İtalik kısımlar geçmiş zaman. Bu arada, hikayeyi okurken arada Melodi'nin sizinle konuşmasını seviyor musunuz? Merak ediyorum. Ha bir de, bana yazmaktan çekinmeyin. Muhabbet ederiz. :D Bölümler genellikle cuma ya da cumartesi gelecek bundan sonra. Boş olursam daha önce de ekleyebilirim ama. Yorum ve vote'larınızı bekliyorum. Sizleri seviyorum veeeee 6.7K okunma sayısı için hepinize tek tek teşekkür ediyorum. Harikasınız! xx
25-
O gece zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Zaten şöyle bir düşünecek olursak 3 shottan sonra başım ciddi anlamda dönmeye başlamıştı ve ben o masadan kalktıktan sonra yaptıklarımı isteyerek yapmamıştım. O masadan kalkmak koca bir hataydı aslında benim için. Ama, yaptığım en güzel hatalarımdan birisiydi sanırım. Ardıl'ın yanına gittikten sonra benim 'rüya' diye adlandırdığım zaman dilimine girmiş bulunmaktaydım. Neden mi rüya? Çünkü rüyaları isteğinle kontrol edemezsin. Ya zamanında hayalini kurduğun şeylerini rüyalarını görürsün ya da hayal gücünün bile aklına getirmediği şeyleri. Ben, kabusları rüyadan saymam onlar da rüya değil mi diyecek olursanız. Kabuslar siyah, rüyalar beyazdır. Kabuslar karanlığı, rüyalar aydınlığı temsil eder. Kabuslar ölüm rüyalar ise yaşamdır.
Kızı kovduktan sonra dışarı çıkmıştık. Ben Ardıl'ın bana kızacağını beklerken Ardıl kelimelerin yetersiz kalmasına küfretmiş ve kelimelere inat cümlelerini hareketlere dönüştürmüştü. İşte rüya buydu. Mutluluk buydu. Hayal buydu. Ardıl beni, tek lafıyla kırabileceği gibi tek bir sözcüğüyle de hayata bağlayabilirdi. Bağlamıştı da. Annemin ölümünden sonra ilk defa yaşama bu kadar sıkı tutunuyordum. Bir bitkinin, kökleryiel, tüm gücünü toprağa bağlanmak için harcaması gibiydi bir bakıma. Yaşam savaştırmaktan hoşlanırdı. Güçsüzler bir meteorun parçalanarak yok olmasına benzer bir şekilde kaybolurlardı. Güçsüz ve aynı zamanda savaşanların ufak bir şansı vardı aslında. Evet hayat adaletsiz aynı zamanda. Güçlü ve savaşmalar da bazen devam edebiliyor yaşamaya. Evet genel olarak güçsüzlerin bir yeri yoktu bu hayatta.
Ardıl'la o gece yaşadığım son dakikalara dönecek olursak;
"Benim, bizimkilerin yanına dönmem lazım." Acaba ne yapıyorlardı? Beni merak etmişler miydi? Tamam, bunların cevabını birazdan alacakken beynimi yormanın bir alemi yoktu ve hayır. Olmayan beynin mi gibisinden bir espriyi sakın yapmayın!
"Yarın okula geliyorsun. Değil mi?" Yarın mı? Yarının cumartesi olduğunu bilmeyecek kadar içmiş miydi bu çocuk? Ah, umarım yaşadıklarımızı ertesi gün unutacak kadar içmemiştir. Lütfen olmasın lütfen.
"Ardıl, yarın cumartesi!" Sesimi istemeden de olsa biraz yükseltmiştim. Ama onun bu kafayla buna dikkat edeceğini sanmıyordum. Hatta kesinlikle emindim.
"Cumartesi mi? Ha şey.. O zaman, buluşalım?" Soran gözlerle kedi gibi yüzüme bakınca kabul etmemek gibi bir şey söz konusu bile değildi. Fakat bu düşüncemi Ardıl'a belli etmeye herhangi bir niyetim yoktu. Bence bir ilişkinin anahtarı erkenğin değil kadının elinde olmalıydı. Ve yine evet, bunlar feminist Melodi'nin düşünceleriydi.
"Ararsın konuşuruz. Şimdi gitmem gerekiyor." Giderken ne yapmalıydım? Öpmeli miydim? Yoksa basit bir el sallamayla geçiştirmeli miydim? Ya da onun ilk hamleyi atmasını mı beklemeliydim? Tamam, en mantıklısı buydu. Sanırım böyle yapacaktım. Ben kendi düşüncelerimin katili olurken günümüzdeki zaman hızla akıp gidiyordu. İlk hamleyi ondan beklediğimi anlamalıydı ve öyle de olmuştu. Tam uzanıp dudağımı öpecekken, yine, tüm bedenimi utanç ele geçirmişti. İşte bu yüzden kafamı yana çevirip yanağımı öpmeye yönlendirdim dudaklarını. Başta şaşırsa da bozuntuya vermeden yanağımı öpmekle yetindi. Ben de ufak bir tebessümle yanından ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Melodisi (ASKIDA)
Любовные романыHer zaman içine kapanık bir kız olan Melodi'nin hayatı annesinin ölümünden sonra tamamen değişti. Yeni bir aile, yeni arkadaşlıklar ve en önemlisi, Melodi'nin hiç istemese de içinde kaldığı bir aşk üçgeni. Melodi sadece 17 yaşındaydı. Sizce annesin...