~PEMBE VOSVOSLU PRENS~
Kader bugünlerde Rüzgar'a istediğini vermemek için inat etmişti. Alışık olduğu düzenli hayat ve sükunet artık bir hayalden ibaretti.
İki gün sonra sabaha karşı kızların evinin önündeydiler. İçinde bulundukları pespembe araba çok dikkat çekiciydi ancak yapabildiklerinin en iyisi buydu. Ve beylerinin eşine de minnettarlardı, onlar daha dertlerini söyleyemeden anahtarları uzatıvermişti. Hoş, arabayı kız kaçırmak için istediklerini söyleseler muhtemelen bu kadar yardımsever davranmazdı. Ya da belki de her şeye rağmen yardım ederdi. Üniversiteden döndüklerinden beri çiftlikte bir aile gibi yaşıyorlardı. Hanım onları -özellikle Haşim'e karşı- koruyup kolluyor, bir abla şefkatiyle seviyordu. Ayrıca biraz da garip bir kadın olduğu su götürmez bir gerçekti.
"Anlaştığımız gibi," diye tekrardan başladı Bulut, bir yandan evi gözleyerek. "Ben on dakika içinde dönmezsem yardıma..."
Rüzgar onun kendisine uzattığı çuval benzeri bez keseyi ve diğer malzemeleri kaba bir tavırla elinden alarak kardeşinin sözünü kesti.
"Tekrar edip durma, anladım. Tutku'yu yüklenip kulübeye götürecek ve sen gelene kadar da dışarı çıkmayacağım, sen başının çaresine bakarsın."
Nedense Bulut planı daha ilk açıkladığı anda bu görevin kendisine düşeceğini anlamıştı. Ve gerçekten de düşündüğü gibi olursa kardeşini boğmaya kararlıydı.
"Tamam!" dedi Bulut ve arabanın kapısını açtı. "Ben gidiyorum." Ağabeyini daha fazla kızdırmak istememişti zira çevirdikleri dolabı anladığında fazlasıyla kızacaktı.
Rüzgar on iki dakika sonra gözlerini devirdi ve direksiyonun başından indi. Onu boğacaktı.
Bütünüyle uykuda olan eve aralık kapıdan girerek dikkatli adımlarla ilerledi. Hiç ışık yoktu ancak Tutku'nun odasını ezbere bulacak kadar zaman geçirmişti bu evde. Sinirle başını sallayarak merdivenleri tırmanmayı bitirdi ve koridorda sol tarafa doğru döndü. Bilinçli olarak mahvettikleri odanın önünden geçerken nefes bile almadı, Leyla'nın tilki gibi kulakları olduğundan emindi.
Bulut'un dünden yağladığı kapı kolunu usulca indirip odaya süzüldü. Tutku'nun yatakta kıvrılmış haldeki siluetini hayal meyal seçebiliyordu. Neredeyse sinirle söylenecekti ama sessizliğini korudu ve kardeşinin beceriksizliğinden dem vurmak yerine elindeki küçük şişenin kapağını açıp mendilini biraz eterledi. Sonra da yatağa doğru eğilip elindeki pis kokulu mendili genç kadının pencereye dönük olan yüzüne yaklaştırdı.
Genç kadın henüz uyanmadan bayılmıştı. Ancak işini garantiye almalıydı. Cebinden kendi mendilini çıkarıp genç kadının ağzını bağladı. Ardından da içten içe söylenerek çuvalı başından geçirip onu üzerindeki ince pikesine sardı.
On dakika mı? Yengesini arabanın arkasındaki dar koltuğa uzatıp yerine yerleştiğinde topu topu beş dakika geçtiğini gördü. Kardeşi sayesinde bir sonraki mesleği hırsızlık olacaktı.
"Aptal aşık!" diye söylenerek arabayı çalıştırdı ve gaza bastı. Bulut muhtemelen bir yerlerde düşüp başını çarpmış ve olduğu yerde sızmış olmalıydı. "Oh olsun," diye söylenmeye devam ederken çiftliğe doğru sürdü. İşçiler uyanıp etrafta dolanmaya başlamadan Haşim Bey'in av kulübesine varmalıydı.
Bir saat sonra genç kadının başını bir yerlere çarptırmadan kapıdan girmeye çalışırken kendi başını kapının kasasına çarptı ve Haşim Bey'in de buradan geçerken başını eğdiğini anımsadı. Ava çok nadir çıktığından babasının kendi boyutlarına göre yaptırdığı bu küçük yapıyı elden geçirmeye gerek duymamış olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAS
RomanceBazı özgürlükler esaret altında başlar... Birine ait olduğunda buluverir insan özünü... Kanat oluverir tutsak eden eller ruhuna... Güvenli sığlardan bilinmez okyanuslara atar yürek kendini ve en derin yerde bulur o sert kabuğunda saklı inciyi, eş...