Hançer

68 1 0
                                    

Gel seninle bir kez daha ağlayalım,
Yaşanmışlara,
Yaşanmamışlara,
Bir de hiç yaşanmayacak olanlara..

..
Kalktık masadan arabaya bindik arkadaşları ve abisi de vardı, yemek yedik biraz gezdik ve eve dönme vakti geldi. Bu süreç içinde hiç ağzımı açmamıştım. Nasıl dayandım hiç bilmiyorum öylesine uzun susmaya böylesine içime atmaya.
Arabadayken nasıl olduysa gerginliğimi anlamıştı ne oldu neyin var diye sorgulamaya başladı, bir şey olmadığını söyledim. Fakat geçen bunca yıl ilişkimize bakıştan, hatta nefes alışlarımızdan bile bir sorun olduğunu anlayacak kadar yeterli bir potansiyel tanımıştı.
Arabayı Michaelson sürüyordu, ona durmasını söyledi. Araba durdu biz aşağı indik. Beni tutup bir sorun var anlıyorum birkaç saattir konuşmuyorsun ne oldu anlat bana dedi.
Bir sorun olmadığı konusunda direttim.
Anlamış olmalı ki benden duymak istedi beni bırakmıyor söyletmeye çalışıyordu.
Dayanamayıp "benden sakladığın bir şey var mı?"diye sordum.
Gözlerimin içine baktı "hayır, yok" dedi.
Emin misin diye sorduğumdaysa gözlerini kaçırmaya başladı, "bilemiyorum neler oluyor bana söylemediğin ne var" diye sorgulamaya, sinirlenmeye başladı.
Eğer kendisi sakladığı bir şey olmadığını söylüyorsa ortada bir sorun yoktur dedim.
Ona sordum, gözlerine baktım, cevabını dinledim ve yalnızca ona inanmak istedim.
Canım yanmaya başlamıştı. Neler olduğunu kendi içimde anlıyor gibiydim ama bunun nasıl olabileceğini asla anlamıyor buna asla ihtimal veremiyordum. Hayatta en güvendiğim insan bana yalan söylüyor olamazdı.
Olabilir miydi?
Şüphe bir insanın en büyük düşmanıdır, içten içe yıkar ve yıkım tamamiyle gerçekleşip betonarme binalar birer enkaz olamadan asla inceden yıkım hareketi durmaz, sona gelinmeden son bulmaz.

Her şeyi anlamış olmalı ki, öfkesi gittikçe artar olmuştu, soru sormuyor cevap beklemiyordu beni bırakıp sağa sola yürürken bir yandan da bağırmaya başlamıştı. Ani değişimine anlam veremiyordum. Sinirlenmesi gereken, döküp savurması bağırması gereken kişi ben değil miydim? Yine mi yanlış yapıyordum, nerede yapıyordum? Acaba ondan şüphelenmek ilişkimizin sonunu mu getirecekti?
Asla güven problemi yaşayacak kadar kıskanç bir insan olmamıştım, böyle bir sebepten hiç zedelenmemişti ilişkimiz. Doğru olmayan bir şeyler vardı.

Yine içimde kendimle kavgalar ederken durumu anlamaya başlamıştım.
Tepkisi normal değildi, acı olanı ise tüm bu öfke benim ona güvenimin kırılışından da değildi.
Böyle anladım.
Anlamıştı,
Anladığımı anlamıştı. Beklemediği bir anda bunu anlamam onu tamamen savunmasız bırakmıştı. Kendini savunamıyor, bir açıklama yapamıyordu. Tüm öfke bunaydı.
Öyle bir hal almıştı ki bu dindirilmez öfke ağzımı açıp neden diye bile soramamıştım. Beni kırmaya başlamıştı, sayıyor saydırıyor durmuyordu.
Yeterince kırıldığım yetmemiş gibi daha da parçalıyordu içimdeki tüm ona olan inancımı, daha da ötesi saygımı.

Sordum.
Bunu neden yaptın dedim
Kolumu tuttu, yüzüme yaklaştı beni sarsıp sen ne diyosun, kendine gel, benimle nasıl konuşuyorsun diye bağırıyordu.
Gözlerindeki öfkeyi gördüm.
Gözlerim doldu.
Kendimi tutamayacağımı farkettim ama onu kırmak ta istemiyordum.
Tek istediğim yalnız kalmaktı.
Ondan uzaklaşmak istiyordum.
Kaçmak istiyordum, gitmek istiyordum.
Arabaya döndüm, aynı anda abisine beni eve bırakmasını söyledi, bağırarak.
Eve gidene kadar ona söyleyemediğim ne varsa abisiyle konuştum, ağlıyordum, canım yanıyordu, hala şoktan çıkamamıştım.

Hızlıca eve girdim
Şansıma evde kimse yoktu, kapıyı kapattığım gibi hıçlırıklara boğulduğumu hatırlıyorum.
Benim tüm dünyamdı o.
Hayatta en sevdiğim, en inandığım, sırtımı şüphesiz yasladığım, kendimden çok güvendiğimdi.
Artık soracak hiç bir şey kalmamıştı.
Bana bunu nasıl yapardı?
Tek yaptığım koşulsuz sevmek, tek istediğim biraz sevgi birazcık ta ilgiydi.
Ona bunu yaptıracak ne yapmıştım?
Ben bunu haketmiş miydim? Hayır.
Kendimi suçlamayı bırakmalıydım, ikimiz de çok yaktık birbirimizi ama ihanet? Ben ona asla ihanet etmedim.
Kendime olduğumdan bile daha sadıktım Brandon'a.
Bu aldatılmak mıydı? Hiç aldatmamış ve hiç aldatılmamıştım. Bunu yapan kişinin Brandon olabileceği ihtimalini ise hiç düşünmemiştim.
Evin bodrum katına indim, küçük bir odada oturdum.
Ağladım, ağladım saatlerce. Fotoğraflarımıza baktım, bana yazdıklarını okudum, ona yazdıklarıma baktım, ağladım.
Bu onun için son ağlayışımdı, kendime bunu defalarca kez söyledim. Benim için her şey değişmişti artık.
Güvendiğim dağlara karlar yağmış, sırtımı yasladığım duvar karton çıkmıştı.
Onu silmeliydim.
Bunun sebebi mesajları görmem değildi, benden saklaması da değildi. Bunu ona sorduğumda bana yaşattıklarıydı.

Bardağımız zaten ağzına kadar suyla doluydu. Tek damla kalmış gibi taşmasına. Ben o damla bardağı bulmasın diye türlü çabalar sarfederken o musluğu açıp korkmadan(kaybetmekten) bardağı altına tutmuştu.

Benim daha fazla diretmem yalnızca aptallıktı. Kendime biraz olsun saygım kaldıysa artık bırakmalıydım.
Bırakıyordum.
Bunca yıl, bunca emek, böylesine bir sevgi(uğruna kitap yazdıracak kadar derin) bir hiçti.
Hiç ara vermeden yıllarca onu sevmiş yıllarca onunla yaşamış, her güne ona uyanıp, geceyi onunla sevmiştim.
Bitse bile bende asla silinmeyecek şeyler bırakmıştı üstümde.
Gittikçe ona benzemiştim. Bu korkunçtu.
Çünkü karıncayı bile incitemezken, bu kadar acımasız bir insanı delicesine sevmiş ve kendimden bir parça gibi benimsemiştim.
Yalnızca onu değil onunla ilgili her şeyi unutmam, silmem bunu yapamıyorsam da gömmem gerekecekti.

Acımı hala hatırlıyorum, hatırladıkça hissediyorum. Bu kelimelerle tarif edilemez. Göğsüne bir hançer saplanmış ta kalışı beni acıdan öldürürken onu çıkarırsam kan kaybından ölecekmişim gibi.
Daha iyi bir ifadem yok, üzgünüm.

Benim HikayemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin