Bölüm 3: "Gelininiz evdeyse bu kim"

1K 200 69
                                    

Yine ben:))))

İnternet paketim bitmeden bir bölüm daha atayım dedim -ah şu fakirlik yokmu-

Evvet arayı soğutmuycam artık. Bu kurgu defterlerimin arasına yazdığım şimdiyse size aktardığım bir kitap. Defterimde hikayenin sonu belli değil:)) yani hep beraber öğrencez sonu nasıl bitecek.

Yanlışlık olmasın. Defterden geçiyorum diyorum diye alıntı fln yaptığım yok. Zaten evde bekleyen yazdığım kitaplar vardı bende içlerinden bunu seçip yayımlamaya başladım. Hadi bakalım:**

Bol gülücüklü bir bölüm olsun.

Keyifli okumalar:***

***

Ben dehşete uğramış bakışlarımı sırık oğlana dikmeye devam ederken o aldırmadan sürmeye devam ediyordu. Ve bu umursamaz halleri beni daha da tedirgin ediyordu. Panikle önüme dönüp yapabileceğim planları tek tek masaya yatırmaya başladım. Bu sapa yere dönmekteki amacı ne olabilirdi? Ben bir erkeğin arabasına binmekte bile çekingenlik gösterirken adam bildiğin sapa bir yola girmişti. Burası asfalt yola göre daha dardı ve yerlerde sadece çakıl taşı görünüyordu.

Arabanın yavaşladığı bir an kendimi dışarı atabilir ve o inmeden kaçabilirdim... Ama ne yapmıştıda ne için kaçıyordum? Belkide adamın evi bu taraftaydı ve bir eşyasını almak için uğraması gerekiyordu. Belki de hiç bir art niyeti yoktu?  'Ne yapıyorsun!" dese yüzsüz yüzsüz 'hiç canım gezintiye çaktım.' diyemezdim ki.

Eğer aklında yılanlıklar geçiyorsa Kağan kodadlı sapığı bir şekilde bayıltmam gerekiyordu, bu ebattaki birini bayıltmam zor olurdu ama bir süre afallatabilirdim belki. Yapabilir miydim cidden?

Avuç içlerim terlerken sakin olmaya çalışarak ellerimi hantal hareketlerle gelinliğin yüzeyine sürttüm. Çevrede sert birşey bulmak için gözlerimle etrafı tarıyordum ama araba normal bir araba dizaynında, düzenliydi ve ortalığa hiç bir araç gereç konulmamıştı.

Adama göz ucuyla bir daha baktım. Hayır yani, tipsiz,  işsiz güçsüz, yüzüne bakılmayacak biri olsa derdini anlardım da İstanbul'da bunun gibileri kapışıyorlardı.

Yok yok kesin ben yanlış anlıyorumdur.

Gözlerimi bu kezde önümdeki torpido gözüne diktim. Filmlerde her psikopatın arabasında silah oluyordu, benim psikopatımda neden olmasındı?

Titremeye başlayan illerimi torpidoya uzatıp yavaş hareketlerle kolu tuttum. Onu işkillendirmemeye çalışarak uyuşuk hareketlerle torpidonun kapağını indirdim ve gözlerimi hızla içinde gezdirdim. İçerde kalın bir kitap, kalem kağıt ne olduğunu anlamadığım bir iki ıvur zıvır daha vardı. Aynı zamanda da kendi kendime konuşuyor gibi yapıyordum.

"Çok acıktım ya,gofret falan var mı buralarda?"

"Rahat dur,eve gidince yersin."

Gözlerim yaşadığım dehşeti vurgularcasına çizgi film karakterleri gibi öne gidip tekrar geldi. Pardon, ben hangi eve gidince yemek yiyordum?!

Topidoda duran, elime geçirdiğim 500 sayfalık kitapla ona saldırdığımda neye uğradığını şaşırarak ağzından bir inleme kaçırdı.

Noldu koçum, şaşırdın mı! Zaten sabahtan beri seni döveyim diye bekliyorum, iyi düştün elime!

"Ahlaksız namussuz! beni hayat kadını mı sanıyorsun ırz düşmanı!"

"Lan napıyorsun, manyak!'

Araba ona vurmamla sarsılsada umursamayıp kitabı tepesine tepesine vurmaya devam ettim. Bir elini bana doğru uzatmış ellerimi tutmaya çalışıyordu, eli bilinçsizce ağzıma doğru gelince ağzımı açıp baş parmağı ve diğer barmakları arasındaki derin çukura dişlerimi geçirdim.  Aynı zamanda da koltukta dizlerimin üzerine kalkmış boştaki elimle saçlarını çekiyordum. Bu çocuğu kimse elimden alamazdı, öldürecektim!

Elini ısırmamla koca bir inilti koparıp elini ağzımdan çekmeye çalıştı. Bu kez daha da kilitledim dişlerimi. Parmağı kopsunda göreyim bir daha eve kız atabiliyor musun! Dengesiz giden arabanın tekerlenden  çığlık çığlığa bir fren sesi yükseldiğinde  dengemi kaybedip bir böcek gibi ön cama yapıştım. Acıyla yüzüm buruştu. Camdan fırlayıp ölmüştüm galiba?

Etraftan gelen davul zurna sesi kesilirken gözlerimi şüpheyle açıp etrafta gezdirmeye başladım.

Şuan kıyamet yeri kadar adam ağızlarını bir karış açmış bana bakıyordu. Burası...düğün yeri değil miydi? Benim kaçtığım düğün yeri!

Gözlerimi kocaman açıp ölü balık taklidi yapmaya başladığımda ne yaptığımı bilmiyor, sadece öylece duruyordum. Belki biraz daha yanağım cama yapışmış vaziyette kalırsam öldü falan sanarlardı.

Kolumdaki çekişle ilişkilerine farklı bir boyuttan bakmaya başlayan yanağım ve cam ayrıldı.

"Özürlü! Elimi kopardın gerizekalı!" diye bağırdığında içimde kalan son sabır taneleri uçup gitmiş, tek bir mantıklı yanım kalmamıştı, ellerimi kaldırıp boynuna yapıştım.

"Sensin özürlü,beni kaçırman gerekiyordu düğüne geri getirmen değil! Aptal!" beni eliyle geri savurduğunda sırtım koltukla buluştu. Gözlerini ısırdığım yerde gezdirip yüzünü buruşturarak elini iki yana salladı.

"Sen cidden deliymişsin." diye mırıldandı sanki kendi kendine konuşur gibi, kravatını çekiştirerek gömleğinin yakalarını açtı.

Şimdi yüzüne pençelerimi geçirip delinin kim olduğunu gösterecektim bizzat ama etrafta bizi izleyen onca adam vardı ve ben şuan utancımdan yerin yedi kat dibine girmekle meşguldum. Bildiğin beni tekrar buraya getirmişti! Kesinlikle damadın tanıdığıydı bu mal. Şimdi salya sümük ağlayacaktım. Bula bula damadın tanıdığını mı bulmuştum yani?

Koltukta geri yaslanıp koltuğun içinde kaybolmak ister gibi kendimi koltuğa bastırdım. Ölüp gitmek istiyordum, burada boğulmak istiyordum. Hırsla inledim! Bir insanda tırnağı kadarda mı şans olmaz ya?!

Kapı açılıp içeri babamın sesi dolduğunda damarlarıma akın eden bilindik hissin tüm tüylerimi diken diken ettiğini hissettim. Şimdi ne olacaktı? Sakın yine...

Babam "Hoşgeldin damat beyoğlum." dediğinde olayı idrak edemeyerek gözlerimi kıstım.  Babamın damat beyoğlusu da kimdi?

Ne! Bu oğlan damadın tanıdığı değilde damat mıydı? Aklıma dank ettiğinde yerimde sıçradım ama dilimi yutmuş olduğumdan konuşamıyordum. Ağzımı araladım nefes dilenir gibi. Taş yok muydu taş! Bu arabaya binen beynimi ezecektim.

Sapık oğlan"Hoşbuldum!" diye dişlerinin arasından tısladığında nefesim boğazımı tırmaladı. yakasını düzelterek göz ucuyla bana baktı. Hala ısırdığım elini ovuşturuyordu. "Buz yok mu?" diye mırıldandığında yengem onu duymamış olsa gerek konuya atılıp konuştu.

"Gelinimiz içerde,gözleri yollarda kaldı." zaten başıma örülen bu çoraba yengem ve babam tek tek ilmekleri geçirerek yardım etmişlerdi. Bunların hepsi ikisinin suçuydu.

Kağan başını bana çevirip gözlerini açarak üstümü başımı süzdü ve sertçe soludu. "Gelininiz içerdeyse bu kim?" çenesiyle beni işaret ettiğinde üç çift göz eğilmiş bana bakmaya başlamıştı. Ne yapacağımı bilemez halde göğsümü havalandıran nefesler almaya devam ettim. Babamın gözlerine kayan gözlerim korkuyla geri kaçtı.
Kağan arabadan inip bu kez daha sert ve duygusuz sesiyle konuştu. "El kadar kıza sahip çıkamıyorsunuz yollardan topluyoruz, ya ben değilde başkasının arabasına binse ne olurdu haberiniz varmı!" gözlerim şaşkınlıkla açılıp arabadan inen ve babamın karşısına dikilen Kağan'ı bulduğunda istemsizce yutkundum. Beni arabaya almamak için onca şey yaptıktan sonra şimdide gelmiş onlara hesap soruyordu, öyle mi?

Babam ona karşı tek kelime edemezken, Kağan babamın gözlerine en soğuğundan bir bakış atıp yengeme döndü ve ısırdığım elindeki kızarıklığı gösterdi. "Buz getirin dedim,anlamadınız mı!"

***
Oh be dünya varmış. Şimdi ne olur sizce?

En azından oy ver ve okuduğunu, orada olduğunu bileyim sevgili okuyucu.

Güldüyseniz ne mutlu bana:)))

CAN ERİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin