Bir bulut tabakasının arkasındaydım sanki. O kadar yoğun ve ağır bir his yığını üzerime çökmüştü ki... Gözlerimi açmak için harcadığım bütün çabalarım boşunaydı. Birisinin kollarında olduğumu fark ettim bir an. Ardından sırtım yumuşacık bir şeyin üzerindeydi. Sonra sarsıldım. Sis perdesinin arkasından gelen sesleri seçmek çok zordu. 'Bella... Uy... Isabella...' duyduklarım bunlardan ibaretti. Sarsan kişi vazgeçmiş olacak ki beni bıraktı. Sonra dudaklarımın aralandığını hissettim. Ve kime ait olduklarını ayrımsayamadığım dudaklar benimkilerle birleşti. Hayat üfledi içime. Hava...
Birden sis perdesi yok oldu. Gözlerimi sonuna kadar açtım ve ciğerlerimdeki bütün suyu boşalttım. Öksürmekten her yanıma ağrılar girmişti. Kendime geldiğimi hissettiğimde etrafıma bakındım. Zaman kavramı durmuştu sanki. Yavaş yavaş neler olduğunu anlamaya çalıştım. Bakışlarım sırılsıklam olmuş olan İskoç'a kaydı. Ve ellerim dudaklarıma gitti... Aman Tanrım! İlk öpücüğüm. Sanki az önce boğulma tehlikesi atlatan ben değilmişim gibi hızla ayağa fırladım ve soluklanmakta olan adamın üzerine atladım. Her yanına vuruyordum. Çıldırmış gibiydim. Şoku atlatınca beni kollarımdan tuttu ve altına aldı. Hala çırpınıyordum. Çabalarımın boşa olduğunu anlayınca durdum ve öfkeli gözlerimi yüzüne diktim. Aramızda santimler vardı. İskoç 'Sen manyak mısın? Az önce seni kurtardım! Ama sen üzerime atlamış bana vurmaya çalışıyorsun!' dediğinde bakışlarım dudaklarına kaydı. 'Sen! Sen beni öptün! Ne cüretle!' Bu sözlerim üzerine gözleri şaşkınlıkla sonuna kadar açıldı. 'Sen iyi misin? Nefes alamıyordun, seni kurtarmak için hava üfledim ciğerlerine. Kusura bakma ama bunun için dudaklarım dudaklarına değmek zorundaydı!!!' Bağırmıştı bunları söylerken. Yavaşça başımı yana çevirdim. Onunla bu kadar yakın olmak hoşuma gitmemişti. 'Çek ellerini üzerimden.' Sıkıca kolumu tutup beni de beraberinde ayağa kaldırdı. 'Bugün Highlands'e varmış olmamız gerekiyor. Hızlı ol.' Diyerek beni kamp yaptığımız yere doğru sürüklemeye başladı. Onun uzun adımlarına karşı benim çelimsiz yürüyüşüm yüzünden sürekli ayağım takılarak düşme tehlikesi geçiriyordum. En sonunda beni çekiştirmekten vazgeçip omzuna attı. 'Hey indir beni! İndir diyorum sana!' Ama ne bana bir cevap verme zahmetine giriyordu ne de yere indiriyordu. Kısa zamanda kamp alanına vardığımızda beni yere attı ve eyerdeki çantadan bir ip çıkardı. İpi sıkıca bileklerime doladı. Son düğümü attığında çenemi tutup gözlerini gözlerime dikti 'Bu kaçma ihtimalini yok etmek için.' Hiddetle yana çevirdim ve tutuşundan kurtuldum 'Sen! Bu yaptıkların yüzünden zindanlarda çürüyeceksin!' Bir kahkaha patlattı 'Emin ol böyle bir şey gerçekleşmeyecek.' Gözlerimi kısıp baktım ona 'Kendine nasıl bu kadar güveniyorsun?' Elimdeki ipin uçunu tutup beni kendine çekti 'Benim kim olduğumu bilmiyorsun güzelim. Bilsen neden bu kadar emin olduğumu anlardın.' Sırıttım bu sözlerine. Sanırım delirmeye başlamıştım 'Kimsin peki?' 'Ben James Mckane, Mckane Klanı'nın reisiyim.' İfadem dondu. Bu adamı duymuştum. Mckane! Vahşi Mackane! Korkudan kendimi geriye çekmeye çalıştım. 'Ne istiyorsun benden ha! Neeeeee?' Kollarımı sıktı ve çırpınmamı engelledi. 'Baban benden çok değerli bir şeyi aldı. Ben de onun güzeller güzeli kızını alırsam ödeşmiş olacağımızı düşündüm.' Yanağımdan süzülen yaşları hissediyordum. Sanki az önce korkudan kaçmaya çalışan, delirmiş gibi hareket eden ben değilmişim gibi yaklaştım ona. Şaşkınca beni izliyordu. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve fısıldadım 'Ya beni şimdi öldürürsün ya da ben ilk fırsatta canıma kıyarım.' Gözlerini kırpıştırdı ve kollarımı sıkıca kavrayan ellerini çözüldü 'Senin dirin ölünden daha fazla işime yarayacak Isabella. Hem seni öldürmek için sıraya girmiş onca İskoç'u düşünürsek, nefretlerini kazanmak istemem.' Gözlerimdeki yaşlar daha da arttı. Dayanamıyordum buna. Bana aldırmadan ata atladı ve beni de önüne aldı. Yavaşça kulağıma yaklaşıp fısıldadı 'Kendini öldürmeyi aklından çıkar. Bunu yapan sen değil, biz olacağız.' Ve atı dörtnala sürmeye başladı. Kaçmalıydım. Ondan bir şekilde kurtulmalıydım. Eğer kaçamazsam bana yapacaklarının ölümden beter olduğunu adım gibi biliyordum. Mckane... Efsanedeki kötü adamın ta kendisiydi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehine
Historical Fictionİntikam uğruna kaçırılmış genç bir İngiliz Leydisi, kalbi buzla kaplanmış İskoç bir adam...Sonsuz nefretten aşk doğacak mıydı peki?