Koruyucu

190 9 0
                                    


Medyadaki Christopher ve Elena

Bulutsuz masmavi bir gökyüzüne bakıyordu genç kız. Dizinin hemen üzerinde biten beyaz bir elbise ile nereye gittiğini bilmeden ilerliyordu. Salık saçları hafif bir rüzgarda dalgalanıyor, bütün bedeni huzurla kaplanıyordu.

Dümdüz bir bahçedeydi. Ertafında renk renk çiçekler, adını dâhi bilmediği ağaçlar vardı. Her tarafı canlı renklere bürünmüş, insanların eseri olan korkunç bir dünyada değil gibiydi. Tenini okşayan hafif rüzgara eşlik eden beyaz elbisesi ve saçlarının her bir teli ahenkle dans ediyorlardı. Ayakları pamuk gibi yumuşacık çimenler tarafından esir alınıyor ve vücuduna yayılan rahatlama dalgası artıyordu. Ellerini hafifce iki yana açarak rüzgarın düşüncelerini kendinden uzaklaştırmasına izin verdi. O an yaşamıyordu. Dünyada kaldığı süre boyunca yaşadıysa o şu an yaşamıyordu. Bu başkaydı. Bu yaşamaktan daha güzel hissettiriyordu. 

Karşısındaki görüntü bile gülümsemesine yetiyordu. Yüzünde oluşan isimsiz tebessüm hiç kaybolmayacakmıs gibiydi. Biraz ileride bir karaltı gördü. Bunun kim ya da ne olduğunu bilmiyordu ama ayakları onu yönlendiriyor, aydınlık bahçenin en karanlık köşesine sürüklüyordu. Karanlık onu çağırıyordu sanki. Kulağına gelen fısıltı sesleri, o karanlığa yaklaştıkça artıyordu. Kulağında hafif bir tınıda hoş bir sarkıya dönüşen fısıltılara doğru bir adım daha attı. Her bir zerresi huzur ve mutluluk ile karışırken gözlerini kapattı ve bir adım daha attı.

İçinde anlamsız duygular açığa çıkarken kalbi korkuyla hızlanıyordu. Ona gelen duyguların içerisinden ona seslenen korkuyu sorguluyordu. Korkmasını gerektirecek bir durum yoktu. Ya da yok olduğunu sanıyordu. Bu ışıltılı bahçenin en karanlık köşesine bir adım daha yaklaştı.   Yaklaştıkça görüntü de netleşiyordu sanki.

Gözleri şaşkınlıkla açılmış, hayranlıkla karşısındaki heykele bakıyordu. Karşısında bir kadın heykeli vardı.

Gri renkte olmasına rağmen çok gerçekçi görünüyordu. Heykel gözlerini teslim olmuşcasına kapatmış ellerini iki yana açmıştı. Fedakar bir görüntü gözler önüne serilirken gözlerini kendinden yarım metre daha yüksekte olan kadın heykelinden almakta güçlük çekiyordu.

Heykel'in dizlerinin hemen altında biten saçları, salınmış ve rüzgar çıkmış gibi savruluyordu sanki. Çok güzel ve pürüzsüz bir yüz'e sahipti. Kusursuz yüzüne yerleşmiş olan minik burnu ve biçimli kaşları unutulmaz bir güzellik sunuyordu.

Heykel olmasına rağmen gözlerini ondan alamıyordu. Bakışlarını aşağıya çekti. Dizlerinde biten sade bir elbise vardı. Kendisinde olan elbiseye benziyordu. Kalın askılı, belinde ise ince bir kemer  bulunan sade elbise ona yakışmıştı. Bu heykel için oldukça uğraşmış olmalılar diye düşünmeden de geçemiyordu.

Belinde de ince bir kemer. Heykelin ayaklarında iki küçük babet haricinde bir şey yoktu. Babetlerinin üzerinde iki küçük kurdela vardı. Karşısındaki heykel bile olsa babetlerindeki minik kurdelalar ona içten bir sempati duymasına neden oluyordu. Sade ve şık kesinlikle buydu.

Ayaklarının altında ise kutu gibi bir şey vardı. Elini kutuya götürdü ve parlayan noktanın üzerine getirdi. Elini çektiğinde ise eli toz olmuştu. Elini kutunun üzerine tekrar getirdi ve üzerindeki tozları sildi. Altın sarısı renkte yazılar vardı. Sanki bir tür el yazısıyla yazılmış gibi duran yazılar oldukça ilgisini çekmişti.

Yazılar değişip ve hareket etmeye başlamıştı. Yazılar durduklarında artık okunabiliyordu. Sanki tuhaf bir rüyanın içinde gibiydi. Yere eğilerek yazıları tek tek okumaya başladı genç kız.

"Koruyucu buraya gelecek umut kalmadığında,

Uyuyan kraliçeyi iyileştirecek ânında,

Geleceği düzeltecek yakın zamanda."

Özel Güçler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin