2. Bölüm
****
Eda nihayet Rize'ye gelmenin rahatlığıyla önce babannesine sımsıkı sarılmış sohbet etmiş ve kendisini buradaki odasına atmıştı.
Babaannesi Sevda hanım iki yıl önce kaybettiği eşi ile anıları olan evini bırakmak istememişti. Fakat kışın soğukta yanlız kalmaktansa Eda'larda geçirmiş ve Nisanın başlarında ise evine geri dönmüştü.
Eda tavanla bakışmaktan sıkılıp yataktan doğrulup pencereye ilerledi. Pencereyi açıp karadenizin o muhteşem kokusunu içine çekti. Burnunun ucuna düşen yağmur damlası ile irkilsede tebessümle baktı.
Aslında yağmuru çok sevsede gökgürültüsünden fazlası ile korkardı.Evet biraz farklıydı onun tarzı. Fazlada korkaktı. Gece evde tek kalsa evin bütün ışıklarını açar televizyonun sesini biraz kısar ve izlemeye çalışırdı. Çalışırdı çünkü kendini korkutmamak için telkinler vermekle meşgul olurdu. Ama bir o kadarda yanlız kalıp kitap okumayı severdi. Garip bir kızdı...
Yağmurun hızlanması, arkasından gelen etrafın aydınlanmasını sağlayan ışık ve onun peşinden gelen şimşek sesi ile yerinde sıçrayıp birkaç adım arka arka gitti. Ve yeniden gelen gök gürültüsü ile arkasına bile bakmadan topuklayarak Çınar'ın odasına koştu.
Çınar şimşek çaktığını duyduğunda yatağında doruldu. Kız kardeşinin odaya girmesini 3ten geriye doğru sayarak beklemeye başlamıştıki tam bir dediğinde Eda'nın odaya bodozlama olarak dalması bir oldu. Çok iyi tanıyordu biricik cadısını..
Gülmemek için kendini zorda olsa durdurup Eda'nın ayazda kalmış köpek yavrusu bakışlarına baktı. Bu kız Çınar'ın başbelasıydı hem de en dadlısından (hayır tatlısından dadlısından ;))Eda ağzını açtığı sırada Çınar yatakta kayıp elini vurarak ona gelmesini söylemişti bir nevi...
Yan odada uyuyan babaannesi Sevda hanım ise gelen seslerden yine Eda'nın Çınar'ın odasına girdiğini anlamış tebesüm edip başucunda duran eşinin resmine her zaman yaptığı gibi iyi geceler öpücüğünü bırakıp uykuya dalmıştı.
☆☆☆
Sabah Eda burnuna dolan iğrenç koku ile yüzünü buruşturarak açtı. İlk önce uyku sersemi nerde olduğunu anlamasada sonra kendine yeni yeni gelen görüntü ile Çınar ile beraber uyuduğunu anımsadı. Ama Çınar'ın ayağının neden onun burnunun dibinde olduğuna anlam veremesede hemen üzerinden atıp yataktan kalktı.
Ayak ayak değil İstanbul çöplüğü mubarek !
Kendi kendine söylenerek odasına girdi. Onu karşılayan sibirya soğuğuyla içi titredi. Akşam o korku ile ne odasının camını örtmeyi nede ısığı kapatmayı akıl edememişti.
Ama odaya dolan ıslak toprak kokusu onu mutlu etmişti. Kim sevmezdiki bu kokuyu? Yüzünde oluşan tebessüm ile yatağın kenarında bulunan valizi yatağının üstüne koyup açtı. Dün babaannesi ile biraz sohbet ettikten sonra yorgun olduğundan valizi boşaltma işini bugüne bırakmıştı.
Seçtiği elbiseleri üzerine geçirmeden önce pencereyi kapatıp ince tülü çekti. Bu konuda tedbirli birazda akşamları izlenme korkusundan kapalı tutmayı seçerdi perdeleri. İnce beyaz gömlek, üzerine geçirdiği ince kazak ve siyah dar paça pantolonu ile sadeydi. Takı, makyaj ve topuklu ayakkabıyı düğünlerde kullanırdı.
Merdivenlerden aşağıya doğru inerken burnuna dolan mıhlamanın ve yeni demlenmiş çayın kokusu ile derin bir nefes alıp mutfağa yöneldi. Sevda babaannesi yine döktürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Püsküllü Belam
Chick-Lit√~TAMAMLANDI ~√ Kafasını kaldırıp ona şaşkınlıkla bakan genç kıza baktı. Baktı ama donup kalmıştı. O bal rengi gözler onu içine hapsetmişti resmen. Eda mı? Onunda genç adamdan bir farkı yoktu aslında. Hem şaşırmış hem de öylece adamın gözlerinde kay...