"Eğer birini seviyorsan ve o seni sevmiyorsa bundan çok güzel kaos çıkar. Bir sürü şiir, sağlam bir roman ve anlatacak bir sürü hikaye çıkar. Uykusuz geçen geceler, parklarda içilen şaraplar, yerli yersiz sinir krizleri çıkar.
Ama sevgine karşılık çıkar mı? O biraz zor işte."Tam daha kötü ne olabilir derken Tanrı her zaman daha kötüsü olabileceğini gösterir, demiştim 13. bölümde.
Evet herkes, etrafımdaki herkes biliyordu ne olduğunu ve ben saf salak aşık henüz nelerle karşılaşacağımdan bi haber memlekete, sevdiğimin yanına gidiyordum.
İlk memlekete geldiğimde mesaj atmıştım, hem Brandon'la hem de abisi Michaelson 'la sürekli konuşuyorduk.
Bir akşam ortak kuzenimizin eşinin doğum günüydü. Doğum günlerinde tüm kuzenler toplanırdık. Herkes oradaydı. Brandon ve ailesi yoktu.
Sordum, haberleri yoktur yoksa gelirlerdi dediler. Aradım. Buz gibi bir sesle açtı telefonu. Sesi gibi soğuk ve uzak konuşuyordu. Gelmeyeceklerini söyledi.
Tüm aile gelmediğine ve sesinin bu denli soğuk geldiğine göre aileyle ilgili bir problem olduğunu düşünmüştüm.
Tüm gece mesajlaştık.Bir sorun vardı.
Sorun aile değildi, bizdik anlamıştım.
Ne olduğunu sordum, cevabı kırıcıydı.
Yetmemişti ama, üsteledim.
Gerçek problemin ne olduğunu öğrendiğimde benim için asıl afet başlayacaktı.'Daha fazla uzamasın" dedi, "benim bir sevgilim var ve ciddiyim"
Göğsümde yanan ateşi hala o gün ki gibi hissediyorum.
Inanmıyordum, inanmak istemiyordum. Benimle her zaman ki gibi şakalaştıklarını zannediyordum.Benim için parti erken bitmişti, ben ve şarap partinin geri kalanını beraber geçirmeye karar verdik.
Sızana kadar içtim, ağlamak uykumu getirmişti.Sabah kalktığımda mesajlara tekrar baktım içkinin etkisi sanmıştım, gerçekti.
Göz yaşlarımı tutamıyordum ve bu beni daha çok sinirlendiriyordu. İçmeden günü sapasağlam atlatabilecegimi düşünmediğimden akşama kadar beni tutar ümidiyle rakıyla başladım güne.Andy ve Mchaelson gelmişti yanıma, belki şakadır umuduyla onlarla konuştum. Ikisi de biliyordu. Bildiklerini biliyordum ama konuşmadılar.
Brandon degildi bizi dost yapan, kimse kalmasa bile yine sevecektim bu ikisini.
'Senin canın çok sıkılmış belli, hadi denize bi tur atmaya gidelim' dediler.
Kabul etmedim, tüm gün yatıp depresif müzikler dinleyip yorganın altından çıkmayacaktım. Kıştı ve hava soğuktu. Üşüyordum ama üstümü giyinip hazırlanmak bile zor geliyordu. Neden yapacaktım ki? Kim için?Beni nasıl ikna edeceklerini biliyorlardı. Mchaelson; hadi kalk, çık şu depresyondan Brandon'da orda olacak dedi.
Beni kandırdığını bilmiyordum, her zaman ki gibi kanmıştım şakasına.Gittik gezdik, beni güldürmek için her türlü şeyi yapan Andy'yi asla unutmayacağım.
Mchaelson ise "bırak artık sevme vazgeç kızım baksana adamın ciddi bir ilişkisi var, kız güzel hemde hanım hanımcık sen manyaksın hemde kardeşimi çok üzüyosun, vazgeç çünkü o geri gelmeyecek" diyordu.
İnatla, sabırla her şeye rağmen kabul etmiyordum geri geleceğini başkasını sevdiğine inanmadığımı söylüyordum.Her şey ortadaydı, ben görmek istemiyordum.
O gün baktığım, gittiğim her yerde Brandon olacak, çıkıp gelecek bana sarılıp, her zamanki gibi şaka yapıyorlar inanmadım de lütfen diyip gülecekmiş gibi hissettim.Böyle bir şey olmadı. Bekledim, istedim ama o gelmedi.
Günler geçiyordu inatla, ısrarla vazgeçmiyordum. Vazgeçmeyecektim.
Her gün artık inadını bırakıp öfkesi geçip geleceği umuduya bekliyordum. Onu yalnızca 1 kere görmek için her şeyi yapabilirdim. Ama kimse nerde olduğunu söylemiyordu.-Ne zormuş insanın sevildiğini sanması. Tırnklarıyla kazığı bir aşkta, tırnak kadar değerinin olmaması-
15 tatilin 10 günü, her gün onu görmeye ve konuşmaya çalıştım. Artık yersiz olduğunu anlamıştım. Çünkü zamanım tükeniyordu. Geri dönmem, okuluma gitmem gerekiyordu.
Mchaelson ve Andy'le geçiyordu genelde günler.
Bir gün hava alalım sana da iyi gelir dediler. Kuzenlerinin yanına gittik, içtik, yavaş yavaş toparlayacaktım kendimi, buna alışmaya çalışıyordum. Deniz havası alalım dedik, çocukluğumda babamla yaptığımız gibi deniz kabuğu topladım. Güneşin batışını izledik, o çok sevdiğim ve beni bırakıp gidenlere çok güzel dilekler tuttum yıldızların her kayışında.Geç oldu, eve gitme vakti geldi.
Tam dönerken Mchaelson'ın telefonu çaldı. Uzaklaştı. Anlamıştım.
Andy'e dönüp beni durağa bırakacaklarını eve kendim dönmem gerektiğini söyledi. Tamam dedim, Brandon aramıştı ve yanyana gelmemizi istemiyorlardı. Andy sinirlenip bu saatte bu kızı tek başına mı yollayacaksın bende onunla gidiyorum dedi.
Gideceğimiz yerler çok farklıydı ve gerçekten geç olmuştu. Bunu da hiç bir zaman unutmayacaktım.Mchaelson tekrar uzaklaşıp telefonla konuştu ve bize dönüp hadi arabaya atlayın kimse ayrılmıyor dedi.
Bindik bi mekanın önünde durduk. Bizim gezdiğimiz yere pek te uzak sayılmazdı. Önce Mchaelson inip içeri girdi yaklaşık 15 dakika sonra geri gelip, hadi gelin dedi.
Brandon içerde diyi gülüyordu. İnanmak istiyordum ama içimden inanma şaka yapıyor diyordum.İçeri girdim..
Brandon karşımdaydı.
Hoşgeldin dedi, yanındaki sandalyeyi çekti.
Aylardır görmemiştim, çok değişmişti. Saç sakal birbirine karışmış ve çok kilo vermişti.
Uzun zaman sonra kalbimin sesi neredeyse duyulacak gibiydi. Kendimi öyle çok sıkıyordum ki, konuşmak zor geliyordu.
Sustum.
Artık konuşacak bir şeyi kalmayan iki eski arkadaş gibiydik.
Bu kez kabulleniyordum,
Bir şeyler değiştiririm, bir fark yaratırım sanmıştım ama hiç bir şey yapamamıştım.Yine dönüp dolaşıp yol ayrımına geldik.
Öyle bir dönemden geçiyordum ki, ondan başka kimsem yoktu.
Ve yol ayrımı bana artık onunda olmayacağını gösteriyordu.Şarap ve rakı gibiydik seninle, bir okadar güzel ama bir okadar da farklı.
Şarap yaşayanlar içindir, rakı ise hikayesi yarım kalanlar için. ..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hikayem
RomanceInsan seveceği kişiye karar veremez aşık olduğun ya da olacağınız insani kendiniz belirleyemezsiniz eğer o kişi gerçekten kaderinizse elbet bir gün birleseceksinizdir ve Eğer gerçekten birini sevdiyseniz, her ne olursa olsun Savaşmaya değer.