BÖLÜM 1: "KASABA"
Bölüm Şarkısı; Katy Peryy- Unconditionally
Ruhumun en derinlerinde yatan ölüm korkusunu hiçbir zaman yansıtmazdım. Ölecektik ve kimseler tarafından sonsuza dek hatırlanmayacaktık. Korkutan bu değil miydi aslında? Bizi günden güne eriten, üzerime onlarca hissi salan bu değil miydi? Unutulmak.. Bazı şeyleri unutmak hatırlamaktan daha iyiydi belki de kim bilir?
Şimdi yeşil rengini kaybetmek üzere olan eski püskü tabelaya bakıyor buraya kadar nasıl idare ettiğimi sorguluyordum. Annemin ölümü beklenmedik olmuştu beklenmesi saçmaydı zaten. Bir gece yarısı onu kanlar içinde bulduğumda her şeyi net olarak hissetmiştim. Düşünün, empati kurun hiçbiri fayda etmezdi önce yaşamak gerekir. Sürücü tarafındaki kapı açılıp babam içeriye girdiğinde söyleniyordu.
"Zincirlemek de neyin nesi? Sanırsın insanlar zorla tutuluyor." annemin ölümünden iki gün sonra babamın tayini çıkmış ve bizi bir kasabaya göndermişlerdi. Çok direnmiştim, annemin yaşadığı şehirde kalmak için çok direnmiştim. Ama babam olmuşla ölmüşe bir çare yok deyip bizi arkasından sürüklemişti. Beni ve ağabeyimi..
"Buraya gelmemeliydik."
Kesinikle.
Babamın bakışları arka koltuktaki ağabeyime döndüğünde ortamda bir kaosun çıkacağı apaçık belliydi. Fakat bunu engelledim.
"Artık gidebilir miyiz?" sitemli çıkan sesim yüzünden babam susup arabayı çalıştırdı. Cehennem Kasabası yazılı tabelanın altından geçip gittiğimizde kaşları çatık ve oldukça düşünceliydim. Bir kasabaya neden böyle bir isim konurdu ki? İlk başta şehirden uzaklaştığımızda bunu önemsemedim çünkü annemsiz hiçbir yerin önemi yoktu. Fakat şimdi kasabanın ismini gördüğümde işler ilginç bir hal almaya başlamıştı. Yol boyu ne bir hayvan görmüştük ne de bir canlı. Sadece yeşil bir orman, yemyeşil.
"Bizi hangi cehenneme götürüyorsun?" ağabeyimin de durumun farkında olmasa içten içe iyi hissettirse de sorduğu soruya gülesim geldi.
Kasabasına.
Ne kimse güldü ne de kimse bir cevap verdi. Babam ağabeyimle konuşmayı reddediyor sadece yola odaklanıyordu. Ben ise? Ah, beni boş verin. Arabaya nihayet kaldırımın kenarında durduğunda etrafa bakındım. Bulutlar güneşin önünü kapatmış kendini yağmurlu bir akşama hazırlanır gibiydi. Yollar oldukça eski ve bakımsızdı.
"İnin çocuklar." babamın emri üzerine arabadan çıktığımızda bacaklarımı hissetmiyordum. Sanki yıllardır yoldaydık ve bende hiç kalkmamış gibiydim. Arabanın kapısını örtüp şimdi çevreme daha net bakındım. Evlerin çoğu yıkık dökük ve tek renkti; siyah. Bu bunaltıcı görüntüye kaşlarımı çattığım da ağabeyim tekrar söylendi.
"Sen kafayı yemiş olmalısın!" ellerini iki yanda açmış hayret içinde babama bakıyordu. Babam onu yine umursamadı ve bagaja yöneldi. Ağabeyim sinirle yerdeki taşları savurduğunda alev topuna dönen gözleri beni buldu.
"Buna boyun mu eğeceksin?" tepki vermedim ve bu onu daha da sinirlendirdi.
"Buğra bavulları eve taşı!" ve yeni bir emir daha.. Babam yerdeki bavulları eliyle işaret ettiğinde ağabeyim ağzını açtı fakat hiçbir şey demeden geri kapattı. Öylece sustu ve babamın emrini uyguladı. Babam önünde durduğumuz iki katlı evin kapısını açıp geri çekildiğine ağabeyim tüm siniriyle içeri girdi. Araba kitlenip babamın bakışlarının yönü beni bulduğunda içeriyi işaret etti. Ceketimin cebindeki ellerimi sıkıp yüzüme boş bir ifade yerleştirip içeriye girdim. Rutubet kokan ev daha ilk adımda kendini belli ederken beni nelerin beklediğini merak ediyordum. Daha ne kadar zorlanabilirdik? Arkamdaki kapı sertçe kapatılıp bizi bu rutubetli eve hapsettiğinde derin bir nefes verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Kasabası
FantasíaBen sevdikleri için canını hiçe sayan ama ne pahasına olursa olsun onlardan vazgeçendim. Ben ihaneti hisseden, hissettirendim. Ben cenneti müjdeleyen ölüm meleği. Ben ona koşulsuzca aşık olan kız. "Cenneti müjdeleyen ölüm meleğinin ölüme giden hikay...