9-

442 32 20
                                    

9-

Her ne kadar yatak örtülerinden tiksinsem de telefonumu elime alıp yatağıma geçtim. Rehberime girip Orçun'un adını aradım. Orçun'u rehberime 'minik astronot' diye kaydetmiştim, daha doğrusu küçükken o, benim telefonumu alıp kendisini 'hayatımın astronotu' diye kaydetmişti. Orçun gittikten sonra ben de onu 'minik astronot' olarak değiştirmiştim. Ama o hala benim değiştirdiğimi bilmiyor.

"Hey! Minik astronot." diye mesaj attım ve telefonu yatağıma fırlattım. Hemen cevap gelmesini beklemiyordum zaten.

Ben hayatımın baharında annemi kaybetmiş, babamıysa hiç tanımamıştım. Ben diğer çocuklarla kıyaslanırsam onlar evlerinde -sıcacık evlerinde- otururken burada, bu berbat hayatı yaşıyordum. Yarından itibaren hayatım hiç bir zaman eskisi gibi olmayacaktı.

Yarın, yepyeni bir hayata başlıyordum. Evlat edinen ailenin maddi durumunu bilmiyordum.  Sanırım,  bir kedinin bir köpeğe olan ilgisinden bile azdı o konulara merakım. Ben sadece yeni doğmuş bir kelebeğin bir günlük ömründe tüm gün yaşadığı mutluluk kadar, ufacık ama kelebek için çok değerli olan o mutluluktan istiyordum.

İleride bu hayatı elbet hatırlayacaktım. Bu benim geçmişimdi, ve ben geçmişimden kaçamazdım. Çünkü nereye gidersem gideyim beni bir gölge gibi takip edeceğini çok iyi biliyordum. Fakat artık kendimi harap etmemem gerektiğini düşünüyordum. Yarın yepyeni bir gün olacağına tüm umutlarımla inanıyordum.

Çünkü umut, benim bu karanlık dünyamdaki tek ışığımdı.

Telefonumun titremesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Mesaj Orçun'dan gelmişti. Bu çocuk saatin kaç olduğunu farkında mıydı acaba? Ah, ben ne diyorum böyle. Sanki ben ondan farklıydım da.

"Hey! Prenses seni çok merak ettim. Sen yazmadan da yazmak istemedim." Orçun her zaman bana karşı çok düşünceli olmuştu. Benim düşüncelerim her zaman onunkilerden daha önemli olmuştu onun için. Benim doğrularım, yanlış bile olsa onun da doğrularıydı.

Orçun beni öperek, yıllardır kendimi küçük bir kız çocuğu gibi kandırdığım gerçeğini ortaya çıkarmıştı. Aslında evet, ben bu çocuğu deli gibi seviyordum. Onu mesafeler yüzünden ne kadar özlesem de, mesafeler onu sevmeme engel değildi.

"En çok da seni bırakıp gittiğim için üzülüyorum Orçun." diye mesaj attıktan bir kaç saniye sonra cevap gecikmeden gelmişti.

"Sen beni bırakıp gitmedin ki sevgilim. Şartlar bunu sana yaptırmaya zorladı."

Ba-na  sevgilim demişti. Bana. Şu an, bu yatakta yatmak yerine kalkmak, hoplayıp zıplamak, belki de bir kaç sokak dansı figürünü sergilemek istiyordum. Orçun'u bekletmeden cevap yazdım.

"Sen benim doğmayan güneşim, karanlık dünyamdaki tek umudumsun." Bu cümleyi, bu aralar çok fazla kullanıyordum. Ama durumumu özetleyecek en iyi cümlelerden birisi de oydu.

"Saat kaç oldu? Sen daha ayaktasın. Çabuk yatağa, ben alışkın değilim senin romantik olmana. Unutma, bu ilişkide romantik olan ben; odun olansa sensin." diyerek mesajıma geri döndü.

"İyi geceler sevgilim."

"İyi geceler sevgilim." Ondan da tekrar mesaj geldiğine göre kendimi uykunun huzurlu kollarına bırakabilirdim.

***

"Melodi uyan bakalım, saat 8 oldu." Kendimi 5.2 büyüklüğündeki bir depremde gibi hissettim. Evet, tahmin ettiğiniz gibi Berkay altımda tepiniyordu.

"Lanet olasıca, rahat bırak beni. Uykum var." deyip daha çok yatağın içine gömüldüm.

"Biz kahvaltı yapmak istersin diye düşünmüştük." dedi birisi bir yandan kıkırdayarak. Sanırım Selen'di. Tam da kendisine yakışır cinsten bir hareketti. Cevap vermek yerine yatağıma daha çok yerleşmeyi tercih ettim.

"Küçük hanım kalk bakalım. Sana bu kadar taviz verdiğimiz yeter." Ne! Taviz mi?

Gözümü açmamla yastığı kafama yemem bir oldu.

"Efe, sön oldoğono boloyorom. Çek şunu üstümden." Yastık konuşmamı zorlaştırsa da en azından ağzımdan bir şeyler çıkabilmişti. Efe olduğunu üstümde kullandığı orantısız güç sayesinde fark etmem zor olmamıştı.

Biraz daha ısrar ettikten sonra nefessiz kaldığımı anlamış olacak ki beni serbest bıraktı. Biz hala gülerken kapı aniden açıldı ve Kemal Bey'in kızgın suratıyla karşı karşıya kaldık bir süre.

"Bu ne gürültü! Ciddi bir kurumda olduğunuzu unutmayın. Melodi, sen de 1 saate kadar hazırlan. Aylaklık yapmanın sırası değil." diyerek bize güzel bir fırça çekmişti.

Sanırım Kemal Bey ayak işleriyle uğraşmaktan başka bir şey yapmıyordu. O gittikten sonra Meram hemen taklidini yapmaya başladı. Çok komik gözüktüğünü söyleyebilirdim.

"Kemal Bey haklı, 1 saat sonra gidiyorum." deyip suratımı buruşturdum.

"Yapma böyle Melodi. Ölüme gitmiyorsun ya. Sık sık seni ziyarete geliriz buradan çıktıktan sonra." Onların da benim yaşlarımda olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. 1 yıl uzun bir süre zarfıydı bence.

Tanışalı çok kısa bir süre olsa da onlara bağlandım diye klişe bir cümle kullanmayacağım fakat tanışalı çok kısa süre olsa da onlara gerçekten çok bağlandım.

"Telefon numaranı versene Melodi. Birazdan hepimiz sana mesaj atarız. Bu sayede sen de kaydetmiş olursun." Ah! Aptal kafam, neden daha önce aklıma gelmemişti ki bu fikir?

Hepsini tek tek kaydettikten sonra sabah gelen mesajı görme teşrifinde bulundum.

"Günaydın balım." Orçun her geçen gün beni şaşırtmaya devam ediyordu. 20 yaşında olduğu için ise onu kaybetme düşüncesi beni yeyip bitiriyordu.

"Günaydın hayatımın anlamı." Ben ne ara bu kadar romantik olmuştum ki? Daha fazla telefonumla uğraşmaktan vazgeçip telefonu da direk çantama attım. Neyse ki bu cümle içimde bir yerlerde odun Melodi'den ufak bir parça kaldığının göstergesiydi.

Yaklaşık bir saat sonra, o duymak istemediğimiz ses duyuldu.

"Melodi Yüksel, yeni ailen seni bekliyor!"

-Yorumlar votelar için teşekkür ederim. Sessizliğin Melodisi ailesi her geçen gün sizin sayenizde artmakta! xx Senem

Sessizliğin Melodisi (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin