11-Havai Fişek

2.2K 156 202
                                    







Multi çok tatlı değil mi? Eeuhheueuheuhe <3

İyi okumalar!!!

"Hah, ben mi dünyayı görmüyorum? Ben sana birinci sınıfta sırılsıklam aşıkken bana bulanık diyen kimdi? Sen beni hiç gördün mü? Söyle, gördün mü?" dedi genç kız. Gözlerinden çıkan sinir katılaşacak kadar yoğundu. "Hayır seni görmedim," dedi Draco, Hermione'ye karşılık kendinden oldukça emin bir şekilde. Masadaki mumlara doğru yaklaşarak devam etti. "Ama bu seni sevmeme asla engel olmadı." 

-------

Hermione duyduğu bu sözlerle geriledi. "N-ne diyorsun sen?" diye sordu ihtiyatla. İnanamıyordu, aklı böyle bir şeyi içine alacak kadar büyük değildi; böyle bir şeyi evren bile içine alamazdı çünkü. "Granger-" "Dur ben tahmin edeyim," diyerek oğlanın sözünü kesti genç kız. "Ortamı yumuşatmak için söyledin değil mi?" diye kendini inandırmaya çalışarak devam etti. Draco bir süre sustu. Bir dakika ya geçti, ya geçmedi, buruk bir şekilde gülümseyip konuşmaya başladı. "Evet, ortamı yumuşatmak için söyledim." Hermione de kendini inandırmış, "Biliyordum!" diye bağırıp Draco'nun kafasına yumuşak bir şekilde vurdu. Bu oğlanı gülümsetti. Öyle samimiydi ki gülümsemesi, Hermione bir an kalakaldı. Draco'nun ona böyle güldüğü görülmüş şey değildi çünkü. Oğlanı düşündü kız. Karşısındaki uğruna deli gibi ağladığı, gözyaşlarını tükettiği, o küçük yaşında kalbini kaptırdığı oğlanı düşündü. Sarı saçlarını, mavi gözlerini, soluk yüzünü düşündü. O mavi gözlere gözlerini dikip düşündü. Düşündü, düşündü, düşündü... Sadece düşündü. Bakışmalarını ve kızın düşüncelerini bölen Hermione'nin telefonu oldu. Kız elini cebine attı, arayanın kim olduğuna bile bakmadan telefonu açtı. Bu hareketine kendi bile anlam verememişti. "Hermione, sevgilim..." diye bir ses geldi telefondan. Hermione sesi anında tanıdı. Dakikalar önce uçup giden siniri yine gözlerini bürüdü. "Sen hala beni ne yüzle arıyorsun?" dedi kız kaşlarını çatarak. Kaşları o kadar çatıktı ki, birbirlerine değmeleri an meselesiydi. "O kim Herm?" dedi Draco. Hermione ona bir bakış attı. Bu bakışın iki anlamı vardı: Birincisi "Söyleyeceğim.";ikincisi "Herm mi?" Draco bakışları hemen tanıdı ve ikinci anlamına cevap olarak "Ağzımdan kaçtı." diye fısıldadı. Hermione yine o mükemmel bakışlarıyla Draco'yu susturdu. Draco sustum der gibi ellerini kaldırdı. Hermione dikkatini telefona verdi. Seni seviyorum ben 'Mione..." diye homurdandı Matthew. Sesi sarhoş gibi çıkıyordu.  "Ne diyorsun Matthew? Sen içtin mi?" "Matthew mu? Ver bakayım sen telefonu." dedi Draco oldukça sinirli halde. "Hayır Malfoy-" dedi Hermione fakat direnmesine zaman kalmadan Draco elinden telefonu koparırcasına aldı. "Sen ne yüzle arıyorsun hala bu kızı pis muggle!" diye kükredi Malfoy varisi. "Muggle ne? Ayrıca sen kimsin?" diye konuştu Matthew. "Boş ver şimdi bunları Harley. Sana vereceğim adrese gel, hemen."

•Shawn Mendes- Treat You Better•

"Malfoy! Neredesin?" diye bir ses duyuldu kafenin dışından. Draco yayından fırlamış ok gibi ayağa kalktı. Kolunda hissettiği el anlık bir şekilde duraksamasına sebebiyet verdi. "Bırak beni Granger. Ve sakın dışarı çıkma. Sakın. Onu öldüreceğim." "Saçmalama Drac-" demesine kalmadan Draco kolunu sertçe çekip dışarı koştu. "Harley!" diye bağırdı sarı saçlı oğlan. "Beni dövecek misin Malfoy? Unutma içeride sevgilim var. Küser seninle." dedi Matthew küstahça. "Sen ne rezil bir insansın?" diye karşılık verdi Draco. Matthew cevap veremeden yüzüne yumruk attı. Diğer oğlan altta kalmadı tabii. O da Draco'nun sivri çenesine bir yumruk attı. Genç Malfoy, Matthew'un karnına tekmeyi geçirdikten sonra boğazına sarıldı. "Bir daha seni Hermione'yi ararken veya onun etrafında görürsem, duyarsam, hissedersem... Seni öldürürüm! Anladın mı beni?" Karşısındaki genç kafasını belli belirsiz salladıktan sonra Draco boynunu bıraktı. "Gözüm üstünde, Harley." dedi oğlan ve arkasını döndü. Gitmeden önce son bir kez arkasını dönüp parmağını doğrulttu. "Sakın-" derken karnında dayanılmaz bir acı hissetti. Elini karnına koyduğunda, bir sıvı elini kaplamıştı. Matthew kahkaha atarak oradan uzaklaştı. Draco bağırıyordu. "Hermione! Hermione... Bana yardım et..." Canı o kadar acıyordu ki gözlerinden akan yaşlara engel olamamıştı. "Hermione!" gittikçe kısılan sesi hayra alamet değildi. Akan yaşları yüzüne fışkıran kanlara karışıyordu. Hepsi birleşerek noel tişörtüne damlıyordu. Birkaç saniye sonra Hermione koşarak yanına geldi. "Draco!" "Hermione, bana yardım et... Lütfen." dedi Draco çaresizce, gözyaşları yüzündeki kanlara karışmaya devam ederken. "Draco, ne oldu?" "Lütfen-yardım... et." diyen Draco, Hermione'nin gözünden yaşlar akmasını sağladı. Çantasından asasını çıkardı genç kız. Üzerinde ağaç dalı gibi işlemeleri olan asayı sıkıca kavradı. "Corpus Medicor... Corpus Medicor. Corpus Medicor!" dedikten sonra yarası yok olan Draco'ya sımsıkı sarıldı. "Beni bırakma Draco..." diye fısıldadı oğlana. "Seni bırakamam ki..." Draco kollarını kıza sardı. Hermione gülümsedi. Draco bunu hissetmişçesine onun gibi gülümsedi. Kız gözlerini oğlanınkilere kaldırdı. Kahverengi gözlerde parıldayan yaşları gören genç hemen toparlandı ve parmaklarıyla gözyaşlarını sildi. "Lütfen ağlama." diye fısıldadı kendisinin bile zor duyacağı bir sesle. "Sende ağlama." dedi kız ona karşılık. Elini Draco'nun yüzüne kaldırıp yaşları sildi. Silik kalan kanları da temizledi. "Çok güzelsin Hermione," dedi genç adam. "Ağlarken bile... O kadar güzelsin ki bu kutsal ay üzerine yemin ederim ki-" "Sakın ayın üstüne yemin etme." dedi Hermione. Draco'nun bu sözleri ona Romeo ve Juliet'i getirmişti. "Neden etmeyecekmişim?" dedi Draco ukala bir şekilde. Bu soru üstüne Hermione'nin yanakları kızardı. Buna verecek cevabı yoktu. Cevap vermeye kalkarsa Draco onu yanlış anlayabilirdi. "Çünkü- çünkü bu mugglelarda bir- bir inanış. Eğer ayın üstüne yemin edersen kötü şans seni bulurmuş." "Sen yanımdayken ne bu koca ay bana kötü şans getirebilir, ne Voldemort. Sen yanımdayken bana hiçbir şey olmaz Hermione." Bu sözlere karşılık Hermione sessiz kalma hakkını kullandı. Ay ışığının altında birbirlerine sarılmış şekilde uzandılar. Hermione telefonunu eline aldı. 23.58 yazısını görünce doğruldu. Draco doğrulmadan "Ne oldu Hermione?" diye sordu. Yarası iyileşse de doğrulunca canı yanıyordu. "Yeni yıla iki dakika kaldı Draco!" dedi Hermione coşkuyla. "Hadi Hermione, içeri girelim o zaman." dedi oğlan kıza bakarak. Hermione başını onaylarcasına salladı. Draco'ya destek olmak için oğlanın kolunu omzuna attı. İkisi yavaş yavaş yürüyerek içeri girdi.

Hermione telefonunu eline alınca on beş saniye kaldığını gördü. Draco'ya bit bakış attı. "Son on saniye!" dedi, bu sefer daha coşkulu. "On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir,
sıfır!" aynı anda söylenen on bir kelimenin ardından "Yeni yılın kutlu olsun!" diye yine ikisi aynı anda söyledi. Birbirlerine öyle sıkı sarıldılar ki, sanki hiç ayrılmayacakmış gibi. Sanki dışarıda karanlık bir dünya yokmuş gibi. "İyiki arkadaşımsın Draco." dedi Hermione, Draco'ya gülümseyerek. Genç adam kollarını kızdan ayırdı ve sağ elini kalbine götürdü. "İyiki buradasın..." diye fısıldadı güçsüzce. Dışarıdan gelen havai fişek sesleriyle ikisi de irkildi. Gözleri tavandan zemine kadar inen pencereye kayınca kırmızı ve yeşilin muhteşem uyumunu gördüler. İkisi birlikte yavaşça cama yaklaştı. Draco Hermione'ye omzundan sarıldı. Kız ise kollarını oğlana sardı. Yeşil havai fişeğin karşısında bir Slytherin, kırmızı havai fişeğin karşısında bir Gryffindor vardı. Göğü parlatan, birbirlerine adeta sarılmış gibi görünen havai fişeklere karşın, iki genç gerçekten sarılıyordu.

❤️❤️❤️❤️❤️

Umarım beğenmişsinizdir. Fikirlerinizi ve düşüncelerinizi yazmayı unutmayın. Sizi seviyorum ponçikler! ❤️

please don't cry [dramione]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin