Yeni bir gün

53 2 0
                                    

Uyu, uyan, yemek ye, iç, gülümse, konuş.
Ya da kaç.
Kaç ki "neyin var?" diye sormasınlar ve iyiyim diyerek yalan söyleme. Kaç, kaç ki kendini bul.

Hiç uykusuz bir geceden yeni bir günün sabahına uyanmıştım, biraz akşamdan kalma, biraz iri göz halkalarını ve gözlerindeki şişkinliği makyajla kapatmaya çalışmışçasına.

Giyindim saçlarımı yaptım sanki öyle bir olay hiç yaşanmadı ben hiç üzülmedim hiç hissetmedim gibiydi. O hissi hala anımsarım.

Dışarı çıktım herkes evin önündeydi ne kadar akraba, eş dost varsa. Taziye mesajları, başsağlığı dilekleri..
Babam ve babam gibi sevdiğim eniştem yanyana durmuş gözlerini kaçırmadan beni izliyordu merdivenlerden inmemle babamın gelip "bu halin ne?" demesi bir oldu. Oysa iyi sakladığımı düşünmüştüm. Yine yanılmışım.
Açıklamama kalmadan bana bağırıp çağırmaya başlamıştı her nasılsa beni ağlatan şeyin cenaze olmadığını biliyordu ve bunu kabullenemediği ses tonundan, gözlerindeki öfkeden belliydi.
Okadar fazla ağlamıştım ki artık gözlerim sanki buna alışmışçasına durmadan yaş dökmek istiyordu.

Hani olur ya, günlerce ağlarsın ve artık düzeldiğini hissedip susarsın. Ama nedensizce içinde sürekli bir ağlama isteği ve gözlerinde sürekli bir dolma hali..

Kendimi okadar fazla sıkıyordum ki ağlamamak için, en sonunda eniştem bunu farkedip yanımıza geldi ve babama bu kadarın yeterli olduğunu fazla üstüme geldiğini söyleyip beni kolumdan tutup uzaklaştırdı. Kızım benim diyip sarıldı bana.
Sanki birinin sarılmasını bekliyormuşçasına gözlerim doldu yine.

Ağlamamak için kollarından sıyrıldım ve ben biraz size gidiyorum dedim.
Eniştem aynı zamanda B'nin öz amcasıydı. Ve ilk bölümlerde anlattığım gibi 2 katlı bir evde altlı üstlü oturuyorlardı. Tabii ben B'nin köyde olmadığının rahatlığıyla dolaşıyordum etrafta.

Birden kulaklarım çınlıyor sandım sanki her yerden sesi geliyor gibiydi. Kafayı yiyorum diye düşünüp teyzeme çıktım hemen. Annem, teyzem ve teyzemin gelini(Melanie) ordaydı.
Beni gören hemen neyim olduğunu sorguluyor ve cenaze merasimini cevap olarak kabul etmiyordu. Yanlarına oturup sustum. Annem balkondan dışarı bakıyordu. Aniden bir şey görüp ben hemen geliyorum diyip çıktı evden ve teyzemde onun peşinden.
Melanie'yle başbaşa kalmıştık ve yaşlarımız arasında fazla fark olmadığından arkadaşım gibiydi, çoğu şeyimi paylaşırdım durumu az çok anlamıştı bende konuştum, anlattım.

Kafama koymuştum artık bahsetmiycem, adını anmıycam diye çünkü o böyle istemişti. Saygı duymak zorundaydım.

Annemin sesini duydum evin içinde ve dönüp sesin geldiği yöne baktığımda annemin yanında Brandon'ı gördüm.
Şaşa kalmıştım, benimle dalga mı geçiyordu yoksa acımdan zevk mi alıyordu, neden gelmişti ve neden gözlerimin içine bakarak sırıtıyordu? O an tek hissettiğim öfkeydi.

Gelebilir miyim? dedi ama zaten gelmişti. Yanıma oturdu. Herkes dışarı çıktı. Kolunu uzattı sarılmak için ama hala olayın şokundaydım, geri çekildim.
Neden geldin? dedim.
"Özür dilemeye" dedi.
Diledi ve yine ve yeniden affettim.
Aşkın gözü kör ya, ne hata görür, ne acı bilir.
Bir tek sevdiğini ister bir sevdiğini bilir.

Annemin onunla konuştuğunu biliyordum ama Brandon kendi istemezse kimsenin ona asla bir şey yaptıramayacağını da biliyordum. Düzeldi. Kolayca. Sanki hiç bir şey yaşanmamışçasına, kendimi ezip geçtim. Ona gittim. Herkesi geçtim, yine ona gittim.

Çok sonradan annem konuştuklarını anlatmıştı. Brandon "ben kızınızı çok sevdim hala da çok seviyorum fakat beni çok üzdü, ben onu hiç bırakmadım ama o defalarca kez gitti" demiş.

Düşündüm, düşündüm, düşündüm..
Evet her seferinde gidiyorum diyen ben olmuştum ama gerçekten ben miydim giden, ben gitmiştim ama bırakmış mıydım? Hiç vazgeçmiş miydim ondan? Hayır. O zaman bu nasıl gitmektir?
Beni hep iten, gitmeye mecbur bırakan birinin yanında ısrarla ne kadar kalınabilir? Hemde boynuna sarılarak?

2 günlüğüne gittiğim memleketimde 2 hafta kaldım. Yalnızca onun yanında olabilmek adına. Ne sınavlarım umrumdaydı ne devamsızlığım ne olaylar ne de gidenler..

Bir kaç gün sonra 17 yaşıma girecektim.
Anneme babama nasıl doğum günümde orda kalmak için yalvardığımı hatırlıyorum.
Hayatımın hem en berbat(ısrarla söylemek isterim o güne kadar olan hayatımın diyorum çünkü tam 1 sene sonrası gerçekten berbat kelimesini tanımlayacak bir gündü ilerki bölümlerde anlatacağım) hem en güzel doğum günü olmuştu o gün. Annem ve babam gitmişti ben kalmıştım. Ve yeni yaşıma onunla girmiştim. Bir bu kadar güzel olan ise yalnızca o değil, her daim dostum olarak gönlümde yer edinen abisi, öz kardeşim gibi sevdiğim kuzenim Yasmin ve biricik bir arkadaşım daha vardı. Daha ne isterdim ki?

Her şey güzeldi. Raylar oturuyordu. Derken yine şehrime döndüm. Yaza kadar hep konuştuk. Aralıklı da olsa hiç kesilmeden.

Okulum biter bitmez yine memleketime gittim ilk kez bir arkadaşımla. O zamanlar en yakın arkadaşımla.

Burada şunu söylemek istiyorum.
İnsanlara okadar kolay güvenip inanıyordum ki kimseye güvenmeden nasıl yaşanılır hiç bilmiyordum bunu düşünmek bile bana yalnızca bir boşluğun tanımı gibi geliyordu. Arkadaşımı(K) öylesine seviyordum ki onun mutluluğu için kendi zevklerimden, sevdiklerimden vazgeçecek kadar.

O sene için hayatımın ailevi ve arkadaş anlamında aynı zamanda ilişki anlamında en zor senesiydi diyebilirim. Kısaca bir özetle( çünkü günümüzü anlatmak için baya bir özet geçiyorum ve bunun için can atıyorum)  okulla ilgili ciddi problemler yaşarken aile içi sürekli bir ebeveynlerle kavga hali içindeydim.
Arkadaşlarımdan sürekli bir kazık yiyor ve sanki hiç sonu yokmuşçasına da yemeye devam ediyordum, güvendiğim insanlar bir bir Yok oluyordu duruma daha fazla dayanamayıp anneme yurda geçeceğimi söyledim. Ve tabiki buna izin vermedi. Öylesine asiydim ki bu beni durdurmadı. Yıl içinde deli gibi alkol kullandım. En sonunda okulumun yurduna geçtim bu baş kaldırışımın elbette ki bir cezası olacaktı. Madem gidiyorsun kendi başına geçinmeyi öğrenmelisin diyip tüm maddiyatı kesti ama buda benim için bir engel teşkil etmiyordu. Yurda gittim, tek başıma. Disipliniyle tanınan bir okulun belki de en disiplinden anlamayan öğrencisiydim. Kimseyi dinlemeyip sadece kendi bildiğimi okuyordum. Aynı anda dersaneye gidiyordum ve dersane okuluma 10 km uzaklıktaydı. Okulum çok geniş bir arazi üzerinde olduğundan merkezi bir yerde değildi ve 2 saatte bir otobüs geçiyordu son otobüsse saat 18.00 da bitiyordu.

2 ay o yurtta kaldım fakat sonra dersaneden 7de çıktığımda yurda dönecek kimse olmadığında ve 10 km yolu ıssız daracık itin cinin top oynadığı sokaklarda tek başıma yürüyüp 3 saatte yurda vardığımda (taksiye binecek param da yoktu haliyle)korktuğumu anladığım an bunun böyle olmayacağını da anlamıştım.

Yurttan çıktım eve döndüm fakat annemin yüzündeki Zafer gülüşünden sonra asıl yanlışı eve dönerek yaptığımı farkettim tam o esnada K bana gel dedi. Sınav dönemindeydi ve onunda aileyle sorunları vardı. Ona destek olmam ve yanında bulunmam en azından ailesiyle sorunların biraz daha az yaşanmasını sağlıyordu. 1 ay belki daha fazla bi süre orda kaldım. Daha sonra farklı bir dersaneye gittim ve dershanenin çalışma kampı dedikleri yurdunda kalmaya başladım. Buda yaklaşık 1-1 buçuk ay civarıydı fakat siyasi ve dini ideolojileri bakımından daha uygunsuz bir yer bulamayacağımı anlayıp evime döndüm. O yıl çok fazla memlekete gittim. Zaten yıl bitmişti ve evimde en fazla 1-2 ay kalmıştım.
Bu o yılın en özet hali olabilir.

Kaldığım yerden;
Okul bitti yaz tatili başladı, başlar başlamaz elbette memlekete gidecektim..

Benim HikayemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin