Olayların üzerinden tamı tamına bir hafta geçmesine rağmen, yaşanan kaosu hiç kimse atlatamamıştı. Tutundukları dal, o kadar naifti ki üstlerine binen yükte paramparça olmuştu. Geriye sadece düşüşün etkisi ile yara almış, ufak bir kesim kalmıştı. Kimisi suskun kimisi durgun kimisi ise hareket edemeyecek kadar yorgundu.
Tabağındaki yemekle oynayan Mehir, beynindeki boşlukta yeniden yalnızlığına çekilmişti. Yüzünde beliren mimikler, nadir görülen duygular, hepsi bir anda yok olmuştu. Suskun ve umursamazdı yine. Belki gereğinden fazlaydı bu sefer ki. Her şeyden bıkmış ve yok olmayı diler gibiydi. Tanrının bir an önce canını almasını istiyordu ama gerçekleşmeyeceğini de biliyordu.
Bu onun lanetiydi.
"Açlıktan öleceksin."
Doris'in tedirgin sesi masadaki herkesin dikkatini çekmişti ama Mehir, başını kaldırmama konusunda tam bir ustaydı. Yüzünü düşürdü Doris. Sarı saçlarının aydınlattığı bal rengi gözleri, tarif edemeyeceği bir duygu ile bakıyordu, Mehir'e.
"Keşke," dedi Mehir.
Sesine yansıyan bariz acı ile mırıldandığında tepsiyi yerine koyma zahmetine bile girişmeden masadan kalkarak uzaklaştı. Arkasından bakakalan arkadaşları tek kelime edememişti. Mehir'deki soğukluk tüm grubu etkilemişti çünkü. Kimse ile tek kelime etmeyen, ağzını bıçak açmayan kız, Arden öldüğünde öyle bir bağırmıştı ki yıkık dökük oyun alanının ortasına bir alev topu misali düşmüştü. Kendisi yanarken, çevresini de yakmıştı. O haykırış, yeni susuşların ilk cümlesi olmuştu.
"Ben bir bakayım."
Ayağa kalkmakta olan Hannah'ı, Nolan'ın sert sesi durdurdu.
"Otur."
Kolları masada kalan genç kız, sinirle gülümseyerek başını yana çevirdi. Alay dolu bir nefesi koy verdiğinde gözlerini kıstı. Ellerini dudakların yanında gezdirip yeniden masaya koyduğunda öfkeli gözleri yemeğini yiyen Nolan'daydı.
"Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun? Arkadaşı değil miydin onun?"
Nefes aldı ve öfkesinin geçmesini diledi. Sesi az öncekine nazaran daha uysal çıktığında devam etti, konuşmasına.
"O kötü, Nolan. Her gece birileri ile sessizce konuşuyor ve bunun Arden olduğuna adım kadar eminim. Kafayı sıyırmak üzere. Şu anda konuşmaya gidiyor ve sen yine umursamıyorsun! Bunu göremeyecek kadar kör müsün, ha? Gözümüzün önünde eriyor."
"Her zamanki hali," dedi Nolan. Başını kaldırmamak için direniyordu. Kaldırsa maskesi düşecekti.
"Sen cidden. Tanrım!"
Elindeki çatalı, tabağın üzerine bırakarak Mehir'in arkasından dışarı çıktı. Genç kızın sinirli gidişine bakakalan Doris ve Kira, Nolan'ın yüzüne öfke içinde bakarak yemekhaneyi terk etti. Geriye sadece Ian ve derin düşüncelerde dolanan Nolan kalmıştı. Suskunluk hüküm sürerken bir süre ikisi de konuşmadan önlerindeki tabağa baktılar. Söylenecek çok şey vardı ama konuşulsa can yakardı. Bir süre daha öylece kalan Ian, başını kaldırıp arkadaşına hüzünle baktı ve tek kelime etmeden odaya çıktı.
Koca masada yalnız kalan genç adam, dudaklarını birbiri ile dövüp nefesini tuttu. Boğazına takılan ekmek parçasını zorlukla yutkunduktan sonra elindeki kaşığı bırakıp ellerini yavaşça saçlarına geçirdi ve dirseklerini masaya dayadı. Eğdiği başı, kasılan çenesi, dolan gözlerine inat sustu. Gırtlağına takılan nefes, genzindeki acı tat, yüreğine oturan yumrunun yanında koca bir hiçti. Dişlerini sıkıp nefes almaya çalıştığında, intihara meyilli bir damla, metalik masaya düşerek tok bir ses çıkardı. Nefes almaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asperatus Nevm ✓
Science Fiction2020 WATTY SCIENCE FICTION KAZANANI! Sıcak onu kanatları arasına alana kadar, ölüm hep soğuktu. Aldığımız derece #1 in SciFi