Meraba biz geldik:D
Size Kağan'ında anlatımının olduğu bir bölüm getirdim:) Kağan'dan gelen ilk parçamız hayırlı olsun.
*
•••*Nehir Gündoğdu'dan*
Tüm kadehler sen,
Kırılıp düşen ben...Yatakta duran telefonumun ekranı bilmem kaçıncı kez aydınlanıp ekranda "Kağan" ismi belirdiğinde içimdeki yangın katbekat artarak beni yakmaya devam ediyordu.
Kavga etmiştik. Zaten sürekli kavga ederdik ama bu kavgamız diğerlerinden çok farklıydı... Herkesin içinde kardeşine kafa atacak kadar gözü dönmüştü ve benim pamuklara sardığım prensimin kalesi yine prensim tarafından yıkılmıştı.
Onu tanıyamıyordum. Gerçekten, kimdi Kağan Ertürk?
Hastayken karanlıktan korkarak 'yanımda kal' diyen sokağa terkedilmiş minik bir kedi yavrusumu?
Yoksa son derece tehlikeli saklı bir kutumu?
Bir anda pamuklar ülkesi kesilen yüreği hiç beklemediğim bir anda taşlara esir düşebiliyordu. Sonra ona ait kurduğum tüm hayaller kıyıya vuran suların altında kalıyordu.
Ondan asla korkmuyordum. Eskiden, evet korkmuştum. Ama biliyordum ki kalbi taş kesilsede benim iyi olmamı isterdi. Güveniyordum ona ben.
Şirkette kardeşine kafa atmasından sonra yanına Ebru gelip korkuyla boynuna sarılırken ben aynı stabil yüz ifademle onların sarılmalarını izlemiş, tek ses edememiştim.
Bu muydu yani? Benim kırdığım parçalarını hep başkalarına mı toplatacaktı? Neden banada onu toplamam için bir fırsat vermiyordu sanki? Fazla mı beceriksizdim? Hazla mı gerçekçiydim?
"Daha ne kadar açmayacaksın acaba?"
Kemirdiğim tırnağıma ağzımda eziyet etmeyi bırakıp başımı sesin kaynağına yönlendirdim. Gözlerim Şeyma'yı bulduğunda omuzunu kapının pervazına yaslamış umutsuz gözlerle bana bakıyordu. Teyzesini uyutup yanıma gelecekti, demek ki teyzesi uyumuştu.
Elimi saçlarıma daldırarak genzimi tırmalayan bir nefes bahşettim sessiz evin soğuk havasına. "O aramaktan bıkana kadar." diye homurdandım hoşnutsuz bir sesle.
İçimde kasırgalar oluyor, zelzeleler her yeri yıkıyordu sanki. Omzunu oynatıp dudağını kıvırttı ve yüzüme bakmaya devam etti.
Dudaklarını birbirine bastırıp hoflayarak omuzunu pervazdan çekti ve eskimiş kapıyı yavaşça kapattı. Ardından iki adımla dibimde durup önümde diz çöktü. Ellerimizi birleştirdiğinde sessiz bir teslim oluş sergiledim karşısında. Onun karşısında infaz edilecek bir suçlu gibi hayattan bıkmış tavır alıyordum.
Elimi parmaklarıyla okşayarak kahverengi gözlerini mavi gözlerime odakladı ve masum bir ifadeyle konuştu.
"Sen onu seviyor musun?"
"Kimi?" dedim gözlerimi tavana kaçırıp bilmezden gelerek.
"Kağan denen herifi. Hani senin kocan olan, sürekli eşek gibi anıran?"
Son söylediğinin dudağımı kıvırtmasına izin vermeden genzimi temizleyerek gözlerimi önümdeki beklentili gözlere diktim.
Konuşamadım. Gerçekten söz konusu hislerim olduğunda konuşamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN ERİĞİ
Humor"Can Eriği kadar seviyorum onu. Hani çocukken bahçelerden tırtıkladığımız yeşil yeşil erikler vardı ya. İşte onlar kadar." •...