Bölüm 15: "Vurgun"

504 86 69
                                    

Ay sonunda biz geldik:D şükür yazabildim. Bölüm sonunda görüşürüz bebeklerim👻👻

•••
Cümleler kutsanmış sözlerdi benim için, bense lanetli bir kız...

Gözlerimi açtığımda, dün gecenin kalıntılarına üşüşen leş kargalarını başımı iki yana sallayarak kovaladım. Çıplak ayaklarımı soğuk parkeyle buluşturup bir süre ayılmak için yerdeki desenleri izledim.

Dün neler olmuştu öyle?

Elim istemsizce kalkıp parmağının gezdiği yanağımda dolanırken organlarınım yer değiştirdiğini hissettim.

Nefesimi seslice dışarı verirken önüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Ardından, ellerimi yüzümle dirseklerimi dizlerimle birleştirdim.

Ne yapıyordum ben? Ne hissediyordum? İyice salaklığa vermiştim kendimi.

Hissettiğim minnet değildi, alakası dahi yoktu. Evet, annesine karşı beni korumuştu, teşekkür borçluydum ama kesinlikle minnet duymuyordum. Bu çok başkaydı.

Kafayımı yemiştim acaba?

Olabilir.

Ayaklanıp dolabın yanındaki beyaz renklerdeki banyo kapısına ilerledim. Acilen kendimi resetlemem, saçmalamamam gerekiyordu.

Lavaboya varıp ellerimi soğuk suyla buluşturdum. Suyu bir kaç kez yüzüme bocalarken nefesim kesildi.  Başımı kaldırıp aynada bana bakan yorgun gözlerimi odağıma aldım. Hayat...yormuştu beni vesselam.

Yüzümü havluyla kurulayarak terkettim banyoyu. Üzerimi değiştirmeye gerek duymadığımdan doğruca mutfağa adımladım. Başım çatlarcasına zonkluyordu. Uykusuzluk migrenimi tetiklemiş olmalıydı.

Masayı hızlıca hazırlayıp çay tutmak için parmak uçlarımda kalkıp küçük çaydanlığa büyüğün içindeki kaynar suyu dökmeye başladım. Gözlerimi kapıya çevirdiğimde gördüğüm manzarayla kalbim vurgun yedi.

Kağan omuzunu pervaza dayamış, keskin bakışlarının odağını ben yapmıştı. Üzerinde lacivert bir takım vardı ve onu sadece tanıştığımız gün takım içinde gördüğümden bir an afalladım. Mavilerim biraz daha yukarı çıkıp kahveleriyle buluştuğunda elimde hissettiğim acıyla ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım. "Ah, yandım!"

Kaynar suyu elime dökmüştüm, kahretsin!

Çaydanlığı bırakıp elime huhlayarak musluğun altına tuttum. Her ne kadar yanan bölge az olsada, su kaynar olduğu için elim zonklamaya başlamıştı.

Odanın içinde "Elim yandı!" diye dört nala koşmamamın tek nedeni Kağan'ın aynı stabil yüz ifadesiyle arkamdaki masaya kurulmasıydı.

İnsan bir canın çok yandımı falan der! Dağ ayısı!

Beni umursamadığını vurgulayan tek düze sesi içimi titreterek kulağıma ulaştı. "Kahvaltıda çay içmediğimi biliyorsun..." benim elim yanmışken onun tek derdi ona kahve yapmamış olmam mıydı? Şaka gibiydi ama aynı zamanda gerçekti. Dün gecede böyle sinirliydi ve dünden beri onu tanıyamıyordum.

Keskin bakışlarının her saniye sırtımı hançerlediğine ant içerdim. Umursamaz hali elimin acısından daha çok yaktı canımı. Ürküttü. İlk tanıştığımızda bile bu kadar yabancı ve soğuk konuşmamıştı oysa.

Aynı ses tonuyla nefes vererek konuştu. "...bana kahve yap."

Kör müydü? Karşısında elimi yakmıştım ve canım yanıyordu. Yine de alttan almaya çalışarak yüzümdeki ajite ifafeyi söndürmeye çalıştım. Omzumun üzerinden ona baktım. "Elim yandı, nasıl yapayım," diye homurdandım dişlerimin arasından.

CAN ERİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin