Merhabalar, merhabalar :) Uzun bir aranın ardından aşk ve itiraflardan oluşan bir bölümle sizlerletim. Hepinize sevdiklerinizle geçireceğiniz güzel bayramlar diliyorum :)
Not : Yorum ve Votedlarınızı merakla bekliyorum :)
Eklemek istediğim bir konu var ardından sizi hikayenin yeni bölümüyle baş başa bırakacağım. Siz harika okuyucularsınız. Yorumlarınız ve desteğiniz inanılmaz. Umarım her bölümde siz değerli okuyucularla yeni maceralara atılırız. Hepinize kucak dolu sevgiler ve teşekkürler. İyi okumalar :))Gözlerimi kapattım ve yavaşça dudaklarına doğru eğildim. Kalbimin atışlarını tüm benliğimle hissediyorum. Dudaklarım ürkekçe onunkilere değdiğinde nefesim tam anlamıyla kesildi. Şu an tam şu dakikada bayılmak üzereydim. Belki James beni defalarca öpmüştü ama hiçbiri böyle bir etki yaratmamıştı. Kendi duygularımı fiziki anlamda sışarıya vurmak... Yıllardır yapmadığım bir şeydi. Dudaklarımı yavaşça onunkiler üzerinde hareket ettirmeye başladığımda James küçük bir inlemeyle doğruldu ve belimi sıkıca kavrayıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Beni büyük bir açlıkla öperken kendimi tamamen ona teslim etmiştim. Artık o savunma kalkanından ya da her gün bir kat daha yükselttiğim duvardan eser yoktu. Mckane onların hepsini yok etmişti. Benim kalbime giden yolda emin adımlarla ilerliyordu. Ve ben Isabella... Ben artık onundum. Vücudumu ele geçiren bütün duygular Mckane'nin kadını olduğumu haykırıyordu adeta. Araba sertçe durduğunda başım savruldu ve James'in omzuna düştü. Arabacı kapıyı açtığında eve geldiğimizi anlamıştım. Ev... Benim evim artık Mckane Kale'siydi. İlk geldiğimde zindan olarak gördüğüm yere şu an evim demek hayatın sürprizlerle dolu olduğunun kanıtıydı.
James önce kendi inip ardından benim inmeme yardım ettikten sonra elimi sıkıca kavradı ve kalenin merdivenlerini adeta uçarcasına geçip odanın kapısını açtı. Kapıyı ardımızdan kaparken ikimizde şu anki heyecandan ölecek gibiydik. Yavaşça bana döndü ve ellerimi ellerinin arasına hapsetti. Onda ilk defa bu bakışları görüyordum. Korkuyor gibiydi. Adeta fısıltı gibi çıkan bir sesle 'Emin misin?' diye sordu. Bu sefer aramızdaki mesafeyi kapatan ben oldum. Ona doğru yaklaştım ve başımı göğsüne yasladım. 'Hayatta istediğim tek şey tam anlamıyla senin olmak.' dediğimde sözlerimin gerçekliği sert bir rüzgar gibi yüzüme çarpmıştı. Ben aşıktım! Hem de uzun zamandır... Ve farkına ancak varıyordum. James kollarını etrafıma doladı ve sıkıca sarmaladı vücudumu. 'Gözlerindeki bakışlarda olmak istiyorum. Teninde, sesinde, duygularında en çok da kalbinde yaşamak istiyorum...' İçimin titremesine engel olamıyordum. James'den bu sözleri duymak tarif edemeyeceğim belki daha önce bilmediğim duyguların tüm benliğimi ele geçirmesine neden oluyordu. Başımı göğzsünden kaldırıp parmak uçlarımda yükseldim ve dudaklarını bu sefer akla öpmeye başladım. James kısa bir anın ardından bana eşlik etti ve elbisemin arkadaki düğmelerini fark edemediğim bir süre zarfında çözdü. Kumaş yavaşça vücudumdan kayıp yere düşerken her yanım titriyordu. İçliğim ve çoraplarımda üzerimden ayrılırken ben de James'in üzerindeki kilti çıkardım ve teninde ellerimi gezdirdim. Dokunduğum yerler adeta yanıyordu. Onun üzerinde böylesine bir etkiye sahip olmak nefesimin kesilmesine, kalbimin durmasına neden oluyordu. James beni nazikçe kucaklayıp yatağa bıraktıktan sonra yanıma uzandı. Yavaşça beni üzerine çekti ve tekrar mırıldandı 'Sen Leydi Mckane, nefes almamın tek sebebi olmayı başardın.' Gerisi tarif edilemez bir mutluluk ve eşşiz duydulardı. Kararan gecenin ardında kalbimin sahibini, ruhumun aydınlığını bulmuştum. Ben Isabella Mckane dünyadaki en mutlu kadın olmalıydım.
***
Gözleri yogunlukla aralandığında güneşin çoktan doğmuş olduğunu fark ettim. Odaya dolan ışıklar usulca yatağa vuruyordu. Yavaşça yana döndüğümde aniden belimi kavrayan bir el sayesinde vücudum James'e doğru çekildi. Başımı çenesinin altına aldı ve derin bir iç çekti. 'Böyle bir sabaha uyanmak için ne kadar beklediğimi tahmin bile edemezsin.' Yüzümde yer etmek için çabalayan inatçı tebessümü gizlemek için ellerimi dudaklarıma kaydırdım. James bunu fark etmiş olacak ki sırtüstü döndü ve beni üzerine çekti. Ellerimi yavaşça dudaklarımdan çekti ve uzanıp minik bir öpücük bıraktı. 'Bu dudakları artık benden gizleyemezsiniz leydi.' Sözleri üzerine başımı göğsüne yasladım. Böyle dakikalarda yüzüne bakamıyordum. Utanıyordum ve her yanım kızarıyordu. 'Gözlerine bakamıyorum.' dedim usulca. 'Neden? Ben senin gözlerine derin derin bakmak için bu kadar beklemişken...' Daha da sokulduum göğsüne. 'Ben kimsenin gözlerinin içine uzun uzun bakamam. Sana bakınca kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor, nefesim kesiliyor... Seni sevmek sanımı yakıyor galiba...' James'in gür ve insanın içine işleyen kahkahası odada doldurdu. Kollarını belime sıkıca doladı 'Sen, küçük ve narin kadınım benim, sen bana aşık olmuşsun.' Hızla başımı kaldırdım gözlerim dehşet içinde açılmıştı. 'James Mckane! Tanrı aşkına bırak da bunu ben söyleyeyim.' 'Eğer senden bana aşık olduğunu duymayı bekleyeceksem yandık demektir. Sen kendine bile zor itiraf edecekken bana nasıl söyleyeceksin?' Hızla üzerinde doğruldum ve yan taraftaki yastığı kaptığım gibi kafasına fırlattım. 'Sen genç adam, bundan sonra bir ömür beklemen gerekeceğine emin olabilirsin.' Yastığı ona savurmamla içindeki kuş tüylerinin etrafa yayılması bir oldu. James hızla doğruldu ve saldırımdan kurtulmak için beni belimden kavrayıp yatağın ortasına yatırdı. İkimizde nefes nefeseydik, göğsüm ciğerlerime hava doldurmak için inip kalkarken onunkine vuruyordu, dudaklarımız arasında santimler vardı. O yavaşça dudaklarıma eğildi ve fısıldadı 'Zaten dü gece rüyanda defalarca bana olan aşkını ilan ettin.' Sözlerini bitirdiğinde dudaklarıma kapandı ve tekrar nefessiz kalana kadar öptü. Kapının sertçe çalınmasıyla ikimizde hızla doğrulduk. James üzerime hızla battaniyeyi örttü kapıya doğru seslendi 'Kim var orada?' Titrek bir ses duyuldu 'Efendim Colville Klanı'nın reisi geldi ve sizi görmek istediğini söyledi.' James sıkıntılı bir şekilde nefesini dışarıya verdi. 'Tamam geldiğimi haber ver.' James yavaşça yataktan doğruldu ve üzerini giyinmeye başladı. Ben de etrafıma battaniyeyi beceriksizce doladım ve yataktan kalktım. Çarşafın üstündeki lekeye gözüm takılınca utancımdan bayılacak gibi oldum. Anı anına dün gece gözlerimde canlanmıştı. Hızla çarşafı topladım ve kirlilerin bulunduğu yere götürdüm. James'e baktığımda dudaklarında çapkın bir gülümsemeyle beni izlediğini gördüm. Battaniyenin uçlarından tutarak beni kendine çekti. 'İstersen bugün dinlen. Yoruldun.' Son kelimeyi söylerken sesi fısıltı halinde çıkmıştı. Kalbim tekrar delicesine atarken başımı eğdim 'Böyle konuşma. Utandığımı biliyorsun.' 'Evet, biliyorum ve inanır mısın bu çok hoşuma gidiyor.' Başıma minik bir öpücük kondurduktan sonra odanın kapısına ilerledi. 'Öğle yemeğinde görüşmek üzere Leydi Mckane.' Ona gülümsedim ve doğruca hizmetçilere seslendim. Banyo yapmam ve hazırlanmam gerekiyordu. Yoksa bütün gün sırıtarak oturabilirdim. Aşk dedikleri buydu demek ki...
***
Üzerime yapışan mürdüm rengi elbiseyi düzelttim ve aynada son defa kendime baktım. Gül kokusu bütün tenimi sarmıştı. Yeni getirttikleri esans gerçekten işe yarıyordu anlaşılan. Emin adımlarla arkamı döndüm ve odadan çıkıp salona doğru ilerledim. James ve Brandon şöminenim başında durmuş hararetli hararetli konuşuyorlardı. Salona girmemle ikisinin de başı bana döndü. Brandon hızla gözlerini kaçırırken James öfke dolu bir ifadeyle bana bakıyordu. Hızla reverans yaptım 'Ah şey, ben çalışma odasında olursunuz sanmıştım.' 'Brandon zaten gidiyordu...' James'in emirvari sözleri ile Brandon bir şeyler mırıldandı ve başını yerden ayırmadan kapıdan çıkıp gözden kayboldu. James elindeki kadehi şöminenin başın bırakıp hızla yanıma geldi ve kollarımı sıkıca kavradı 'Bana bu lanet olasıca elbiseyi giymendeki amacı söyler misin?' Şaşkınca ona baktım 'Elbisemde ne varmış?' derken bir yandan da üzerime bakıyordum. Kollarım tutuşunun etkisiyle gittikçe acırken gözlerim dolmuştu. 'James canımı yakıyorsun.' Sanki elleri ateşe değmişçesine hızla kollarımı bıraktı ve beni kendine çekti. 'Şu elbisenin içinde nasıl göründüğünü ve erkeklerin ne düşüneceğini belemeyecek kadar safsın aşkım. Ama emin ol bir daha birisi seni böyle görücek olursa o kişinin gözlerini oyarım.' 'James gerçekten anlamıyorum sıradan bir elbise sadece.' 'Bella hiç belini kavrayan ve göğüslerini açıkta bırakan bir elbisenin erkekleri deli edeceğini düşünmedin mi? Seni bir odaya kapatmamı ve sadece seni gören kişinin ben olmasını istiyorsan doğru adımlarla ilerlediğini söyleyebilirim.' Utançla başımı eğdim. 'Böyle düşünüleceğini tahmin edemedim. Daha dikkatli olacağım.' 'Bak Leydi Mckane, o sefil yaratık Brandon bile sana bakmaya cesaret edemedi çünkü bakarsa bu sefer onu dövmekten beter edeceğimi biliyordu.' Tutuşundan uzaklaştım ve meraklı gözlerle onu süzdüm 'Sahi o neden buradaydı?' James şömineye ilerledi ve bıraktığı kadehi aldı. İçkisinden bir yudum aldıktan sonra gözlerini bana çevirdi 'Bir sorunumuz olduğunu söylemek için gelmiş.' İçime dolan sıkıntıya engel olamadan 'Nedir o?' dedim. 'Kral, İngiliz Kralı'nın evliliğin sahte olmadığını ve senin tekrar vatandaşlığa kabul edilmene razı olduğunu söylemiş. Ama sorun şu ki Kralınız biraz sinsi bir adam. Bir an önce bir çocuğumuz olması gerektiğini söylemiş.' Dehşet içinde ona baktım. 'Nasıl yani? Böyle bir şeyi nasıl isteyebilir?' 'İşleri yokuşa sürmeye bayılıyor. Ancak bir çocuk sahibi olmamız koşuluyla isteklerimizi gerçekleştireceğini söylemiş. Aslında dert etmene gerek yok. Eskiden olsa bu imkansızdı. Ama dün geceden sonra en yakın zamanda bir çocuğumuz olacağına eminim.' Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken ağzından dökülen laflara inanamıyordum. Böyle rahat konuşması beni utandırıyor aynı zamanda çileden çıkarıyordu. 'James, Tanrı aşkına nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorsun?' Çapın gülüşü yine dudaklarını ele alırken mırıldandı 'Şu hayatta en çok istediğim şey sana benzeyen bir kızımın olması Bella. Bunun bir an önce olmasının devlet meselesi haline geldiğini duyunca açıkçası çok sevindim.' Ardından bana doğru yaklaştı ve dudaklarımı hapsetti. Sonrasında alnını alnıma dayandı ve fısıldadı 'Şimdi kızımızın ismini düşünmeni emrediyorum Leydi Mckane.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehine
Historical Fictionİntikam uğruna kaçırılmış genç bir İngiliz Leydisi, kalbi buzla kaplanmış İskoç bir adam...Sonsuz nefretten aşk doğacak mıydı peki?