22- Şaka

1.5K 88 224
                                    


Yirmi beşinci bölümde final yapmayı planlıyorum.
Yine bölüm fazla gecikti, biliyorum. Ve tekrardan özür diliyorum sizden.

-Draco'dan-

Kevin, bize doğru yavaş yavaş yaklaşırken, korkutucu görünüyordu. Kabul ediyordum, gerçekten öyleydi. Hermione'yi korumak için öne geçtiğimde, Kevin'in yüzünün yumuşadığını ve gülümsemeye başladığını fark ettim. Alay dolu bir gülümsemeydi bu. Yavaş yavaş kahkahaya dönüşen gülümsemesi, sinirimi bozmaya yetmişti.

"Suratlarınızı görmeliydiniz!" diye seslice konuştu. "İki dakika sonra senin suratını da göreceğiz," diyerek üstüne atıldım. Hermione, kolumdan tutup beni engellemeseydi gerçekten fena saldıracaktım. O kadar itici bir insandı ki, kendime bile anlatamıyordum. Kendime bile betimleyemiyordum. Her neyse, konumuz bu değil. Onun o yakışıklı demeyi sevmesem de yakışıklı olan sinir bozucu suratına, yumruğumu geçirmeyi o kadar çok istiyordum ki. Ama kendimi tutma zorunluluğunda kaldım. Çünkü, Hermione.


"Bizi rahat bırak, çocuk. Bu kadar derdimin arasında, bir de seninle uğraşamam." deyiverdim bir anda. O sinir bozucu kahkaha sesini duyduğumda gözlerimi kapatıp içimden ona kadar saydım. (klişe)

"Şunu nasıl başımızdan atabiliriz?" diye fısıldadım iğrenir bir şekilde Kevin'a bakarken. Kevin, gülüşünü yüzünden silmeden konuştu.


"Oh, siz kendinizi kasmayın. Ben kendim gidiyorum."

Şükür!

Bize arkasını dönüp okula doğru gitmeye başladığında yumruk yaptığım ellerimi (klişe) açıp avuçlarımı alnıma bastırdım. Sinirden başım ağrımaya başlamıştı. Ağrıyı azaltan bu hareket bile yetmediğinde, gözlerimi koluma elini koyup iyi olup olmadığımı soran Hermione'ye kaldırdım. Bana endişeyle bakan gözlerini görünce, baş ağrısını unutup, "İyiyim," diyerek sımsıkı sarıldım ona. Zarar görmesi, beni en çok korkutacak şeylerden biriydi. Onunla birlikte olmamamın en büyük sebeplerinden biri de buydu işte, onun zarar görmesi.

Kendimden bile esirgemiştim onu. Kendimden değil, kendimle birlikte getirebileceğim sorunlardan esirgemiştim belki de. Gördüğüm anda aşık olmuştum. Yüzündeki gülümsemeden, kalbini tanımıştım sanırsam. Fazla seviyorum onu, kendimden de fazla. O olmasa, kendimle de barışık olamazdım zaten. O olmasa... Bu ihtimali düşünmeyi sevmiyorum.


*

"Granger," dedim burnunu sıkmadan saniyeler önce. Utanarak ve gülümseyerek başını eğdiğinde buna reaksiyon olarak ben de gülümsedim. Onun da artık beni seviyor olması, benim için her şeye bedeldi. Onu asla bırakmayacaktım. Sonu ölüm de olsa, herhangi başka kötü şey de olsa onu bırakmayacaktım. Bırakamazdım.


Hermione bana bakmaya devam ederken, onu kendime çekip sımsıkı sarıldım. Saçlarına kondurduğum minik öpücüklerle birlikte, onun gülümsediğini hissedebiliyordum. Umuyordum ki, hep böyle olurduk. Gelecek hakkında engelleyemediğim kaygılarım vardı. Tutabildiğim elinin ellerimin arasından kayıp gitmesini istemiyordum. Rahatlıkla bakabildiğim gözlerinde bir yabancı gibi görünmek istemiyordum. Hep onunla olmak, onun yanından asla ayrılmamak istiyordum. Fazla mı vıcık vıcık olmuştuk ne?


"Vıcıklı çiftlerden olduk sanırım, Herm," diye fısıldadım kulağına doğru. Buna karşılık olarak burnundan nefes vererek gülme gibisinden, garip bulduğum ama ona o bile yakışıyor dediğim davranışı gerçekleştirdi. "Bence de," diye yanıtladı başını kaldırıp dudaklarını çeneme değdirmeden önce. Bu harekete bayılmıştım. Başımı aşağı doğru kaydırdım ve burunlarımızı birbirine sürttüm. Bu hareketi onunla yapmayı hep istediğimi ancak hatırlamıştım. Gülümsüyorduk. Onun kıkırdadığını duyunca ellerimi beline sararak başımı geri çektim.


please don't cry [dramione]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin