Bölüm 6: "Ama o bizim çocuğumuz"

592 126 21
                                    

Keyifli okumalar
.
Ahhh, cidden sıkıntıdan patlayacaktım, kah dağ evinin altını üstüne getiriyor, kah mutfağı savaş alanına çeviriyordum ama yinede sıkılıyordum! Nede olsa kocaman iki katlı evde yalnız sayılırdım, Kağan yemekler dışında odasından çıkmıyordu, bense yengemlerin gitmesiyle eşyalarımı onların kaldığı odaya taşımış orada uyumaya başlamıştım.

Yengem ve Seher düğünün ertesi günü gittikleri için iyice yalnızlığa gömülmüştüm.O koltukta uyuduğum gecenin sabahı her yanım tutularak uyanmış, evde iki büklüm dolanmıştım. Tabi yengemin iğneleyici bakışları üzerimde gezmiş, başını sallayarak anlayacağını anlamış,beni de orada burada sıkıştırıp sorular sormamıştı. Bizim gerçek evliler olduğumuzu düşünmüştü kısaca. Kağıt üzerindeki evliliğimiz Kağan ve benim aramızda küçük bir sır gibi kalmıştı. Küçük,ufak bir sır.

Haa...Mendebur suratlıyı ne yaptın diyeceksiniz. Keşke öldürebilme gibi bir şansım olsaydı ama yoktu işte. Uyuz! İnsan tek bir kelime bile etmeyerek gün boyu uyur muydu? Evet bu öyle yapıyordu, kutup ayısı gibi yatakta yuvarlanarak gün geçiriyordu. Gerçi kutup ayıları yatakta yuvarlanır mıydı o ayrı...

"Kağan kalk diyorum,markete gitmemiz lazım." diye tepindim. Ne oldu peki?

Hiç bişey, çünkü hala pelte gibi uyuyordu.

Kenardaki krem rengi koltuğun yastığını alıp yatağında yüzüstü uyuyan adama fırlattımğımda onu vurmayı plalıyordum. Eğer o lanetli gece taşla arabanın camını kırabiliyorsam bu koca yastıklada Kağan'ın kafasını kırardım herhalde?

Yastık koca yatağı sıyırıp diğer taraftaki sehpaya vurduğunda sinirle nefes alıp koltuktaki diğer yastığı fırlattım. Buysa mendebur suratlının totosuna çarpıp yeri boyladı.

Ha bu arada. 'Kızım sen salak mısın, gitte dürt.' diyebilirsiniz. Hatta bende öyle derim ama öyle olmuyor maalesef.

İki gün önce gidip dürttüğümde, dürttüğüm kolumu yakalayıp beni yatağa çekmişti ve üzerime çıkıp yüzüme yumruk sallamıştı. Allahtan yumruğu yüzümü bulmadan kendine gelmişti. Yoksa ölmüş bile olabilirdim. O günden sonra yatağa beş metreden fazla yaklaşamıyarak kendimi güvence altına almıştım.

"Hey! Sana diyorum. Ölü balık taklidi yapmayı kes!"

Ses yok, hareket yok, tepki yok.

Öldümü acaba?

Kitaplıkta duran ince kitaplardan birini aldım bu kez. Eğer bunada uyanmazsa gidip cami imamını çağırabilirdim. Ölüye son görevimizi yapmamız gerekirdi sonuçta...

Kitabı yüksek bir ivmeyle fırlatmam,sivri tarafının kafasına çarpması ve kağan'ın küfür savurarak ayağa hırlaması saniyelerle gerçekleşti. Arkasını dönüp koca koca kızarmış gözlerle bana bakmaya başladığında kendime şaplak atmak istedim.

Allah beni ne yapmasın, yine hedefi on ikiden... Yüzümü avuçladım ve tüfek gibi ardı ardına konuşarak  ellerimi ardımda bağladım. Beni öldürürsede dediklerimi dinledikten sonra öldürecekti en azından.

"Yemin ederim kötü bir niyetim yoktu."

Kızgın boğalar gibi nefes alarak eliyle kapıyı gösterdiğinde kapıya baktım. "Çık dışarı!" boğuk ve çatallaşmış çıkan sesi seri katilleri andırıyordu ve her an beni öldürecekmiş gibi baktığından hayatımdan endişe duyarak ellerimi yanaklarımdan çektim.

"Kasabaya gitmemi...."

"Çık dışarı dedim!" diye evi inleterek lafı ağzıma soktuğunda gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum.

"Ama...şey markete gitmemiz gerek.mutfakta bişey kalmamış." son kelimeyi ağzımın içinde yuvarlayarak söylerken kendimi zaten dışarı atmıştım. Ben kendimi atmasam o beni atacaktı çünkü.

***

Yarım saattir merdivenin basamaklarında bir aşağı bir yukarı sekerek Kağan beyimizin hazırlanmasını bekliyordum. Hani derler ya kadınlar iki saatte hazırlanamazlar diye, ben bunun yalan olduğunu bugün,şuan anlamıştım. Kağan bunu uygulamalı olarak anlatmıştı bana. Bir insan neden bu kadar oyalanırdı ki?

Aslında bende gitmek istemiyordum ama günüm yaklaşmıştı ve ihtiyacım yanımda değildi.

Ellerim cebimde üst basamağa sıçrayacaktım ki ayaklarımın mermere takılmasıyla yere doğru abanmaya başladım. Gözlerimi kapayıp acının yerini almasını bekledim.

Acı yüzümde ve ellerindeki yerini almayınca gözlerimi açarak yere beş santim kadar mesafeden baktım.

'Ohaa uçuyorum' diye haykırmama kalmadan karnımdaki baskı çekildi ve yeri boyladım. Yanağım ıslak mermeri öptüğünde dişim yanağıma batıp canımı yaktı.

"Ihh."

Hışımla kendimi ittirerek popomun üstüne oturdum. Karşımda çamura bata çıka ilerleyen Kağan'ı görmemle çemkirmem bir oldu. "Bu ikinci oluyor! Tuttun niye bırakıyorsun be hay.van." son kelimedeki son hecenin içime kaçma sebebi Kağan'ın başını çevirip bana sert ve keskince bakmasıydı.

"Hay.Hay.Hapşu!" diye çevirdiğimde dudağının kenarında varla yok arası bir kıvrılma oluştu.

Önüne dönüp elindeki arabanın düğmesini bastı. Araba bip diye ses çıkardığında ayağa kalkıp Kağan'ın botlarının yaptığı izlerde sekerek ilerlemeye başladım. Tabii önüme bakmadığım için durduğunu anlamayıp omuzuna çarptım...

Başını bana çevirip ifadesiz yüzüyle baktığında ellerimi önümde birleştirip şirin olduğunu düşündüğüm şekilde gülümsedim.

"Pufi'yide alalım mı?"

Sorum karşısımda tüm bedenini bana çevirdi. "O saçma ayıyı tüm gün elinde gezdireceğini söyleme."

"Niyeki o bizim çocuğumuz. Yani...benim! Sadece benim!"

Ah gerçekten gerizekalıydım! Bizim çocuğumuz demkete nereden çıkmıştı allah aşkına.

Başını sallayarak eğdi ve dudağında görmeye alışık olmadığım gülüşü yok etti. "Bin şu arabaya ve hayır, o ayı yanıma yaklaşamaz."

Gözlerimi devirerek seri bir nefes aldım. "Zaten bir ayı çok bile ikincisine ne gerek var. Haklısın sende."

***

Cuma, haftasonu, salı derken çarşamba atabildiğim bölümü ancak. Aksattığım için özürler diliyorum. Umarım beğenmiştirsiniz iyi akşamlar

CAN ERİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin