Bir aydan kısa bir sürede yapılan oyun alanının açılışını yapıp vakit kaybetmeden GBM'ye geçen Mavris, rahat koltuğunda oturmuş kendisini izlerken huzursuzdu, General. Zaten şu odada kim rahat bir şekilde oturuyordu, ki. Siyah saçları, kırmızı gözleri ile şüphesiz bir şeytandı, bu adam. Beyaz teni ne kadar kusursuz ise kalbi ve zihni o kadar nasırlıydı. Hoş. Kendisinin de ondan altta kalır yanı yoktu.
"Asperatus neden gelmedi?"
Düşünceleri başını alıp giderken soru sorma terbiyesizliğinde bulunan Garould'a ters ters baktığında, Mavris onu şaşırtarak sivri dişlerinin arasından bu seviyesiz adama cevap verdi. "Böylesine basit kurgulanmış bir etaba gelip de canını sıkmak istemedi." İmasını sezen General yerin dibine girip çıkmıştı. O kadar söylemişti, işe yaramaz Hector'a. Özrünü beyan edeceği sırada eli ile durdurdu onu, Mavris.
"Başlasın artık," dediğinde, tüm komutanlar harekete geçmiş her bir yandan işlerine koyulmuşlardı. Makineleri çalıştıran Amelia, ekranlardaki kara ormanı gördüğünde nefesini tuttu. 6 koca ekranda da etaplar ve girişler mevcuttu. Halbuki en dehşet şekilde kurgulamışlardı. Bu adam nasıl birisiydi anlamıyordu. Diğer yöneticilerin ekşi suratlarını gördüğünde daha hızlı olarak işini halletti ve yerine geçti. Bembeyaz odaya vuran kızıllığa gözlerini çevirdiğinde dökülecek kanları zihninde şimdiden canlandırıyordu.
***
Oyuncu ve öğrenciler, tıpkı diğer gruplar gibi Ruh'un üzerinden indikten sonra, devasa geçidin tam önünde durmuşlardı. Oyuncu, Ruh'un kanatlarını okşayıp kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra yalancı asperatus, ikiletmeden diğer kuşların yanına yönelmiş ve yeniden uçuşa geçmişti. Güçlü bir çığlık sesi ile göğe yükselip gözden kaybolduklarında başını arkaya çevirdi ve etrafı izlemeye koyuldu, Oyuncu.
Oldukça sisli bir alana iniş yapmışlardı ve karşılarında yapay bir dünya bulunuyordu. Kuru arazinin tam ortasındaydı, oyun alanı. Yeşil dumanların ve küf kokusunun hüküm sürdüğü bu bölgede nefes almak oldukça güçtü. Yerdeki ufak tefek çukurların içinden görünen siyah, yoğun sıvı arada kaynayarak yüzeye yükseliyor ve oldukça yavaş hareketlerle etrafa dağılıyordu. Minik yarasalar geçidin etrafını çevreleyip ortalığı duman ederken mavi geçidin tepesine konup saniye geçmeden yeniden uçuyorlardı. Bakışları yarasaların konduğu geçitte durdu ve devasa girişi incelemeye başladı. Bir kuşun gagasını andıran girişin tepesinde kırmızı bir çift göz zihnine kazınmıştı. Kaşları çatık olan kuş, şüphesiz Asperatus'un heykeliydi. Oyulmuş taşlarla yapılmış tüyler o kadar gerçekçi duruyordu ki nefesini tuttu, genç adam. Başını indirip kendisi gibi geçidi izleyen öğrencilere döndü.
"İçerisi bin bir türlü tehlike ile dolu. Önemli olan güçlü olmak değil, önemli olan canavarlara ne kadar sert vurduğunuz da değil. Önemli olan... Zekanız. Neye, ne zaman karşılık vereceğinizi iyi hesaplayın ve o şekilde harekete geçin."
Elleri ile çenesini ovan Oyuncu kurbanların yüzüne teker teker baktı. Devam etti.
"Korku, hayallerinizi öldürür. Korku, cesaretinizi kırar. Umudunuzu tüketir. Sizi öldürür. Korku, yapabileceğinize inandığınız her şeyi yok eder. İnancınızı çökertir." Nefes aldı. "Yenik düşmeyin. İnsan ruhunu her ne kadar kınasam da, değişmeyen bir gerçek var. O güçlü ve korku, gücünü emiyor. Orada ne yaşarsanız yaşayın... Korkuya karşı, asla pes etmeyin!"
Bir baş hareketinden sonra kimlik kartlarını çıkarmakla uğraşan gençlerden, içeriye girmeden evvel konuşan Ian olmuştu. "Siz nerede olacaksınız?" Bir yandan kemerinde bulunan gözlere patlayıcıları yerleştiriyor, bir yandan da konuşuyordu. Cebinden çıkardığı eğitmen kartını diğer eğitmenler gibi geçide geçireceği sırada, düz bir seste "Mavris'in yanında." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asperatus Nevm ✓
Science Fiction2020 WATTY SCIENCE FICTION KAZANANI! Sıcak onu kanatları arasına alana kadar, ölüm hep soğuktu. Aldığımız derece #1 in SciFi