahkaha attı.

-Muggle Dünyası-

"İşte kalacağın otel bu." dedi babası bir tebessümle. Otel çok mütevazı bir yerdi. Draco'nun da hoşuna gitmişti. "Peki baba. Bundan sonrasını ben hallederim. Sağ ol." dedi ve babasının elindeki küçük bavulu aldı. Lucius görüşürüz deyip sarıldı ve cisimlendi. Draco otele bir bakış atıp iç çekti ve içeri girdi. Resepsiyonda odasının numarasını öğrendikten sonra 2. kata çıktı. 67 numara... Neredeydi bu oda!?

Odayı sonunda bulduğunda bazı kıyafetlerini yerleştirdi. İşi bitince camın kenarındaki çift kişilik koltuğa oturdu. Karşıdaki kafeye takılmıştı gözü. Gidip gitmemek arasındaydı. Sonra gitmeye karar verdi. Burada başka ne yapabilirdi? Sonuçta mugglelar hakkında hiçbir şey öğretilmemişti ona. Üstüne Slytherin armalı gri bir kazak geçirdi. Muggle dünyasında olabilirdi. Slytherin arması her zaman hoşuna gitmişti gencin.

Otelden çıkıp koşarak kafeye girdi Draco. Cam kenarındaki iki kişilik bir masaya geçti. Cebindeki muggle parasını çıkardı, inceledi. Bir kere kağıttı bu. Çok tuhaf gelmişti ama kullanımı rahattı. Keyifle cebine geri attı parayı. Cama dönüp manzarayı izlemeye koyuldu.

Çok geçmeden bir garson gelmişti de Draco pek takmamıştı. kafası hala manzaraya dönüktü. Ta ki kızın sesini duyana kadar. "Hoşgeldiniz. Ne alırdınız?" Kafasını oraya döndürdüğünde gözlerini dikkatli bir şekilde not defterine dikmiş Hermione Jean Granger'ı gördü. Hermione bir süre geçmesine rağmen cevap vermeyen müşteriye bakıp sorusunu tekrar yöneltecekken, bu müşterinin Malfoy olduğunu görmesi küçük çaplı bir şok yaşattı genç kıza. Çok geçmeden kendini toparlayarak, "Malfoy?" dedi sorarcasına. "Granger?" dedi Draco onu taklit ederek. "Sen burada ne arıyorsun?" diye sordu Hermione merakla. "Muggleların yaşamını merak ettim Granger. Bana muggleların severek yediği bir şey getir." dedi "Emredersiniz Bay Malfoy."

Hermione, elindeki tepside Draco'ya oldukça tuhaf gelen sarı bir şey ve yanında siyah bir içecekle geliyordu. Tepsiyi önüne bıraktı. "Bu, makarna," dedi gence bir bakış attı ve "Bu da kola." dedi. Draco çatalı eline aldı, makarnayla ilgilenmeye başladı. Ne kadar da tuhaftı! Kola denen şeyden bir tedirgin olmuştu ama yine de içti. Makarnayı da yemeye çalıştı ancak beceremiyordu. Hala başında duran Hermione'yi unutmuştu bile yemeye çalışırken. "Bir şeyi de becer be Malfoy!" (sinirlendi fjdkl) dedi Hermione. Ve çatalı alıp makarnayı doladı. Sonra Draco'nun ağzına tıkıp mutfağa gitti.

Draco arkasından bakakalmıştı. Bu da neydi böyle gibi şeyler düşünürken, Hermione ondan intikam almayı planlıyordu. O, büyücülük dünyasında, kendi dünyasında Hermione'yi küçük düşürüyordu. Şimdi sıra Hermione'deydi işte. Sinsice sırıttı. Malfoy'la ne kadar eğlenceğini düşündü.

Kafenin kapanma saati geldiğinde -Draco hala duruyodu- Hermione Draco'nun yanına gitti. "Malfoy, gitmeyi düşünüyor musun?" "Her-Granger... Pardon dalmışım. Ne diyordun?" Hermione bu sakin tavrını görünce kaşlarını kaldırdı. Sonra omuz silkip sorusuna cevap verdi gencin. "Kafeyi kapatıyorum demiştim." "Ah, pekala." dedi Draco. Kalktı. "İyi akşamlar Malfoy." "Sana da Granger." Ne olmuştu birden Malfoy'a? Bunu düşünüyordu Hermione. Birden durgunlaşmıştı. İlk geldiği zamanki gibi değildi.

-2 saat önce-

"Matt, seni çok özledim hayatım." Draco duyduğu sesle irkildi. Hermione'nin sesi. Hayatım demişti. Ne yani, sevgilisi mi vardı? İçindeki ağlama isteğini bir şekilde kenara bırakıp deniz manzarasına odaklandı. Ya da odaklamaya çalıştı. Ama Hermione'nin sesi buna engel oluyordu. "Tabiki aşkım. Kafede işim bitsin, hemen geleceğim." Gözleri dolamaya başladığında kafasını tavana kaldırdı. Gözlerini hızla bir kaç kez kırptı.

-Şimdiki zaman-

Draco otel odasına geldiğinde yatağa uzandı hemen. Artık rahat rahat ağlayabilirdi. Bir süre sessizce ağladı. Sonra araya hıçkırıklar eklendi ve ağlaması şiddetlendi. Dizlerini kendine çekip onlara sarıldı. Bu aralar çok ağlıyordu genç. Ağlamak istemesede kendini zor durduruyordu. Başlayınca bitmiyordu zaten. 1-2 saat deli gibi ağladıktan sonra biraz sakinleşti. Tam uyuyacaktı ki, kapısı çalındı. "Kimsin?" dedi güçsüz ve titreyen sesiyle. Kapıya yaklaştı. "Benim, Hermione Granger." Granger'ın burada ne işi vardı. O, hayatı, aşkı, Matt'ciğiyle buluşmayacak mıydı?

"Ne var Granger?" dedi kapıyı açarak. "Bakıyorum da kapıma kadar gelir olmuşsun." Alaylı söylediği sözler birkaç dakika önce ağladığından oldukça mahmur çıkıyordu. "Malfoy sen ağladın mı?" dedi Hermione. "Lanet olsun, evet Granger! Ağladım!" dedi sinirle. "Neden?" "Beni asla sevmeyecek mükemmel biri yüzünden." diye mırıldandı genç adam. Bir süre sessizlik oluştu. Uzun süren sessizliğin ardından Hermione "Kim?" diye sordu. "Seni," dedi Draco işaret parmağını ona doğrultarak "Seni hiç ilgilendirmez, Granger." diye ekledi. "Özür dilerim Malfoy... Belki yardımım dokunur diye düşünmüştüm." dedi. "Sen ne zamandan beri beni düşünür oldun ki Granger?" "Hadi ama Malfoy! Muggle dünyasındasın. En azından burada düşman olmayalım." dedi bıkkınlıkla. "Peki." dedi Draco pes edip. "Bana o kızı anlatmakla başlayabilirsin."

"Çok güzel." dedi Draco. İç çekip devam etti. "Hogwarts'ta okuyor. Gryffindor'lu," "Ne!?" "Sözümü kesme Granger. (Burada neredeyse "Közümü sesme Granger." yazıyordum kjdfl) 1. sınıftan beri seviyorum. Onun benden nefret etmesine rağmen. Bende nefret etmek istedim ondan. Olmuyor. Nefret etmeye çalıştıkça daha çok bağlanıyorum ona. Ne yapacağımı bilmiyorum. Sadece b-bıktım." Gözyaşları gözlerini, yanaklarını, boynunu ıslatmaya, omuzları sarsılmaya başladığında, tereddütle sarıldı ona Hermione. "D-daya-namıyorum." dedi hıçkırıklarıyla bütün halde. "Şşştt, Malfoy, geçer. Bir gün unutursun." "O-onu," -seni- "U-nuta-mam." "Kendine gel Malfoy. Gerçekten, bir kız mı seni bu hale getiriyor? Kim bu kız tanrı aşkına?" Draco içindeki 'Sensin! Sensin seni aptal!' deme isteğini bastırarak "S-söyleyemem." dedi. "Gryffindor'da dedin. Belki ayarlardım." "Ayarlayamazsın. O... O beni asla sevmez."

please don't cry [dramione]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin