Merhabalar :) Baya uzun bir aranın ardından sizlerleyim. Ne yazık ki bölüm yazmaya br türlü fırsat bulamadım:( Nihayet bir boş vakit yaratıp sizlerle kavuştum :) Umarım bu bölümü seversiniz :)
Bu arada kısa bir bilgi vermek istiyorum. Bölümleri artık uzun yazmak yerine kısa yazmayı düşünüyorum. Ama bölüm aralıkları-eğer planladığım gibi yazabilirsem- iki gün olacak:)
Umarım beğenirsiniz :) Sevgileeeeer :))
Ölümün kıyısından dolanıp hayat denen ve sonsuz gibi görünen boşluğun içerisine atlamıştım. Amacım kesinlikle geri dönmek değildi. Bundan adım gibi emindim. Kurtulmak istemiştim. Kendimce bulduğum bu basit çözüm yolu birçok açıdan değerlerime aykırıydı. Geri dönüşüm, ciğerlerime dolan keskin hava bana sunulan bir şanstı adeta. Tekrar başlamak, hatalarımı düzeltmek için bir şans...
James'in şaşkın bakışları sadece birkaç saniye sürmüştü. Ardından yataktan kalkıp daha rahat uzanmam için arkama yastık yerleştirmişti. Odadaki yaşlı adamın adının Morthus olduğu bu süre zarfında öğrendim. Yaşlı adam bir süre yanımızda oyalandıktan sonra ağzında bir iki kelime geveleyip kulübeden dışarıya çıktı. Ağır tahta kapı gıcırdayarak kapanırken James gergin adımlarla şöminenin başında dolanıp duruyordu. Ellerim istemsizce çarşafı sıkarken kendimden bile beklemediğim sakin bir ses odayı doldurdu.
'Evet şu gerekli konuşmayı yapmamız gerekmiyor mu?'
Ölümün kıyısından dönmek anlaşılan içimdeki anlamsız cesareti körüklemişti. James sözlerimle yürümeyi bırakıp olduğu yerde kaldı. Ardından başını yavaşça kaldırıp gözlerini gözlerime dikti.
'Bence de konuşmalıyız.'
Biri otursa kırılacakmış gibi görünen sandalyeyi yatağın başucuna yaklaştırdı ve yavaşça oturdu.
'Sanırım öncelikle neden bunu yaptığını sormam gerekiyor.'
Dudaklarım alaycı bir şekilde kıvrılırken auçlarımın arasındaki beyaz kumaşı biraz daha sıktım.
'Sanırım intahara meyilli olduğum söyelenebilir. Ne dersin? Önce uçurum şimdi de bu... Bariz bir çıkarım yapılabilir. Ayrıca neden kendimi deştiğimi anlamak pek de zor olmasa gerek. Sen ve senin korkunç insanların bunun tek nedeni. Bana dünyadaki cehennemi açık ve net bir şekilde yaşattınız son birkaç günde.'
James dirseklerini dizlerine yerşeltirdi ve başını yavaşça önüne eğdi.
'Benden sana merhamet etmemi bekleme Isabella.'
'Senden böyle bir şey beklediğim yok James. Aslında beni kurtarmak için neden bu kadar çabaladığını bile anlamıyorum. Bıraksaydında ölseydim. Bu sayede intikamınıda ellerini kana bulamadan almış olurdun.'
'Ölmen sandığın gibi benim işime gelmezdi. Baban seni çoktan evlatlıktan reddetti ve İngiltere'de vatan haini sayılıyorsun. Ölsen emin ol onlar bizden daha memnun olurlar.'
'O zaman şunu anlaman gerekiyor. Senin yanında aldığım her nefes benim için ölüm demek. Elime geçen ilk fırsatta tekrar kendime bunu yapacağım. Ve senin beni kurtaramayacağın bir gün elbet gelecek.'
Yüzünü yavaşça kaldırdı ve bana baktı.
'Yapma. Bunu yapma. Ne kadar çok zarar verdiğini anlamıyor musun?'
'Artık canım yanmıyor. Sayende acıyı hissedemez oldum.'
'Sen daha acının ne demek olduğunu bilmiyorsun Isabella. Acı insanı ölüme itmez, ölümü insana doğru sürükler.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehine
Historical Fictionİntikam uğruna kaçırılmış genç bir İngiliz Leydisi, kalbi buzla kaplanmış İskoç bir adam...Sonsuz nefretten aşk doğacak mıydı peki?