9~Başbelası

29.2K 1.4K 86
                                    

Merhabalar :) Uzun bir aranın ardından yine sizlerleyim. Yoğun bir sınav döneminden geçiyorum ve doğal olarak hikayenin yeni bölümünü yayınlaymadım. Beni sabırla bekleyip desteklediğiniz içn size kocaman sevgilerimi gönderiyordum :)) Yorumlarınız beni sevinçten havalara uçuruyor. Sık sık wattpad'e giremediğim için ne yazık ki yorumlara geç cevap veriyorum ama bilin ki beni çok mutlu ediyorsunuz :) Umarım bu bölümü de beğenerek okursunuz :)) İyi okumlar :))

Not: Bu bölüm hikayedeki çeşitli karakterlerin ağzından yazılmıştır :)

James Mckane,

Ölümün sessiz çığlığı salona yayılırken zaman adeta durmuştu. Herkes şok olmuş bir halde onun durduğu yere odaklanmış yaşananları izliyorlardı. Narin vücudu sert zemine çarptığında tuttuğum nefesim ciğerlerimi yakarak dışarı çıktı. Adını haykırdım 'Isabellaaaaaaaa!!!!!!' Sesimin çaresiz çırpınışları kulaklarımı doldurduğunda ileriye doğru atıldım. Kalabalığı yararcasına öne doğru, ona doğru ilerledim. Yanına vardığımda her yer kan içindeydi. Zümrüt yeşili elbisenin karın kısmından başlayıp her yere yayılan o uğursuz sıvı... Bir adım daha attığımda yanındaydım. Hızla yanına eğildim ve titreyen ellerime hakim olmaya çalışarak başını hafif bir hareketle kavrayıp kaldırdım. Elimdeki sanki pahalı ve kırılgan bir porselenmişçesine başını kendime çevirdim. Bu hareketimle dudakları, önceden gül kurusu renginde olan ama şu an mora çalan o dudakları hafif bir tebessümle titredi. Bu elimde bütün çabamla tuttuğum sakinlik iplerini bırakmama neden oldu. Bağırdım. Adını haykırdım. Uyanması, geri dönmesi için, beni duyabilmesi için, sesimi duyup o güzel gözlerini irice açıp bana ne bağırıyorsun pis İskoç demesi için bağırdım. Ama o dudaklarındaki sahte tebessümle dondu kaldı. Vücudu gittikçe buz halini almaya başlarken boğazım parçalanırcasına bağırdım 'Uyan Isabella! Sana emrediyorum uyan! Ben izin vermeden ölemezsin!!!' Ama uyanmadı.

Kim olduğunu kavrayamadığım biri yanı başıma geldiğinde aciz çabalarımı sürdürüyordum. Kalabalık sessizce beni izliyordu. Sanki bütün bu yaşananlar sahnelenen bir oyundu. İki kişi kollarımı kavrayıp beni onun bedeninden uzaklaştırmaya çalışırken çırpındım, çabaladım ama engel olamadım. Salonun dev, koyu kahve kapılarının arasından onun yerde yatan bedenini göremez hale gelene kadar haykırdım adını. 'Isabellaaaaaaaaaa!'

Robin Douglas,

James salonun kapılarının ardında kaybolurken sesi hala tüyler ürpertici bir şekilde yankılanıyordu. Barondon'un kalabalığa seslendiğini duydum. Aramızda en sakin olan oydu anlaşılan 'Herkes dışarı!' onun sözlerini duyan kalabalık anında salonu boşaltmıştı bile. Gözlerim Isabella'nın kan içindeki bedenine kaydığında şoktan kurtulup yanına doğru koştum. Brandon'un seri adımları beraberimdeydi. Çevik bir hareketle o minik bedenini kollarımın arasına aldım ve doğruca masaya doğru ilerledim. Brandon masadaki bütün yemek gereçlerini bir hamleyle yere fırlattıktan sonra Isabella'yı yavaşça masanın üzerine yatırdım. Yüzünde garip bir gülümsemeyle ve neredeyse vücudunun her yerini kaplayan kan lekesiyle masanın üzerinde uzanıyordu. O an gerçeklerin acımasız soğukluğu gözlerimde parladı. Biz ne yapmıştık böyle? Neye neden olmuştuk? Masum bir insanı kendi intikam planımızın bir parçası haline getirmiştik. Onu haberi bile olmadığı bir suçu üstlenmesi hatta o suçun bedelini ödemesi için seçmiştik. Ve şimdi... Şimdi bizi cezalandıran idam mahkumunun ta kendisiydi. Minik İngiliz cezayı kendi elleriyle vermişti.

Gözlerim ne kadar onun üzerinde takılı kaldı bilemiyorum. Ama odaya giren bembeyaz giysili insan topluluğu sayesinde silkinip kendime geldim. Masaya doğru ellerindeki araç ve gereçlerle ilerleyenlere yol vermek için bir adım gerilediğimde Brandon'u gördüm. Donuk bakışlarla olan biteni izliyordu. Bir yandan da emir vermekten geri kalmıyor, sağlıkçılara, hizmetçilere ne yapmaları gerektiğini söylüyordu. Emin adımlarla ona doğru ilerledim. Tam karşısına geldiğimde 'Ne yaptığımıza bak Brandon? Benim istediğim, uğruna savaştığım bu değildi.' Brandon sertçe kolumu yakalayıp beni salonun dışına sürükledi. Kimsenin duymayacağı bir mesafeye geldiğimizde ise içindeki bütün hıncı üzerime boşalttı 'Sen ne zannediyorsun Robin? Sence benim istediğim bu muydu? O küçük sürtük her şeyi mahvetti. Eğer şimdi ölecek olursa bütün plan yerle bir olacak. Onun yaşaması lazım. İskoç Kralı yaptığımız bu planı öğrenecek olursa her şey yerle bir olur. Savaş bile çıkabilir. Bu nedenle şimdi karşımda kadın gibi sızlanacağına bu yaşananların kalenin dışına çıkmamasını sağla. O kız yaşayacak ve plan önceden olduğu gibi ilerleyecek. Onun bir İskoç doğurması gerekiyor. Stoneville ancak bu sayede yaptıklarının bedelini ödemiş olacak!' sözlerini bitirdikten sonra beni sertçe duvara itip salona geri döndü. Ben nasıl bir belanın içine bulaşmıştım Tanrım?

RehineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin