Bazen düşman, en yakınımızda olduğunu sandıklarımızdır.
*
Bir kitapta büyümenin dünyadaki en çetrefilli işlere koşarak tutunmak olduğunu okumuştum. Buna cümleye göre insan büyüme arzusu taşırken aslında kendi elleriyle ateşe atıyordu kendini. Düşününce buna hak vermiştim çünkü bazen değişmeye ihtiyaç duyduğumuz anlar oluyordu ve şeytan o anları değerlendirmek konusunda herkesten daha başarılıydı, bizi iyi tanıyordu. Zira şeytan, karanlıka kalan yanımızdı. Yani gölgemiz.
Üç gün.
Tam tamına üç koca gündür Sarp'tan köşe bucak kaçıyordum. Şimdiye dek sorgulama gereği duymadığım hayatı benim kafamı karıştırmaktan öteye gitmezken bir yanım ona deli gibi güvenmek isterken diğeri ona olan güvenimin sarsılmasından yanaydı. Ve o bana yardımcı olmuyordu. Onur'un o geceki sözlerinden sonra hepimiz daha dikkatli olmaya çalışsak da bazen bocalıyordum çünkü düşmanım sandığımdan çok yakınımdaydı ve yürürken yanımdan geçen herhangi birine bile kuşku duymama sebebiyet veriyordu bu durum.
Sarp ise beni çok zorlamamakla birlikte ondan kaçmamam için de elinden geleni yapıyordu. Ona bana atılan mesajlardan bahsetmemiştim ve bu sıralar bahsetmeyi de düşünmüyordum. Öte yandan Onur da geldiğinden beri tuhaf davranışlar sergiliyordu. Giray ile tek kelime laf ettikleri yokktu üç gündür ve buna rağmen o gece bu işte hep beraber olduğumuzu söylediğini çok iyi hatırlıyordum. Duru diğerlerine göre bu konuda daha naif davranıyor, çoğu zaman ağlamaklı bir haldeyken bana yakalanıyordu. Aras ve Ulaş bu durum için Onur'a yardımcı olmaya çalışırken Giray ise üç gündür olduğu gibi yine dalgınca gelip gidiyor ve bir ruhmuşçasına sessiz hareket ediyordu. Ve bu durum oldukça can sıkıcıydı.
Koltuğun üstünde duran telefonum titrediğinde bakışlarım camdan dışarı kaydı. Hava kararmıştı ve yine Sarp'ın bana bir mesaj attığını düşünüyordum. Nefesimi seslice dışarı verip telefonu kavradığımda gece yarısına iki saat kaldığını görerek gözlerimi kırpıştırdım. Zaman gerçekten de hızlı akıyordu. Telefonun mesaj kısmına girdiğimde yine yabancı olan farklı bir numarayla karşılaşmam kaşlarımın düz bir çizgi halini almasına sebep oldu. Giray'a hep aynı numaradan mesaj atarken bana sürekli farklı numaralardan mesaj gelmesi kafamda ayrı bir soru işareti oluştururken mesajı okudum.
Tehlike tam ensemizde, bazen düşman en yakınımızda olduğunu sandıklarımızdır.
Mesajı okurken ne demek istediğini kafamda tartıp duruyordum ancak aptal değildim. Alenen çok yakınımda olduğunu söylüyordu. Peki kendini bu denli ele verecek kadar cesur muydu? Öyleyse neden karşıma çıkmaktan kaçınıyordu?
Ben düşüncelerimle boğuşurken aklıma ilk cümle takıldı. Bir uyarıyı barındırıyordu sanki harfler. Tehlike tam ensemizde. Bu cümleyi birkaç kez içimden geçirirken telefonumun yeniden titremesiyle yerimden sıçradım. Ekrana baktığımda Duru'nun numarasını görmemle şaşkınlık ele geçirdi beni. Gecenin bu saatinde neden arıyordu ki? O cümle bana göz kırparken hızla aramayı yanıtladım. "Duru, iyi misin?"
Nefes nefese olan Duru'nun sesi doldu kulaklarıma. "Derin, ben çok kötüyüm."
Hızla oturduğum koltuktan kalktım. Bu ani hareketim başımı döndürmüştü. "Ne oldu? Neredesin?"
"B-ben dayanamıyorum." Hıçkırdı. "Evden gizlice çıktım, sanırım biriyle konuşmaya ihtiyacım var. Ben..."
Tüm tüylerim diken diken olmuştu. "Nerede olduğunu söyle." dedim endişeyle. "Ve etrafına iyi bak, Duru. Takip edilmediğinden emin misin? Eğer şüphelendiğin ufacık bir şey bile varsa bir yere sığın. Ne bileyim, bir markete ya da kalabalığa karış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK GİZ
ActionMira Çağan sıradan bir hayata sahip, sıradan bir genç kızdı. En azından; bir gece, kim tarafından çıkarıldığı veya nasıl çıktığı bilinmeyen bir yangında yüzünü kaybedene kadar öyleydi. Her şey bir yangında kaybolmadan önce Mira huzurlu ve mutluydu...