Bu bölüm kısa olduğu için hemen yayınladım. 20. bölüm PAZAR günü, beklemede kalın! Uzun bir bölümle sizleri karşılayacağım. Ayrıca pazar günu geç de olsa tanıtım videosunu yükleyeceğim. Yorumlar için teşekkürler, sizleri seviyorum xx
19-
Arabaya bindikten sonra tatlı şoförümüz bizi, kısa sürede alışveriş merkezine getirmişti. Biz de ilk gördüğümüz mağazaya direk daldık. Mağaza çok lüks bir yere benziyordu ama Ekrem bey'in bıraktığı parayla bırak mağazadaki tüm kıyafetleri almayı, mağazayı satın alırdım.
"Hayır hanımefendi, yardıma falan ihtiyacımız yok." Gördüğünüz üzere Ata mağaza görevlisinden kurtulmaya çalışıyordu. Ben her zaman mağaza görevlilerini ayakkabının altına yapışan sakızlara benzetmişimdir. Hiçbir zaman onlardan tam olarak kurtulamazdınız. Ama Ata ne yaptıysa hiçbir görevli ortalıkta görünmüyordu. Nasıl yaptığını sormadım. Açıkçası onunla konuşmak istemiyordum. Süleyman Bozkurt'un onunla bir alakası olmadığını öğreninceye kadar da konuşmak isteyeceğimi sanmıyordum.
Süleyman Bozkurt. Bu isim hala aklımın bir köşesini fare gibi kemiriyordu. Bir an önce yarın olmasını istiyordum. Ardıl'la konuşmak, o adamın kim olduğunu öğrenmek istiyordum. Bu alışverişe kafamı dağıtmak için çıkmak istemiştim. Yola çıkmadan önce o anlaşmayı görmeseydim işe bile yarayabilirdi aslında.
"Melodi sen beni dinliyor musun?"
"Evet, ta-tabii ki dinliyorum." En son ne dediğini hatırlamaya çalıştım ama nafile. Sanırım konuşmasının hiçbir yerini dinlememiştim.
Hah, buldum. Elindeki elbiseyi gösteriyordu.
"Ben elbise giymem ki." Ucuz kurtulmuştum. Eğer bunu söylemeseydim beni boğacağını biliyordum.
"Dinlemediğini kesin olarak anlamış oldum Melodi. Teşekkür ederim." Elbiseyi göstermiyor muydu ki? Ama elinde sadece o vardı. Yani buradan öyle gözüküyordu.
"Elbise giymediğini zaten az önce söylemiştin. Ben, arkamdaki t-shirt'ten bahsediyordum." Aman tanrım! Ben olayı tamamen yanlış anlamıştım. Şimdi çok pis boka basmıştım.
"Kafam yerinde değil kusura bakma." Bunu, basit bir 'kusura bakma' ile geçiştirebileceğimi hiç sanmıyordum. Ama her zaman için küçük bir ihtimal vardır. Değil mi? Hayır, söz konusu Ata'ysa kesinlikle öyle bir ihtimal yoktur. Aklınızdan bile geçirmemelisiniz.
"Anlat bana." Anlasana Ata söyleyemem işte. Kimseye güvenemiyorum artık ben. Yapamam bunu.
"Sence de bu kot pantolon güzel değil mi?" Konuşmak istemediğimi anlamış olmalıydı. Üstünde çok fazla durmadı ama alışverişin geri kalanında benden daha durgun olduğunu söyleyebilirdim.
O konuşmadan sonra ağzımızı bir kere bile açmamıştık. Rahatlamak için çıktığım alışveriş, kendimi daha çok sıkmaktan başka bir işe yaramamıştı. Fakat işin garip tarafı şu ki; resmen mağazayı eve taşıyorduk. Nasıl bu kadar çok şey aldığımıza anlam veremiyordum.
Dönüşte yine özel, tombik, şoförümüzü çağırmıştık. Aslında ben çağırma taraftarı değildim fakat fazla da diretmek istememiştim. Halim yoktu.
"İyi alışveriş yaptık lan." Sen bunlara alışveriş mi diyorsun Ata? Üstelik en ufak bir zevk dahi almamışken.
"Yaa, ne demezsin." Gözlerimi devirdim ve diğer tarafa döndüm. Araba durduğunda aşağı indik ve ağır adımlarla eve yürümeye başladık. Eşyalarımızı şoför bey taşıyacaktı.
Kapının önüne geldiğimizde arkamızdan gelen ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Ne olduğuna, Ata'yla birlikte, anlam veremediğimizden dolayı ikimiz de sesin geldiği yöne dönmüştük.
Bir çift mavi göz bana doğru koşuyordu. Ve ben o gözleri kesinlikle hatırlamak istemiyordum.
Mavi gözlerin sahibi ise görmek istemediğim birisiydi;
'Orçun'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Melodisi (ASKIDA)
RomanceHer zaman içine kapanık bir kız olan Melodi'nin hayatı annesinin ölümünden sonra tamamen değişti. Yeni bir aile, yeni arkadaşlıklar ve en önemlisi, Melodi'nin hiç istemese de içinde kaldığı bir aşk üçgeni. Melodi sadece 17 yaşındaydı. Sizce annesin...