~İNTİKAM ZAMANI~
Saatler sonra, kulübeye varan patikaya serdikleri kuru yaprakların hışırtısını işittiklerinde yerlerinden fırladılar ve hemen prova yaptıkları pozisyonlarını aldılar.
Kapının tıklatılışını duyduklarında Rüzgar, genç kadını bağlamayı yeni bitirmişti. Leyla ağzındaki paçavradan sesini duyurmaya çalışarak bağırmaya ve debelenerek gürültü çıkarmaya başladı. Rüzgar az önce oturdukları sandalyeleri tekmeleyip devirirken öyle bir bağırdı ki Bulut'un seslenişi yarıda kesildi.
"Biz geldik, Rüzgar..."
"Kes sesini, kadın! Seni şuracıkta boğuvereceğim!"
Leyla eylemine devam ederken genç adam oraya buraya saçılmış eşyaların üstünden atlayarak kapıya vardı. Açtığında karşılaştığı yüz ifadeleriyle neredeyse oyunu bozacaktı; kardeşinin kaşları birbirine değercesine çatıktı ve Tutku'nun yuvalarından fırlayacak derecede irileşmiş gözlerinde ürkek bakışlar vardı. İkisi de temkinli bir tavırla geride duruyordu.
"Nihayet gelebildiniz!" diye söylendi Rüzgar ellerini beline yerleştirerek.
"Burada neler..." diye başlayan Bulut'un sözü bu sefer de müstakbel eşi tarafından bölündü.
"Leyla!" diye bir çığlık koparan genç kadın ileri atıldı. Rüzgar'ın kolunun altından kardeşinin bir köşedeki perişan halini görmüştü. Aslında Leyla tam olarak kapının uğurunda olmasa Tutku onu bu karanlıkta seçemezdi. "Aman Allah'ım!" diyerek Rüzgar'ı itti ve içeri daldı. "Sana ne yaptı böyle!?"
Öylesine telaşa kapılmıştı ki kıvrılıp bombe yapmış halıya takıldı. Tutunarak düşmekten son anda kurtulmasını sağlayan şey ise yan yatmış bir masaydı. Önce karanlığı kırıp görüşünü kazanması gerektiğini anlayarak pencerelere ulaştı ve perdeleri yerinden çıkarırcasına yana çekti. Dönüp odaya baktığında ise bir adım geriledi.
"Aman Allah'ım!" diye inledi tekrar. "Burası savaş alanı gibi!" Sonra hala debelenip bağırmakta olan kardeşini hatırlayarak yanına diz çöktü ve ağzındaki bağı çözdü.
"Kurtar beni abla!" diye bağırdı Leyla, ağzı açıldığı gibi. Gözlerinden gerçekten de yaşlar süzülüyordu. Ablasının ve eniştesinin yüz ifadeleri öylesine komikti ki onlar farkında olmadan gözlerinden yaş gelircesine gülmüştü. "Beni bu korkunç adamın elinden kurtar!" diye yineledi ve yan dönerek arkasında bağlı olan ellerini gösterdi.
Tutku hemen çözmek için atıldı ancak Rüzgar'ın kirişleri titreten kükreyişini duyunca ateşe dokunmuş gibi geri çekti ellerini.
"Dokunma ona! Aklı başına gelene kadar bağlı kalacak!"
Tüm bunları taşlaşmış bir hayretle izleyen Bulut, ağabeyinin sesiyle nihayet kendine gelmişti.
"Ne yaptın sen!" diye bağırdı Rüzgar'a ve üzerine yürüdü. Genç adamı yumruklamak üzere gibiydi. "Leyla'yı hemen çöz, Tutku!" diye seslendi hemen sonra, ateş saçan bakışlarını Rüzgar'dan ayırmadan.
"Hayatına değer veren hiç kimsenin bunu yapmasını tavsiye etmem," diye duyurdu Rüzgar, ölümcül bir sakinlikle. O da Tutku'ya bakmadan konuşmuştu. Gözleri saldırgan görünüşlü kardeşindeydi.
"Delirdin mi sen!" diye kükredi Bulut. Leyla öylesine yüksek sesle ağlıyor ve yalvarıyordu ki daha alçak sesle konuşmak mümkün değildi. "Kardeşini sakinleştir," diye seslendi ardından Tutku'ya. "Bizim Rüzgar'la konuşacaklarımız var." Sonra da kaba bir tavırla geri çekilip Rüzgar'ı dışarı davet etti.
"Memnuniyetle!" diyerek dışarı çıktı genç adam ve kapıyı kapatıp kilitlemeden önce Tutku'ya seslendi.
"Kardeşini ikna et ve şu zırıltıyı kesmesini sağla. Onu benden kimse kurtaramaz!" Son kelimeyi üstüne basarak sarf etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAS
RomanceBazı özgürlükler esaret altında başlar... Birine ait olduğunda buluverir insan özünü... Kanat oluverir tutsak eden eller ruhuna... Güvenli sığlardan bilinmez okyanuslara atar yürek kendini ve en derin yerde bulur o sert kabuğunda saklı inciyi, eş...