Dostunuzu nasıl seçersiniz? Birine kardeşim demeden önce neyi feda etmek gerekir yada nelerin feda edilmesi gerekir? Bir ilişkiniz var birde çok sevdiğiniz bir arkadaşınız fakat ikisi aynı anda yürümüyorsa birinden vazgeçmeyi göze alabilir misiniz?
Evet mi?
Peki hangisi?Memleketime K ile birlikte gitmiştik.
Aylarca yıllarca beraber kaldığım ciğerine kadar bildiğim insanla. Yalnızca onunla paylaşmak istemiştim ikinci hayatımı. Her şeyi beraber yaptığım ve 7/24 beraber olsam dahi asla sıkılmayacağım insan.dı.Bunun hakkında çok fazla yorum yapmayacağım ve inanılmaz bir özet geçeceğim çünkü artık bitmiş bir arkadaşlık olsa dahi geçmişim o benim ve geçmişine saygı duymayanın nasıl saygın bir geleceği olabilir?
1 haftalık izin almıştık ailesinden fakat 1-1 buçuk ay benimle beraber kalmıştı ve gözyaşlarıyla ayrılmıştı memleketimden. O gittikten sonra birkaç ay daha görüştük sonra sevgilisi oldu ve birden tüm bağlar kesildi.
Brandon'la tanışması için can atmıştım. Belki de onu benden en çok dinleyen benim bu konuda en çok göz yaşımı silen ve beni en çok destekleyen insandı. Ta ki gerçekten onunla tanışana kadar.
K benim onlarca kuzenim arasından Alex'le çıkmaya başlamıştı.( ilk bölümlerde adı geçiyor) Onu defalarca kez uyarmama rağmen ve maalesef 1 ayın sonunda uyarılarımda haklı çıktım, üzülerek söylüyorum çapkınlıkta bir dünya markasıdır.
O yaz S.T'yi en iyi tanıdığım yaz oldu belki de onun sayesinde hep güçlü kalabildim. Aynı zamanda Brandon ile ilişkimizin hem en güzel hem de en trajedik yazıydı.
Alex, kardeşi ile deniz kenarı bir ilçede tatil yapacaktı ve K orada onlarla olmayı her şeyden çok istiyordu. Oraya gidişimi ne annem, ne de Brandon istemediği halde K'nın şu sözleri benim herkese karşı çıkmama yetti;
"Sen Brandon'ı seviyorsun ve eminim böyle bir fırsatın olsa ayrıca onu bidaha aylarca göremeyecek olsan sen de gitmek, onunla olmak istemez miydin? Alex'i seviyorum. Lütfen benimle gel çünkü sen olmadan gidemem, biliyorsun misafirim."
K'ya anlattım, eğer bu tatile gidersem Brandon'la ilişkimizin bir çıkmaza girebileceğini çünkü hayatımda ilk defa benden bir şeyi yapmamamı istediğini..
Kıyamadım..Brandon onu tanıdığım günden beri bana ilk defa bir şeyi yapma demişti. Gitme demişti. Açıklamıştım gitmek istemiyordum ama gitmeliydim. K'nın sözleri kulaklarımda çınlıyordu kendimi yerine koyuyordum ve bunu yaşamasına izin vermeliydim. Çünkü sevenler kavuşmalıydı, özellikle o kavuşma son olacaksa.
Bir misafir daha vardı bizimle birlikte S.T.
3 gün kaldığım tatilin 2 günü Brandon'ı arayıp isterse geri yanına gidebileceğimi söylemekle geçti belki de. Gittiğim ilk gün, arabadan indiğim ilk saniye içime oturan bir şeyler vardı. Bi sorun vardı, huzursuzdum.
Brandon beni ilk defa kısıtlamak istemiş ve bende bunu kabullenmemiştim.
Neden kabullenmemiştim? Bir bildiği var sanırım ben yanlış yaptım diyerek kendimi yedim, çok güzel giden ilişkimiz çukura girdi benim bu yaptığımla diyerek her hareketimde bunu düşündüm. Daha gün geçmeden pişmandım.
Beni rahatsız edenin, hissettiğim şeyin aslında gerçekte ne olduğunu bilmeden..
3 günün sonunda geri döndüm. Kafamda türlü senaryolarla. Bana kızacak, bana soğuk davranacak, kendimi nasıl affettiricem diye düşünürken yol bitti. Yanına vardım.
Ve bana sarıldı.
Hiç bir şey demeden.
Kızmadı, gözlerimin içine baktı, gülümsedi.
O an etrafımdaki tüm ilişkileri düşündüm, ne kadar şanslıydım. Brandon anlayışlıydı, beni düşünüyor empati yapıyordu, beni kısıtlamıyor ve hiç bir seçimime karışmıyordu. Ama asla da yanımdan başımdan eksik olmuyordu beni koruyor kolluyor, bana güveniyordu ve daha da önemlisi bana güven veriyordu.
O güne kadar ona olan sevgimin daha ne kadar artabileceğini düşünür , bu son nokta bundan daha fazla sevemem herhalde derdim.
O gün anladım,
Saygının da sevginin de sonu yoktu.Her şey çok güzel gidiyordu. Brandon'ı tüm ailemle tanıştırıyordum. Aile yemeklerimize beraber gidiyordu, aile büyüklerinin elini öpüyor küçüklerle oyunlar oynuyordu. Artık annem için bambaşka bir yeri vardı ve her lokmamda, her gezmemde onu tek düşünen ben değildim artık aynı zamanda annemdi.
4 sene olmadığı kadar fotoğrafımız olmuştu. Her yerde ikimiz..
Bu hikayeyi yazmaya başlamalıyım diye düşünmüştüm çünkü sevgimi anlattıkça artıyor içime sığmıyordu sanki, dökmem gerekiyordu içimi.
Sabahları birbirimize kahvaltı hazırlıyor, beraber nargile yapıyor, deniz kenarına içmeye gidiyorduk, filmler izliyorduk, beraber kitap okuyor, akşam yemeğini beraber yiyorduk.Doğum günü gelmişti ve pastalı kutlamaları sevmiyor diye ona tam onun sevebileceği gibi bir Doğum günü yapmak istedim. Michaelson'la beraber tabiki.
Gece yarısı deniz kenarına sahilde kumların üstüne bir masa kurdurup masaya rakı, mezeler ve meyveler koydurduk.
Hep kaptan olmak istediği için ona maket bir gemi, deniz rengi bir gömlek almıştım. Gözlerinin rengini yansıtıyordu sanki deniz.
Yıldızların altında denizin sesi ve yakamozla rakımızı yudumluyorduk.
Duygularımın yoğunluğunu kulaklarımda duyar gibiydim.
Kalkıp sahilde yürüdük uzun uzun, el ele.
Daha önce hiç böyle şeyler yaşamamış onlarca yüzlerce binlerce insanı düşündüm.
Ne kadar boş bir hayattı yaşadıkları.
Ne maddiyat, ne çıkar, ne de başka bir şey; hiç bir şey bundan daha önemli olamazdı, olmamalıydı.
Bir insanla bütünleşme duygusu.Annesiyle beraber vakit geçirmekten çok hoşlanıyordum, salça yapıyorduk, bahçeye gidip bir şeyler dikiyorduk, başarısız tatlı denemeleri yapıp annesinin önünde Brandon'a yedirip ona acı çektirmekse en büyük hobimdi.
Ben merkeze gidiyordum kuzenimde kalmaya, o da merkezdeki evine gidiyordu. Köye gidince de onun peşinden geri dönüyordum. Yıllar sonra aramızdaki duvarlar eriyordu sanki. Ve bana bunca zaman sonra kapılarını açıyordu, içeri girmeme izin veriyordu. Öğreniyordu sanki, incitmeden sevmeyi. Değişiyordu.
Huzur.
Hissettiğim şey buydu.
Güven; saf ve temiz, karşılıksız, düşünmeden, öylesine özgürce ve öylesine tutsak bir güven.
Düşünürdüm bazen; bunca insan varken neden o? Bana çok acı çektirdi evet ama neden hala o?
Bunun cevabını yıllar sonra bulmuştum.
Kimseye ona güvendiğim gibi koşulsuzca ve fütursuzca güvenmemiştim.
Tüm dünyaya karşı yalnızca sırtımı ona yaslamak. Daha büyük bir destek olamazdı benim için.
Ona söylediğim bir cümle vardı yıllar yıllar önce;
" Ben senden 2 şey istiyorum sadece; biraz ilgi, birazcık ta sevgi. Hepsi bu."
Çünkü bana verdiği, hissettirdiği güven geri kalan her şeyin ötesindeydi. Başka bir şeye ihtiyacım yoktu.Ömrümün sonuna kadar onunla, böyle geçirebilir gibiydim. Onunla uyuyup onunla uyanıyordum. En iyi arkadaşım olmuştu, sırdaşım. Ve en özeli ise artık tek anlatan içimi döken ben değildim. O seneyi benim için en özel kılan belki de budur. Bana anlatıyordu artık, sevincini ve hüznünü.
Ömrümün sonuna kadar unutmayacağım bir anım:
Bir gece annemle tartıştık. Çok ağır bir konuşmaydı ve başta alttan alsam da üstüme o kadar fazla gelmişti ki dayanamayıp kalkıp kapıya yönelmiştim. Gittiğim gibi Brandon peşimden gelip kapıya kolunu dayamıştı ve hayır çıkamazsın demişti. Bu durumun beni ne kadar gerdiğini ve daha fazla kalırsam kendimi tutamayıp istemediğim şeyler söyleyip annemi kırmak istemediğimi anlattım. Annemle çekiştiğim için bana kızdı. Açıkçası azarladı. Küçük bir çocuğu azarlar gibi, dönmedim inat ettim ve çıktım. Bir yere gitmeyeceğime evin önünde oturacağıma söz vererek.
Sözümü tuttum, evin önünde oturdum yaklaşık 1 saat ve bu kadar uzun süre dönmeyince yanıma geldi. Merak etmiş beni.
Sinirlenince gözleri dolan bir insan olmak hayatın bana bir cilvesi sanırım.
Gözümün dolduğunu farkedince dayanamayıp bana sarıldı. Sonra beni azarladığı için benden özür dileyip aslında haklı olduğumu fakat böyle durumlarda ortalığın yatışması için bunu yapması gerektiğini düşündüğünü anlattı.
Bana sarılınca tutamadım kendimi, birkaç damla yaş geldi gözümden.
Hemen ayrıldı benden ve yüzüme baktı, hayır bunu yapmamalısın diyordu.
Elimden tutup kaldırdı beni gel biraz dolaşalım hava al dedi. Ama konuşmak istiyordum içimi dökmek istiyordum. Kopan fırtınalarımı anlatmak istiyordum.
Buna izin verdi, bir bankta oturduk. Anlattım, ağladım, dinledi, göz yaşlarımı sildi, saçlarımı okşadı, ellerimi öptü..
Ve o hiç unutamadığım şey oldu.
Hep ruhsuz, taş kalpli, duygusuz dediğim adam benim gözyaşlarıma dayanamayıp benimle ağladı.
Sarılıp ağladık, saatlerce.
Bu kez sıra ondaydı.
Anlattı, hakkında hiç bilmediğim şeyleri, döktü içini, kırdı kabuklarını, o aşılmaz duvarları yıkıldı..
Dinledim, saatlerce. Anladım onu, bilmediğim yanlarını gördüm, tanıdım onu.
Bir daha sevdim.
Hiç olmadığı kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hikayem
RomansInsan seveceği kişiye karar veremez aşık olduğun ya da olacağınız insani kendiniz belirleyemezsiniz eğer o kişi gerçekten kaderinizse elbet bir gün birleseceksinizdir ve Eğer gerçekten birini sevdiyseniz, her ne olursa olsun Savaşmaya değer.