"Kira?"
Genç kızın bakışları kendi gözlerine çevrildiğinde ifadesizdi.
"Dünya hiçbir zaman pamuktan bir şeker olmadı. Hiçbir zaman görebileceğin en parlak yer de değildi. Burası sandığından daha acımasız ve daha kötü bir yer. Ne yaptığınız, ne düşündüğünüz dünyanın umurunda bile değil. Her zaman sizi yerden yere vurur. Çoğu zaman çelme takar ve bir kez olsun arkasına bakmaz."
Bir adım daha ilerleyip Ian'ın yanına geldi. Sakin bakışları, karşısında endişe içinde dikilen yaverini bulduğunda, duruşunu bozan Ian'nın yutkunmasına sebep olmuştu.
"Sen Ian? Hayat sana her vurduğunda kaçacak mısın? Düştüğün zaman illa birinin elinden tutması mı lazım? Kusura bakma aslanım ama senden başka kimse senin elini tutmayacak. Canın yandığında kalkmasını bileceksin. Her tokatta bir şeyler öğreneceksin. Çünkü sen kalkmazsan, hayat seni biraz daha dibe itecek."
Uzaklaşsa da fazla geriye gitmedi. Sert bakışları, her bir gencin üzerinde geziniyordu. Elini kaldırdı ve Mehir'in hemen yanında duran kızı işaret etti. Gelişi güzel salladığı eli inerken konuşmaya devam ediyordu.
"Acı geçicidir, Hannah. Bir tokadın getirdiği ağrı belki aylar sürer, belki haftalar, belki yıllar... Ama geçer. Sen öğrendikçe, sen savaşmasını bildikçe geçer. Acı mı çektin?! Çok mu canın yandı?! Kalk ayağa! Bin kere mi vurdular?! Umursama! Her şey bir gün bitecek. Bitecek ve yerini bambaşka bir duygu alacak!"
Son anlara doğru ayarlayamadığı sesi, kardeşine yönelmeden en ağır şekilde sarf etti sözcüklerini. Belki can yakardı, belki kırardı ama gerçek... İşte gerçek, kişinin yüzüne çarpmadıkça bir şeyleri anlamakta güçlük çekiyordu.
"Ya sen? Ölmekten mi korkuyorsun? Ya da sevdiklerinin ölmesinden? Yüzüme bak, Nolan! Değişim kendinde başlar, demiştim. Kendin adam olamayı öğrenemeden dünyayı değiştirmek ne haddine! Kaç kez canın yandı, senin? Kaç kez vurdu dünya yüzüne?! Yandın mı ha?! Yanmadan nasıl parlayacaksın? Parlamadan dünyayı avucunun içine nasıl alacaksın?!"
Mavi gözlerinde harlanan öfke ile nefes aldı ve İsimsizin yanındaki pencereye doğru birkaç adım atarak hava almaya çalıştı. Hareketleri durduğunda yeniden önünü döndü ve Nolan'ın yanındaki Doris'i göz hapsine aldı.
"İstiyorsun. Bir adım bile atmaktan korktuğun halde istiyorsun. Onca kişinin arasından seçiliyorsun da. Ama yaptığın bir hata... İşte o ufacık hata, seni mahvediyor. Burada yüzlerce genç var, Doris. Sırf başkalarının ağız kokusunu çekmemek için savaşan, her şeyini ortaya koyan insanlar var. Senin elinle teptiğin hayatı yaşamak için ölenler var!"
Mavi gözlerindeki öfke ile Hannah'ın yanındaki Arden'e döndü, konuşması. Duygusuz'un ikazını ya duymamıştı ya da aldırmazlık ediyordu.
"Işık nerede, kimin omuzunda? Ölüm yakın. Korku başladı. Kaybetmekten kimler korkar biliyor musun, Arden? Bilmiyorsun. Çünkü sen korkmuyorsun. Sen çaresizsin. Sen, duyguları ile hareket eden zavallının tekisin! Çaresizlik, içinde can bulan korkunu besliyor. Kaçmak, korkaklara mahsustur aptal herif! Hadi kaç! O kapıdan çıktığın anda daha kötü bir duygu kaplayacak içini. Pişman olacaksın ve hayat sana gülerken sen yine çaresizce susacaksın!"
Arden'den çekilen öfkeli sesi Mehir'i buldu. Bağırmıyordu ama üstüne basa basa kurduğu cümleler fazlası ile can yakıyordu. Her ne kadar genç kıza hitaben konuşmasa da, sözüm ona sen anla, konuşmasıydı bu.
"Zaman, teknoloji, düşman. Vahşetin, korkunun, savaşın, iğrenç eğlencelerin hüküm sürdüğü bir dünya. Masum ve hiçbir şeyden haberi olmayan binlerce insan. Kanlı bir olay örgüsü. Muhteşem bir kurgu. Burası, geleceğin insanının hayal edemeyeceği kadar dahiyane distopya. Burası, Asperatus! Burası, tehlikeli bir roman! Sizler, bu romanın içindeki en rezil yerdesiniz ve yazar, olması gerektiği gibi yaşamınızı şekillendiriyor. Acıma yok! Merhamet yok! Vicdan yok! Doğarken biçildi kaderiniz. Mutlu bir sonunuz yok!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asperatus Nevm ✓
Science Fiction2020 WATTY SCIENCE FICTION KAZANANI! Sıcak onu kanatları arasına alana kadar, ölüm hep soğuktu. Aldığımız derece #1 in SciFi