Önümüzdeki 2 bölüm kısa olacak, sınavlarım var, fakaaat 20. bölümü bekleyin. Yorumlarınız için çok teşekkür ederim, hele ki uzun uzun yorum yapılınca ben çok mutlu oluyorum. :) Vote vermeyi unutmayın lütfen, sizleri seviyorum xx Bu arada Ardıl ve Melodi, Ata ve Melodi'nin isimlerini nasıl birleştirmeliyim? Yardımlarınızı bekliyorum.
18-
Orçunla konuşmayalı tam olarak 1 hafta olmuştu. Orçun'dan sonra erkeklere bir daha güvenemeyeceğimi sanmıştım. Ama Ardıl bana, güvenmeyi ve sadakatin ne olduğunu öğretmişti. Onunla vakit geçirirken uzun zamandır yapmadığım bir eylemi yapıyordum. Kahkaha atmak.
Orçun ile olan son konuşmamdan sonra okulda tam anlamıyla ölü gibiydim. Yürüyen bir ölü. Kulağa çok korkunç geliyor değil mi? İlk başlarda öyleydi. Ama Ardıl içimdeki parçalanmış ruha dokundu. Erkekler dikiş yapamaz derler. Koca bir yalan. Tüm parçalarımı tek tek dikmeye başladı Ardıl. Ben, ondan sonra nefes almaya başladım. Gittikçe zayıflayan kalp atışlarım Ardıl'la hayat buldu. Ve sanırım ben, içimde Ardıl'a karşı ufak kıpırtılar barındırıyordum.
Ardıl ile Ata'nın çok yakın olduğunu öğrendim şu 1 haftada. Bunu öğrendiğimdeyse hiç düşünmeden tüm olanları Ardıl'a anlattım. Hey! Bakmayın öyle. Orçun'dan falan bahsetmedim. Sadece sahte sevgili olduğumuzu anlattım. Bana ulaşan tepki ise şöyleydi;
"Biliyordum o piçin öyle bir şey yaptığını." Bu kişi Ardıl ise Ata'nın neler yaptığını tahmin etmek çok da zor bir şey değildi.
Bugün Ata'yla 1 hafta önce çıkmam gereken alışverişe çıkacaktım. Okuldan çıkınca Efe'ye "Görüşürüz, bizimkilere selam söyle." deyip aceleyle oradan ayrıldım.
Efe, dil sınıfında olmadığı için pek fazla görüşemiyorduk ama öğle aralarında genellikle aynı masada yemeğimizi yiyorduk.
Aceleyle, biliyorum gülünç ama, 1 haftadır Ekrem bey'in masasında beni bekleyen parayı almaya gittim. Açıkçası içeri girerken biraz tedirgin olmuştum. Herhangi bir şey kaybolursa ilk uğrayacakları kapı benimki olacaktı. O yüzden hızlı bir şekilde işimi bitirip Ata'nın yanına gitmeyi planlıyordum.
Ekrem bey'in masası tahmin ettiğimden çok daha fazla düzenliydi. Masanın üstünde düzene aykırı 2 şey vardı. Birisi bana ayrılan paraydı. Parayı alıp hiç düşünmeden cebime atmıştım tabii ki. Fakat tam kapıdan çıkarken merakıma yenik düşüp düzeni bozan diğer eşyaya yöneldim.
Kalın kapaklı bir defterin arasından çıkan ve yarısı gözüken bir kağıt parçası. Durun, daha bitmedi. Önemli olan kağıdın üzerinde yazan şeylerdi.
Madde 24: Melodi Yüksel'in her türlü ihtiyacı için gerekli olan para, her ay düzenli olarak Ekrem Aydınoğlu'nun hesabına yatırılacaktır.
Madde 25: Yukarıda yazılı olan tüm maddeler Melodi Yüksel reşit oluncaya kadar geçerli olacaktır.
Bunların hepsinin anlamı neydi? Kuruma geldiğimin ertesi günü neden hemen bir ailenin evlat edindiğinin cevabını almıştım. Fakat kötü olan şey her yeni cevap, beraberinde yeni bir soruyla birlikte bana geri dönüyordu. Zihnim, o nefret ettiğim sofistlere* bile taş çıkartıyordu. Ben hep kesin sonuçlara ulaşmayı severdim ve ulaşırdım da. Çünkü benim, hep kolay bir hayatım olmuştu. En basitinden, bir hırsızlığa bile tanık olmamıştım.
Her neyse, ben sofistlerin ne olduğunu öğrendiğimdeyse hepsinin birer gerizekalı olduğunu düşünmüş ve hepsinden tek tek nefret etmiştim. Şimdiyse o nefret ettiğim insanlara dönüşüyordum. Beynim ummadığım zamanlarda bir soru üretiyor, onu cevapladığımdaysa yenisini üretmekten kaçınmıyordu.
Kağıdın altında Ekrem Bey'in imzası vardı, fakat yanındaki imza neden hiç tanımadığım birine aitti?
Süleyman Bozkurt
Bu adam da kimdi böyle? Yine, bilmediğim hangi olaya alet edilmiştim? Artık böyle şeylerden bıktığımı söylememe gerek yoktu sanırım.
Peki, ben bu gördüklerimi Ata'ya anlatmalı mıydım? Hayır, belki onun da bu işte bir parmağı vardı. Belki babasını o zorlamıştı bu anlaşmayı kabul ettirmeye.
Bence ben bu ismi, Ardıl'a söylemeliydim. Ardıl bildiğim kadarıyla öyle işlerle de uğraşıyordu, hem ben istemediğim sürece Ata'ya da söylemezdi. Evet, evet Ardıl'la konuşmalıydım.
Merdivenlerden aşağı indiğimde kök salmış bir Ata'yla karşılaştım. İki kaşının ortasındaki çizgi kaşlarını çattığı için daha da belirginleşmişti ve birazdan büyük bir azar yiyeceğimi tahmin ediyordum. Bu yüzden hızlandırdığım adımlarımı eski yavaşlığına geri döndürdüm. Ne kadar geciktirirsem o kadar iyiydi.
"Biraz daha geç gelseydin gitmekten vaz geçecektim Melodi. Derdin ne senin?"
Ata'ya tamamen hak veriyordum. Birisi beni bu şekilde bekletse vereceğim tepki, bundan kat kat daha büyük olurdu. En masumane bakışlarımı gözlerime yerleştirdim. Ata'yı ikna etmem zor olacaktı.
"Ata, bilirsin işte. Lavaboya gittim."
Salak Melodi, başka bahane bulamadın mı? Bazen senin gerçekten aptal olduğunu düşünüyorum.
Kendimle kanlı bir çatışmaya girdiğim sırada tüm kanın yüzümde toplandığını hissedebiliyordum. Sanırım siz buna kısaca 'utangaçlık' diyorsunuz.
"Bunun hesabını, sana daha sonra soracağım." Ata, benim sana soracağım o kadar çok hesap var ki. Senin bu lafın orman yangınının yanında çakmak kalır canım.
Gözlerimi devirip önden yürümeye başladım. Arkamdan geleceğini biliyordum. Ekrem Bey'e söz vermişti. Açıkçası Ata'yla aralarındaki ilişkiyi anlamıyordum. Ekrem Bey nasıl başardıysa Ata üzerindeki otoritesinin sarsılmaz temelleri vardı ve Ata, bu temelleri kesinlikle yıkabileceğini düşünmüyordu.
*SOFİST: Sofistler, genel geçer bilgiden ilk kez şüphe edenlerdir. Onlar için cevaplardan çok sorular önemlidir.
Örneğin bir sofist düşünür Gorgias'ın görüşleri şöyledir; Hiçbir şey var değildir, var olsaydı bile bilinemezdi, bilinse bile anlatılamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Melodisi (ASKIDA)
RomanceHer zaman içine kapanık bir kız olan Melodi'nin hayatı annesinin ölümünden sonra tamamen değişti. Yeni bir aile, yeni arkadaşlıklar ve en önemlisi, Melodi'nin hiç istemese de içinde kaldığı bir aşk üçgeni. Melodi sadece 17 yaşındaydı. Sizce annesin...