16- Kim Bu Adam?

2K 136 222
                                    

Medyadaki Dıreyko'nun gözleri ve yaraları benim mükemmel photoshop skillerimden geliyor. (Çok Sims oynayınca yetenek değil de skill diyesim geldi euehuehe) Dkjdbspwndpwnsal

Belki de günde onuncu kez yaptığım gibi Slytherin zindanlarına doğru yürümeye başladım. Yürürken bir de düşünüyordum. Onun yanağını öpüşümü ve ona onu sevdiğimi söylememi düşünüyordum. Bunları nasıl yapmıştım ben? Kendime inanamazken, sanki ben değil de, zindanlar bana gelmiş gibi hissettim. Bu kadar hızlı gitmiş olamazdım. Bu konu hakkında düşünecek daha bolca zamanım olacaktı ki, gözüm bir yere kaydı. Aslına bakarsanız, evet, tam olarak yere kaymıştı. Hayatımda gördüğüm en dehşet verici olayın olduğu yere. Ki, Voldemort arada bizim evimize geliyor yani, öyle düşünün. Orası Hermione'nin saldırıya uğradığı yerdi. Ben bunu aylarca nasıl unutmuştum! Onu Hermione'ye yapanı bulmalıydım. O kişi kimdi bilmiyordum ama onu en yakın zamanda bulup hayatı ona zindan etmeye kararlıydım. Hayatımda geçirdiğim en boş ve en gözyaşı dolu iki aydı ve o bunun cezasını çekecekti. Bunun cezasını değil, Hermione'ye zarar vermenin cezasını iki misliyle ödeyecekti. Hırs vücudumu ele geçirirken Hermione'nin yanına gitmeye karar verdim. O kişiye dair hatırladığı ne varsa öğrenecektim.

-Yazar anlatımı-

Sarı saçlı ve uzun boylu oğlan yerde uzanmaya ve düşünmeye devam eden kızın yanına doğru koşarak ilerliyordu. Birkaç bilgi toplayıp o kişiyi bulacaktı. Bulunca da işini ya kendisi halledecekti, ya da Dumbledore'a haber verecekti. İki seçenek arasında kalmak ne kadar da kötü bir durumdu! Draco'nun düşüncelerinden sıyrılmasını sağlayan sevdiği kişinin sesiydi. "Draco Malfoy?" diyordu sorarcasına. "Granger," dedi Draco efor sarf etmekten kızaran yüzüyle garip görünürken. Aynı zamanda kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. "Birkaç ay önce sana olan saldırıyla ilgili ne hatırlıyorsun?" diye sordu hızlıca.

"Draco-" Hermione'nin konuşmasına zaman kalmadan Draco atladı.

"Sadece söyle!" diye kükredi sinirden nefes nefese olan Malfoy. Etraflarında insanlar toplanmıştı. 'Kavgayı' izlemek için. Draco kendini sakinleştirmek adına derin derin nefesler almaya devam ederken konuştu. "Granger, bana sadece hatırladıklarını anlatır mısın?"

"Slytherin cüppesi hatırlıyorum. Ve... ve siyah kısa saçlar." diye yanıtladı artık korkmak üzere olan kız. "Daha fazlası yok mu Hermione? Hatırla, lütfen..." diye mırıldandı oğlan. "Hatırlayamıyorum... O kısımlar silinmiş gibi. Sadece dediklerim aklımda." dedi kız sükunetle. "O kişiyi bulacağım, Hermione. O yaptıklarının cezasını çekecek." diye tane tane konuşan oğlan, son zamanlarda sürekli yaptığı gibi ona söyleyecek söz bırakmadan oradan uzaklaşırken, kalabalık hayret dolu bakışlarını kız ve oğlan arasında gezdiriyordu. Hepsi anlamıştı, artık korkak ve pısırık bir Malfoy değil, güçlü ve sert bir Malfoy olacaktı.

<(•~•)>

"Slytherin cüppesi ve kısa siyah saç diyor Pansy! Kim olabilir? Kim!" dedi Draco ve ellerini ipeksi sarı saçlarının arasından geçirdi. "Draco, sen revirde onun yanında kalırken biz biraz araştırma yapmıştık aslında." diye onun sorusunu atlayarak konuştu kız. Buna karşı Draco kaşlarını çattı ve soruları sıralamaya başladı." Siz mi? Ayrıca bir sonuç var mıydı? Neden benim haberim olmadı?" Pansy ofladı. "Öncelikle "biz" Potter, Ronald ve Ginny Weasley," diye daha çok az önceki oflamasına benzeyen bir şekilde boğuk bir halde konuştu.

"Sonuç olarak; henüz herhangi bir sonuç yok." dedi kız sözlerine devam ederken. Umutlu olan gencin bu cümleyle umudu yarıya inmişti. Ve gerginlikle dudağını ısırdı. "Neden bana söylemediniz?" dedi bu sefer mantıklı cevap bulamayacağını düşündüğü arkadaşına. "Draco sen de biliyorsun ki, ona zarar veren kişiyi bulsan anında öldürürsün. Suç işlemeni istemedim." diye ciddi bir halde hızlı hızlı konuştu Pansy. "Önünde sonunda öğreneceğiz. Ve dediğin gibi ölümü elimden olacak." "Hayır Draco!" Draco yine bir insanı dinlemeden uzaklaşmıştı.

•-•

Genç Malfoy, aynanın karşısında yüzünü inceliyordu. O kadar çok değişmiş ve korkunçlaşmıştı ki. Yüzündeki tırnak izleri ve gözlerinin kanlı görünümü, ona ürkütücü bir hava katıyordu. Ama aynı zamanda bu çekiciydi de. Ya tamamen bu şekilde, ya da tamamen temiz ve pürüzsüz bir yüzü olmalıydı belli ki. "Güçlü Malfoy" kalıbına en uygun olan ifadenin bu olduğuna karar verdi. Ve sırıtarak beyaz dişlerinin aynada parlamasına izin verdi. Artık gücünü ağlamasından değil, gülüşünden alacaktı.

"Hermione," dedi Kevin alçak sesle. Hogwarts'ın bahçesinde yere oturmuş konuşuyorlardı. "Sana bir şey söylemeliyim." diye konuşmasına alçak sesinin düzeyini değiştirmeden devam etti. Hermione elini onun omzuna koyarak konuştu. "Ne oldu?"

"Hermione, aslında ben... Ben, şey- senden... Senden hoşlanıyorum!" dedi Kevin yüzü kızarırken. "Oh, be. Sonunda söyledim." diye konuşmasına devam etti ve derin bir nefes aldı. "K-Kevin, ben üzgünüm ama... Benim çalışmam gereken derslerim var. Üzgünüm." dediği Hermione şaşkınlığın ele geçirdiği sesiyle. Karşısındaki kişiyi sadece arkadaşı olarak görmüştü. "Hermione, peki Malfoy? O seni sevince neden tepki göstermiyorsun?" diye konuştu gözleri hafifçe dolmuş genç. "Sen-sen bunu nereden biliyorsun? Ayrıca bu seni asla ama asla ilgilendirmez." Hermione burnundan soluyarak oradan ayrıldı.

Kız, oğlanı arıyordu. Onu bulmalıydı. Ona değer veriyordu Hermione. Bunu biliyordu. Ama sevip sevmediğinden emin değildi. Değer verdiğini söyleyecekti. Ona ne kadar umut vermek istemese de, içinde ona bunu söylerse güzel şeylerin olacağıyla ilgili bir his vardı. Hogwarts'ın etrafında koşarken göle taş atarken buldu Draco'yu. "Draco!" diye seslendi. Oğlan artık refleks olduğu için hızla arkasını döndü. "Granger?" dedi soru soran bir sesle. "Draco?" Hermione hemen genç Malfoy'un yanına yanına koştu. "Yüzüne ne oldu?" Draco sırıttı. "Aşkın acı verici olabiliyor Granger." dedi sırıtmasını silmeden. "Ben bu yaraları geçirmeliyim Draco. Ben bunları o gün nasıl fark etmedim?" diye konuştu ona karşılık Hermione. Oğlan engel olmadı. Şu an onu ayakta tutacak aşkı karşısındaydı işte. Kız asayı Draco'nun yüzünde gezdirirken birkaç büyü mırıldandı. Yaralar yavaş yavaş çekilirken, oğlan onları nasıl geçiremediğini düşünüyordu. Sessizce teşekkür etti. Kız rica ederken elini oğlanın yanağına yerleştirdi yumuşakça. Oğlan yavaşça gözlerini kapattı anı yaşamak için.

"Sana bir şey söylemeye geldim." diye konuştu kız. Gergindi. Ama elinin altındaki yanağın sahibi onun gerginliğini çekip alıyordu sanki. "Ben... Ben sana değer veriyorum Draco." dedi tek nefeste. Draco duyduğu kelimeleri aklından geçirdi ve gözlerini hızla açtı. Ve kızın samimi olup olmadığını anlamak için gözlerine baktı. Sahtelik barındıran tek bir ifade yoktu gözlerinde. Sevgi vardı, güven vardı, derinlik vardı. O da diğer elini onun yanağına koydu. "Ben, seni seviyorum." dedi, sanki bu bir yarışmaymış ve bu da büyük bir marifetmiş gibi. "Biliyorum." dedi Hermione gülerek. "İyi ki varsın, Granger." dedi Draco ve kendisinden beklenmeyecek bir hareket yapıp kızın alnına titreyen dudaklarıyla hafifçe bir öpücük bıraktı.

"Seni seviyorum." dedi son kez ve oradan uzaklaştı. Kız o gittiğinde yere oturdu, gökyüzüne bakarak onu düşledi. Sevdiğinden emin olamadığı adamı hayal etti. Onu sevip sevmediğini tartıştı kendiyle. "İyi ki varsın Malfoy." dedi geceye doğru. Gülümserken iyi, kötü bütün anıları gözünün önüne geldi. Gözlerinden akan bir damla yaş, uyumaya çalışırken kendisini düşünen oğlanın kalbine düştü sertçe. O ağladıkça, oğlanın kalbine kurşunlar yağıyordu adeta. Kurşunları oradan çıkarabilecek tek kişi oydu. Ve o, oğlana değer veriyordu.

please don't cry [dramione]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin