"Let it pass"

836 61 15
                                    

>Amber'ın Anlatımı <

Giden geri gelir, öyle değil mi? Yani, bunu tabiki de bir beklenti için söylemiyorum. Sonuçta gitmek demek, gitmek. Sonsuza kadar gitmek demek değil. Buna baktığımızda, gidenin geri gelmesi gerek.

Peki, o? O, giderse...

Geri gelir mi?

Sonuçta "o" diyoruz. Yani; o, sadece o. Ve farklı. Kim ne derse desin, benden farklı. Sizden farklı. Bizden farklı.

Oflayarak kafamı, iki avcumun arasına aldım.

Bazen o kadar saçma ve derin düşüncelere dalıyordum ki, çıkmak bunları düşünmekten daha beter oluyordu.

"Hayatım, ben çıkıyorum."

Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açarak, ona doğru baktım. Her zamanki gibiydi. Değişik bir şey yoktu.

Yoksa, var mıydı?

Oturduğum kanepeden kalkıp ona baktım.

Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Güzel, ufak bir tatilden gelmiştik. Geldiğimiz günün ardından hemen, oraya, işine mi gitmesi gerekiyordu?

Benden mi kaçıyordu?

İçimde tuttuğum sıkıntılı nefesi dışarı bıraktım.

"Harry," diye mırıldandığımda bana sanırım yine neler olduğuna dair bakışlar atıyordu. Kıkırdamak istiyordum. Belki de deli olmak...

"Ah, neyse boşver. Görüşürüz." diyerek kafamı iki yana salladım. Boş sözlere gerek yoktu. Ben ne desem, bildiğini yapacaktı. Ne söylesem, bunların "saçma" olduğunu söyleyecekti.

Evet, ona göre öyleydi. Ağzımdan çıkan her kelime saçmaydı. Benim, konuşmam saçmaydı.

"Sen bilirsin, hoşçakal." dedi, umursamadan.

Hayır, umursamasını beklemedim.

Birkaç adım attı fakat söyleyecek bir şey varmış gibi bana baktı.

"Akşam bir arkadaşımın küçük kızının doğum gününe gideceğiz, gelmek istiyorsan hazırlan."

Kafamı aşağı yukarı salladım.

Sonunda az da olsa fikrimi sorar gibi olmuştu. Çünkü gelmek istiyorsan demek, "gelmek zorunda değilsin, istersen gel, istemezsen gelme" demekti. Öyle değil mi?

Kapının kapanma sesi ile hafif korktum ve düşüncelerim yarıda kalmıştı. Daha sonrasında kendime gelip, telefonumu elime aldım.

Bu gün ne olacak, hiç bir fikrim yoktu. Akşam ne olacak, onun için hiç bir fikrim yoktu.

Ama Harry ile gidecektim. Aramıza saçma uzaklıklar giriyordu. Bir şekilde, bu uzak mesafeleri kapatmam gerekiyordu.

Çok güzel olabilirdim. Ona yakın olabilirdim.

Bunlar, bedensel şeylerdi. Peki, ruhlar? Ruhlarımız nasıl yakın olacak?

Kalbimde büyük bir buz kütlesi hissediyordum. Çok garipti ve boğazıma kadar gidiyordu. Karnımda da aynı şekilde hissediyordum. Bu, korku olabilir miydi?

Bilmiyorum.

Tekrar ve tekrar oflayarak dışarı baktım camdan. Kar yağıyordu ve dışarıda her zaman sevdiğim romantik bir hava vardı. Bu, hüzünlenmemi sağlamıştı çünkü karda romantik bir yürüyüş iyi olurdu. Oysa benim sevdiğim adam işe gidiyor.

İç çekerek camdan ayrıldım.

Merdivenlerden yukarı doğru çıkarken bedenim üşümüştü. Üst kat, aşağı kata göre daha soğuktu oysa sıcak olması gerekirdi.

My Weird Husband (MPC3) |Harry Styles Fanfic|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin