Bölüm27:Savaş

299 43 0
                                    


Bölüm27:SAVAŞ

Medya; Buğlem ve Umar.


"Neden uyanmadı?"

"Uyanacak."

"Şimdiye uyanması gerekiyordu, Kamer senin yapacağın plana sıçayım!" gözlerimi açamadan ilk duyduğum ses onunkiydi. Umar yine etrafa öfkeler saçıyordu ve bunu hissetmek için uyumanız bile yeterdi. Gözlerimi araladığımda etrafın karanlık olduğunu fark ettim. Gece mi olmuştu? Işıklar neden kapalıydı ki?

"Uyandı." Lina'nın çoşkulu sesiyle dikkat üzerime yöneldiğinde Umar sağ elimi sıkı sıkıya kavradı. Diğer yandan öteki kolum acı içinde yanmaktaydı.

"Neler oldu?"

"Vuruldun." Umar parmaklarımın üzerine sayısız öpücükler kondururken içim tuhaf bir his içinde kavruldu. O özel bir adamdı. Ben sahip olamayacağım kadar özel.

"Kendini nasıl hissediyorsun?" Eflal hemen üzerime dikilmiş halde arkamda duruyordu. Bu kız beni vurmuştu öyle değil mi?

"Bok gibi. Eğer beni vurmasaydın böyle hissetmeyecektim."

"Özür dilerim ama senin iyiliğin içindi." Kamer yine Kamerliğini ortaya koyup konuştu.

"Aptal olma Buğlem kurşun sadece sıyırdı."

"Bu iyi senin kafana sıkarken zorlanmam." Lina bir kahkaha koy verirken Akın onu susturmaya çalıştı. Kamer sinirlenebilirdi bu umurum bile değildi o çocuk fazlasıyla haddini aşıyordu.

"Arkadaşlar daha önemli konular var ortamı boş yere germeyin." Akın'ın öngörüsü bizi yumuşattığında hala neden ışık açmadığımızı düşünüyordum.

"Işıklar neden kapalı?"

"Yerimizi belli etmeyeceğiz herkes senin tamamen yok olduğunu anladığında ortaya çıkacağız." bu iyi bir plandı. Geri kalan saatlerde ışıksız bir şekilde vakit geçirip yemek yedik. Kaç saat baygın kalmıştım bilmiyordum ama bu baygınlık beni dinlendirmişti. Sonunda yattığım koltuktan kalktığımda camın önünde dikilen Umar'ın yanına gittim. Arkadan belli olan heybeti onu fazlasıyla sarsılmaz kılıyordu. Çekinerek arkadan beline sarıldığımda gerildiğini anlamıştım. Önden ellerimi omuzlarına çıkarıp tutunurken başımı sırtına yasladım. Huzur buydu, şuan ölsem kesinlikle huzurlu bir ölüm olurdu.

"Beni yıkıyorsun." konuşmasını beklemiyordum. Onu yıkıyor muydum?

"Bu ne demek?"

"Ben sınırı olan bir adamım ve binlerce yıl sınırlarımla yaşadım. Bir meleğin gelip bu sınırları yıkacağını hiç düşünmezdim." bir süre sessiz kalsam da içimi kemiren sorularla yaşayamazdım.

"Bu iyi bir şey mi?"

"İyi ki geldin melek." o an yüzümde oluşan tebessüm tüm bu olanlara bedeldi. Ben aşık olmuştum. Ve bu aşkın beni öldüreceğini biliyordum. Dakikalarca orada öyle sarılı kalırken sanki buna bir daha fırsat bulamayacak gibi hissetmiştim. Umar hep orada olacaktı ama ben ona ulaşamayacaktım. Ondan ayrıldığımda bedenini bana döndürdü. Ay ışığının çarptığı yüzü o kadar gerçekçi ve sahi gelmişti ki öpmek istedim. Önce yudum yudum sonra kana kana.. Yaklaşan yüzlerimizi biz kontrol etmiyorduk sanki o an o olması gerekiyormuş gibiydi. Dudaklarımız birleşip onu yudum yudum içtiğimde öleceğimi hissettim. Bir uçurumdayım ve az sonra intihar edecekmişim gibi.. Sonra onu kana kana içtim bir daha içemezmiş gibi.. Bu bir öpücük değildi bu bir yemindi.

Biz birbirimize yemin ettik.

O bana cehennemini, ben ona var olmayan cennetimi sundum. O beni sevdi, ben ona aşık oldum.

Ben ona koşulsuzca aşık olan kızdım.

O ise beni öldürecek kadar seven kurt.

"Millet geliyorlar!" dudaklarımız kopup ortam aydınlandığın da hızla çarpan kalplerimizin sesi birbirine girmişti. Ondan uzaklaşıp aşık halde kenara çekildiğimde Akın'ın bakışlarını gördüm. Olamaz bizi görmüştü.

"Kim geliyor?" kendimi uyardım. Bir aşk karşısında düşmemem gerektiğini hatırlayıp telaşla koşuşturan Eflal'e odaklandım.

"Elçiler Buğlem'in ölmediğini biliyorlar ve bizzat kendileri öldürmek için geliyorlar." asıl savaş şimdi başlıyordu.

Silahı son kez kontrol edip belime yerleştirirken Umar'da botumun içine bıçakları yerleştiriyordu. Sürüler, melezler derken asıl ele başlarını unutmuştuk. Gerçi benim öyle bir şeyin var olduğundan haberim bile yoktu. Elçi diye adlandırdıkları kişiler meğerse avcılarmış. Normal bir kurt avı değil, avladıkları cadılar ve ölüm melekleri. Eh doğal olarak ölümümü istemeleri makuldü. Elçiler insan değildi, vampirlerden oluşan bir gruptu ve onlara karşı şansımız yüksekti bana göre.

"Buğlem olabildiğinde arkamızda kalacaksın seni yalnız yakalamamaları gerek." Umar'ın korkusunu anlayabiliyordum ve ona bir şey diyemiyordum.

"Umar beni koruyacağını biliyorum." alnıma öpücük kondurup kendini hazırlamaya gittiğinde Akın'ın yanıma geldiğini gördüm. Şimdi ne yapacaktım? Akın'ın bana karşı olan duygularının farkındaydım ve ona karşılık verememiş olmak beni mahvediyordu.

"Sana bir şey olmasına izin vermeyiz." Akın gülümseyerek böyle söylese de gözlerine yansıyan hüzün bunu ele veriyordu.

"Biliyorum ve size sonsuza kadar borçlu kalacağım." başka bir şey demeden yanımdan ayrıldığında bu kez Lina yanımda bitti.

"Akın'a üzüldüğünü biliyorum ama unutma ki herkes birilerini sevmek zorunda değil." anın getirisiyle ona sarılırken bugün elbet biran ağlayacağımı hissettim.

"Geldiler!" Eflal korkuyla bağırırken Umar önden giderken bizde onu takip ettik. Botlarımın içinde bıçaklar birbirine sürtünürken rahatsızlık verse de ses etmedim. Umar bana son kez bakıp güven verirken ona tebessüm ettim. Kapıyı açtı, bizi savaş alanına çıkardı. Kapıya yakın olan yerde durup görünmemeye çalışırken yaşlı bir adamın sesini duydum.

"Savaş istemiyoruz kimsenin canı yanmadan meleği verin." pardon ama benim bir adım var bey amca demek istesem de sükûnetimi korudum.

"Bende sana şunu öneriyorum moruk topluluğunu al ve siktir git!" tamam Umar'ın küfretmesi kötüydü.

"Hata yapıyorsun Umar ve tarafını yanlış seçiyorsun."

"Ne bekliyordun? Buza dönmüş bedenlerinizin yanına katılmayı falan mı? Benim bir hamlem sizin üç hamlenizle eş değer." verdiği göz dağı oldukça korkutucuydu. Adamın yüz ifadesini merak ettiğimden az da olsa yandan başımı çıkartıp baktım. Uzun beyaz saçları ve üzerine giydiği saçma pelerin o kadar komikti ki gülmemeye çalıştım. Acayip bir şekilde kendimi bir vampir filminin baş karakteri hissetmiştim.

"Pekala getirin!" neyi getireceklerdi ki? Akın ve Kamer beni biraz daha geriye iterken bir kadının çırpınış çığlığını duyduk.

"Bırakın beni!"

Bu imkansızdı.

Beynim bana fena bir şekilde oyun oynuyordu ve ben bu oyuna dahil olmuştu. Birileri beynime girmiş olmalıydı yoksa bu sesi duymam olanaksızdı.

"Bak Buğlem sana kimi getirdim." yaşlı adamın sesiyle istemsiz bir şekilde yanlarından sıyrıldığımda oyun oynayan aklım değildi ya da birileri beynime de girmemişti.

"Bu da kim?" yaşlı adam güldü ve ben sahiden de göz yaşı döktüm. Gecenin zifiri karanlığında duyulan tek ses benimkiydi.

"Annem."


-Bölüm Sonu.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorum ve görüşleriniz bizim için değerli lütfen eksik etmeyiniz.

KİTAPLA KALIN!



Cehennem KasabasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin