Alper'in AğzındanDefne'nin etrafında toplanan doktorlar bir kaç kabloyu bi yerlere taktıktan sonra. Defne'nin ameliyatını yapan doktor elekrtro şok cihazının başına geçti. Yanındaki hemşire alete bişey döküyor oda birbirine sürtüp Defne'ye uyguluyordu. Her seferinde dereceyi artırıp tekrarlıyorlardı. Fakat ne Defne'de ne de çizgide bi değişiklik vardı. Derin bi nefes aldı doktor ve tehlikeli olsada dereceyi artırıp bir şok daha verdi. Hepimiz Defne'nin vereceği tepkiyi beklerken. Sanki saniyeler dakikalara dönüşmüştü.
Camdan bir kaç adım geri gidip ellerimi saçımdan geçirdim. Gözlerimi kapadım ve derin bi nefes aldım. Gözlerimi açtığımda Defne'yi görmemle bir kaç adım geriledim. Sonra gözlerime bakarken konuştu.
"Sözünü tuttun."
"Sende sözünü tut. Gel artık Defne. Lütfen. Gel." dedim tüm çaresizliğimle.
Yine bi anda uçup gitti gözümün önünden. Cama tekrar yaklaştım. Yeşil çizgide olan hareketlilkle hepimiz derin birer nefes verdik. Ve gerçekten olmuştu. Gitmemişti. Beni bırakıp gitmemişti. Herkesin yüzünde güller açarken doktor kapıdan çıktı. Murat abi hemen sordu.
"Kardeşimin durumu nasıl doktor bey?"
"Hayati tehlikeyi atlattı. Bacağında ezilme ve çatlaklar var sabit durması için bi aparat taktık. Uyanmasını bekleyeceğiz." doktorun sözleriyle içimize su serpilmişti resmen. Hepimiz nefeslerimizi rahtlamışcasına verdik. Doktor uzaklaşırken. Murat abi konuştu.
"Gençler kaç saattir buradasınız. Bi şey yiyip içmediniz gelin kantine inelim." dediğinde. İtiraz etmedik. Fakat ben Defne'nin yanına girmek istiyodum.
"Abi siz inin ben lavaboya gidip gelicem." dediğimde
"Tamam Alper." dedi.
İnmelerini beklerken aklımda tek bi şey vardı Defne. Merdivenlerde gözükmediklerinde camdan baktığımda içerde bi hemşirenin içeriyi düzenlediğini gördüm. Kapının önüne gittim ve girdim. Beni gören hemşire sanki biraz durmak istediğimi anlamış gibi başıyla Defne'yi gösterip geçmemi işaret ettiğinde yatağın yanındaki sandalyeye oturdum. Hemşire de çıktı.
Baktım yüzüne. Sert dursada normalde melek gibi bi yüzü vardı. Masum, güzel, tatlı... Kelimelerle anlatamazdım. Ellerine baktım ve avucumun içine aldım. Buz gibiydi elleri. Ellerimle sardım.
"Özür dilerim." dedim bu sefer. Sanki beni duyuyomuş gibi onunla konuşmaya başladım.
"Geçmeyecek biliyorum. Ama yinede özür dilerim. Bi şey için değil. Her şey için. Başına gelen her şey. Belkide beni tanımasaydın, hayatında olmasaydım başına bunların hiç biri gelmeyecekti. Üzgünüm Defne. Ben istemezdim. Bunların hiç birinin yaşanmasını. Ama kaderimizi biz belirleyemeyiz. Elimizde olan şeyler değil. Ve ben gerçekten üzgünüm. Lütfen uyan artık. Daha fazla acı çektirme bana. Lütfen." dedim çaresizce gözümden akan yaşa engel olamadım. Defne'nin eline düştü yaşım. Hafifçe kaldırıp öptüm hiç dokunamadığım elini. Her ne kadar istemesemde kalktım sandalyeden. Yavaşça kapıyı açıp çıktım dışarı. Lavaboya gidip yüzüme bi kaç kez su çarptım. Peçeteyle kurulayıp çıktım dışarı. Merdivenlerden indim ve kantine yürüdüm. Batugil bir masada oturuyordu onların yanına yürüdüm. Selin ve Burak yoktu. Oturduğumda sordum.
"Selin'le Burak nerde?"
"Lavaboya gittiler." dedi Bora. Herkes masadaki yiyeceklerle bakışırken. Murat abi konuştu.
"Gençler kaç saattir bi şey yemediniz hadi ama. Bakın Defne iyi. Sadece uyanmasını bekliyicez. Lütfen böyle yapmayın." dedi ve eliyle yiyecekleri gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın İçindeki Sen
Roman pour AdolescentsHayatının geri kalanını abisiyle yaşayan, Üzüntülerine, kırgınlıklarına ve hayatın zorluklarına rağmen hayata sımsıkı tutunan Defne. Fedakar,merhametli,gerçek bir dost ve asi! Hayatı boyunca önüne çıkmış en büyük engeli aştığını düşünüyordu... Tâki...