Mehir, üzerine bulaşan yumuşak şeylere bakmamaya çalışsa da her yerinden gelen o yoğun koku bulantısını gizleyemiyordu. Bir yandan ağacın sivri dallarından çıkmaya çalışırken diğer yandan ayağını kurtarma çabası içindeydi. Bir gayret, asıldı dizine ve çekerken boğazından güçlü bir inilti döküldü.
Dişlerini sıkarak başını geriye attı ve nefesini düzenledi. Gözlerinden aşağı akan yaşlar iradesini aşmıştı. Kendinden izinsiz bocalayan nidalar boğazından koparken bir kez daha sıktı dişini. Bacağına tutundu ve tüm hücrelerinin hissizleşmesini saniye saniye izledi.
Kendini kasmayı bırakıp derin derin nefes aldı ve buğulu gözlerini ağır hareketlerle aşağı kaydırdı. Elleri ile titremeye başlayan dizlerini tutarken az önceki canavarın duyumsadığı çığlıklarını umursamamaya çalışıyordu. Zorlukla yutkundu ve gözlerini iki dalın arasına sıkışmış bacağına dikti. Yaşların, başını eğmesiyle siyah pantolonuna dökülmesi bir olmuştu. Nefesini tuttu yeniden ve gözlerini biraz daha aşağı çekti. Gördükleri ise bacağının çekilmesine yol açmıştı.
"Lanet olsun!" diyerek inledi. Artık ağlamasını durduramıyordu. Kendi kanına karışan çürük kan kokusu şu an önemli değildi. Korku da önemli değildi! Bulunduğu yeri kale de almıyordu. Tek düşündüğü, baldırına saplanan sivri daldı.
Dişlerini sıkmasından dolayı, kasılan ve acıyan çenesini araladı. Yuttuğu nefesini dışarı verdiğinde derin derin soluklanıyordu. Bir şeyler yapması gerekti. Onu buradan çıkarabilecek her hangi bir şey... İki dalın arasından çıkmaya çalışırsa derisi yırtılırdı. Bu halde iken çıkmaya çalışırsa dizini kaybedebilirdi. İlk işi şu dal parçasından kurtulmaktı.
Göz ucuyla başını kaldırdı ve etrafta bakışlarını dolaştırdı. Uzaktan görülen organlar, yakınındakinin milyonda biri bile etmezdi. Kim olduğunu bilmediği canlıların uzuvlarına varana kadar bütün deriler, çevresini kaplamıştı. Dizinin hemen yanında üç adet kanlanmış, damar damar göz vardı. Koluna yaslanan yeşermiş bağırsağı, kafasını çevirmeden parmakları ile itekledi. Saçlarına bulaşan kanın yüzüne akışını, gözlerine ve oradan da dudaklarına doğru süzülüşünü hissediyordu. Dudağının kenarına bulaşan kanı sağ kolu ile sildi fakat kolundaki kan ağzının içine kaçınca daha fazla dayanamayarak başını sol tarafına atıp içinde olan her şeyi çıkardı.
"Kahretsin!" Bir yandan çıkaramadıklarına öğürüyor, diğer yandan da midesinin bu kadar boş olmasına lanet okuyordu. Öyle bir vaziyetteydi ki, neredeyse kan kusacaktı. Gözünden akan tuzlu yaşlar, çürük kana tutunuyor ve ağzının içine giriyordu.
Sakin olmaya çalışarak bir şeyler düşündü. Etrafa bakmak yoktu. Zaten hiçbir yeri göremiyordu. Kesilen sesler ise ürkmesi için zaman kollamaya çalışmaktan bitap düşmüştü.
Aklına gelenleri uzaklaştırırken kanlı elini kemerine attı. Zor olsa da hançeri çıkardı. Yeni bilenmiş bıçağı hızlı bir şekilde dala yaklaştırdı ve kesmeye koyuldu. İğrenmek yoktu! Dizine saplanan dalın her kıpırdanışında acı içinde kıvrılıyordu fakat son şansını da sırf acı çekiyorum diye, elinin tersi ile itecek değildi.
Nihayetinde, sivri dal ve dizleri arasındaki bağlantıyı kopardı. Bacağına saplanan dalı tutarak yavaş yavaş baldırından çekerken nefesini tutmuştu. Etinden kayan parça canından can alıyordu sanki. Birbirine çarpan dişleri, dilini bulduğunda nefesini bir anda dışına verdi ve o anda hızla parçayı dizinden çekti. Parçanın dizinden çıkması ile taze kanın dışarı fışkırması bir olmuştu.
Alnından akan terler kahküllerine rota belirlemişti. Burnuna doğru süzülen kan, ter ve göz yaşı tenini mahvetmişti. Elinde kalan hançeri kemerine koyarken aklındakileri geçiştirdi ve kırbacını aramaya başladı. Tek dizine asılarak doğruldu ve önündeki dalı gözünün önünden çekerek karşısındaki ağaca asılı olan kırbacı eline aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asperatus Nevm ✓
Science Fiction2020 WATTY SCIENCE FICTION KAZANANI! Sıcak onu kanatları arasına alana kadar, ölüm hep soğuktu. Aldığımız derece #1 in SciFi