Bölüm 1: "Kalpsiz canavar"

2.3K 277 173
                                    


(Merhaba:))))

Bu kitap kışın ter döktüren sıcağında, çölün yağmurlarının altında, kutuplardaki güneş ışığında yazılmaya başlandı. İşte bu kadar özel ve tek bir kitap.

İlk bir kaç bölümü kısa olup, okurları çıldırtmış, sonra ise okurlar kelimeye boğulmuştur. O yüzden sizden ilk bir kaç bölüm dişinizi sıkmanızı ve uzun bölümler için sabretmenizi istiyorum.)

(En kısa zamanda kısa bölümler elden geçirilecektir)

Keyifli okumalar❤❤

***
Her küçük kız, bir tiyatro sahnesinde başrolü canlandırdığını hayal ederek büyür. Trajedi yoktur o sahnede, her kare o minik oyuncu için ayarlanmıştır ve son her zaman mutludur...

Cümleler eskidir belki dudaklardan dökülen, belki tekrardır sesler, belkide taklididir birbirinin yüzler...

Ben hayat denen eşsiz tiyatronun başrolü hiç kapamayan, gözlerin hiç uğramadığı, boş yerleri doldurmak için var edilmiş bir oyuncusuydum o kadar...  Dünyanın merkezi haline getirilerek büyüyen kızlardan olmamıştım hiç bir zaman. Benim yaşamımda başroller çoktan kapılmış ve ben hep bir adım geç kalmıştım akan zamana.

Prensesini kurtaran beyaz atlı Prenslere inanmazdım ben. Özellikle prensine muhtaç olan zavallı prenseslere... Tiyatromda ne prenslere ihtiyaç duymuştum ne de yapmacık prenseslere...

Bir zamandan sonra her prensesin imdadına yetişen iyilik perileri bile yok olmuştu gözümde. Benim hayatımda kimse kimseye karşılıksız iyilik yapmazdı çünkü. Çünkü iyilik perileri sadece prenseslere yardım ederdi. Ben bendim işte; tepsideki kahveleri sahiplerine dökmeden ulaştıramayan, kendine bakmaktan aciz, bıkkın, terkedilmiş koca bir ben...

Ne saçma prenslere, ne de sadece prenseslere yardım eden iyilik perilerine ihtiyacım vardı. Sevmezdim muhtaç olmayı..benliğime aykırırdı.

İnsanın kendisiyle çelişmesi buydu demek ki. İyilik perilerine zerre kadar inanmayan ben, şuan onlardan birinin ortaya çıkmasını delicesine istiyor, beni buradan kurtarması için adeta yalvarıyordum.

Odanın içinde bir o yana bir bu yana mekik dokuyuşum evin bahçesinden gelen davul zurna sesleriyle hızlanırken gözlerim yerdeki halının desenlerini ezberliyordu sanki.

Kahretsin,aklıma gelen tek bir mantıklı şey yoktu.

Tırnağımı kemirerek yürümeye devam ederken sayemde zemindeki halı eskimişti. Boş odada topuklu ayakkabılarımın çıkardığı ses yankılanırken aklıma gelen şeyle başımın üzerinde koca bir lamba yandı.

Gelinliğin kabarık eteğinden tutup kaldırdım ve ayakkabıların sesi eşliğinde pencereye ilerledim. Sıkı sıkıya kapatılmış tül perdeyi aralayıp dışarıdaki kalabalığı görüş alanıma aldığımda umutsuzluğı en derinlerde hissettim.

Düğün için gelen kalabalık hala gitmemişti ve damadın buraya gelmesi çok uzun sürmeyeceğe benziyordu.

Kaçmam lazımdı, ama nasıl?

Dudağımın içini kemirerek kalabalığın ortasında halay ceken, eğlenen insanlara kısa bir bakış attım... sonrasında da kenarda oturup davetlilere gülücükler saçan babama....

CAN ERİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin