4~Ekose

33K 1.4K 31
                                    

Yeni bölümle sizlerleyim :) Umarım beğenirsiniz :) Yorumlarınızı bekliyorum :))

Babam korkunun kendini en çok belli eden duygu olduğunu söylerdi. Eğer korktuğunu belli etmek istemiyorsan buzdan bir ifaden olmalı Bella... Mckane'den korkuyor muydum? Evet ölesiye! Çünkü bu İskoç'un kendisi ölüm demekti. Ben de babamın dediğini uyguladım. Yüzüme süslü bir maske geçirdim ve bütün duygularımı ardına sakladım. Bütün yol boyunca sırtım dik bir şekilde atın ön tarafında oturmuştum. Bu duruma pek de aldırış ettiği söylenemezdi. O da olabildiğince benden uzak duruyordu. Bir hastalık gibiydim sanki onun için. Bir veba belki de...

Birkaç metre ileride tepenin üzerinde kurulmuş devasa kale görününce atı durdurdu ve yere indi. Belimden kavrayıp beni de indirdiğinde kaçmak gibi saçma gibi bir girişimde bulundum. Hiç çaba sarf etmeden kolumdan yakaladı ve eyerden çıkardığı ipi bileklerime sıkı sıkı bağladı. Daha sonra ata atladı. Şok olmuştum. Bana bir hayvan muamelesi yapıyordu resmen. 'Size barbar demekte yanılmıyorlar. Hangi insan bir insana bunu yapar!' Söylediklerim üzerine tek kaşını kaldırdı ve yandan bir bakış attı 'Eğer seni ben değil de başkası yakalamış olsaydı, bütün yolu böyle gelirdin.' 'Sana teşekkür edeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun.' Bir kahkaha attı ve atı yavaş bir şekilde kaleye sürdü. Etrafta insan sayısı arttıkça bana olan nefret dolu bakışlarda artıyordu. Bir kadın eline taş alıp bana attığında nefretin boyutunu da anlamıştım. Neyse ki taşların devamı gelmedi. Kaşımdan yüzüme doğru akan sıvının etkisiyle gözlerim karardı ama bayılmak istemiyordum. Onlara bu kadar dayanıksız olmadığımı gösterecektim. İskoç önüne gelen birkaç adamı görünce attan indi ve onlarla konuşmaya başladı. Sıvı resmen bütün yüzümü kaplamıştı. İskoç'un bana bir bakış attığını gördüm. Gözlerinde bir terslik olduğunu belli eden kıvılcımlar vardı. Ama şu an onu umursayacak durumda değildim. Ve bütün direncime rağmen yenildim. Başım yere çarptığında ise her şey karardı.

***

'Dayanıksız bir İngiliz'den ne beklenir ki? Bir taş darbesiyle bu hale geldi.' Kulağıma doluşan kıkırtı sesleriyle gözlerimi kırpıştırdım. Önce bulanık olan görüntü netleştiğinde başımda dikilen iki kızı fark ettim. Kızıl saçları bellerine kadar geliyordu ikisinin de. Yüzlerine yerleştirdikleri aşağılayıcı bakışlar altında yerimde doğruldum. Ardından başımdaki ağrıyı daha da arttıracak şekilde kaşlarımı çatıp bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim 'Siz nasıl insanlarsınız? Bir taş darbesiyle bayılmam nasıl sizin için gülünecek bir olay olabiliyor? Ölebilirdim.' Kızlardan biri yanıma geldi ve sıkıca kolumu kavrayıp beni sürüklemeye başladı 'Keşke ölseydin.' Diye tısladığını duymuştum yürürken ama umursamadım. Beni bir odaya attı ve kapıyı ardımdan kapattı. Direk arkamı dönüp kapıyı yumruklamaya başladım 'Vahşiler! İngiltere size bunu ödetecek! Kralımız-' sözüm arkamdan gelen sesle bölündü 'Leydi Isabella Stonville, Mckane kalesine hoş geldiniz. Sizi pek de iyi karşılayamadık sanırım.' Arkama dönmemle şöminenin başında dikilen üç adamı fark etmem bir oldu. İçlerinden bir tanesi James'di ama diğer ikisini tanımıyordum. Benimle konuşan yavaşça bana doğru yaklaştı 'Dedikleri kadar güzelmişsiniz bayan. Şanınız Highlands'e kadar uzandı. Bir İngiliz olmanız ne yazık...' Bu kadarı yetmişti, aşağılayıcı laflar artık sabrımı tüketmişti. Karşımda duran yakışıklı adama gülümsedim ve şömineye yaklaştım. 'Aslına bakarsanız, İngiliz olmak bir onurdur.' Beni dikkatle izleyen bakışların altında ellerimi ısıtmak istiyormuş gibi alevlere doğru uzattım ve çevik bir hareketle şömine küreğini kapıp üç adama doğru savurdum. Bu çıkışı beklemedikleri her hallerinden belliydi 'Yeter! Bu oyuna burada bir son veriyorsunuz! Ben sizin saçma intikam planlarınız için kullanacağınız bir mal değilim. Bana böyle davranamazsınız!' Çıldırmış gibi küreği üzerlerine doğru savuruyor bir yandan da bağırıp duruyordum. Yaşadığı şoku ilk atlatan James olmuştu. Boş bir anımı kollayarak üzerime atıldı ve küreği kaptığı gibi yere fırlattı. Sırtım onun göğsüne yapışık, ellerim arkamda kavuşturulmuş bir şekilde diğer iki adama bakıyordum. Başta sessiz olan bir kahkaha patlattı. 'Tanrı aşkına bir de siz İngiliz kadınlarına uysal derler, az önce bizi öldüremeye çalıştın.' Ölüm bunlar için böyle gülünebilecek bir kavramdı demek ki. Sinirden kıpkırmızı olduğuma adım gibi emindim. Bana hakaret eden adam önüme geldi ve çenemi kaldırıp gözlerini gözlerime dikti 'Çabanız takdire şayan. Fakat bu yersiz çıkışınız sizin için düşündüğüm planları etkilemiyor. Planımdan bahsetmeden önce tanışalım isterseniz. Ben Colville Klanının reisi Brandon, eğlenmesine vesile olduğunuz bayım ise Douglas Klanının reisi Robin. Ah James ile tanışmış olduğunuzu farz ediyorum.' Sözleri bitince başımı hızla elinden kurtardım ve bağırdım 'Benden ne istiyorsunuz Tanrı aşkına? Ne yaptım size?' Brandon'ın baştan beri gülen yüzü anında soldu ve ciddi bir ifadeye büründü 'Baban Stonville Baronu bizim topraklarımızda askerlerimizi öldürdü. Bunun acısını çekmeli. Kaç aileyi yok etti, bunun bedelini ödeyecek!' Babamın sınırda İskoç askerleriyle çatıştığını duymuştum. Ama böyle bir olay asla kulağıma gelmemişti. Bunu yapar mıydı diye kendime soracak olursam... Evet, İskoçlardan nefret ederdi. Onların canını yakmak uğruna her yola başvurabilecek bir insandı. 'Yani... Beni mi öldüreceksiniz?' Brandon kollarını göğsünde kavuşturdu ve gülümsedi ama bu gülümseme samimiyetten oldukça uzaktı. 'İntikamın basiti pek hoşuma gitmiyor Bella. Baban da şu an senin cesedini arıyor olmalı. Ama ben ona bir ölümle ödemeyeceğim borcumu. Kızını bir İskoç'la evlendireceğim. Bu sayede Stonville'in kanından doğan her İskoç çocuk benim bir ömür intikamım olacak.' Gözlerim dehşetle açılmıştı. Böyle bir şeye kalkışamazlardı değil mi? Benim rızam olmadan... Tanrım! 'Az sonra James Mckane ile evleneceksin. Dostum Mckane büyük bir fedakârlık yapıyor halkı için. Kim bir İngiliz kızı ile evlenmek ister ki...' Tükürürcesine söylediği laflar üzerine James'in kollarında çırpınmaya başladım. 'Onunla evlenmektense canıma kıymayı yeğlerim.' Sessizliğini koruyan Robin 'Eğer ölmeyi o kadar çok istiyorsan ben seve seve bu görevi üstlenirim.' James araya girdi. Odaya girdiğimden beri ilk defa konuşuyordu 'Tamam bu kadar yeter. Ben onu hazırlanması için götürüyorum. Düğünde görüşürüz.'

RehineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin