Kira, sırtını buz gibi yerden kaldırmaya çalışırken ağzından isyan dolu bir homurtu çıkarmıştı. O kadar soğuktu ki yüzü bile yanarak üşüyordu. Başı hafif ileri çekilmiş ancak boynuna nüfus eden acıdan ötürü söylenerek yumruklarını yumuşacık karlara geçirmişti. Gözlerini kamaştıran güneş ışığı mıydı, yoksa bembeyaz kar yığını mıydı, emin değildi. Tek bildiği, buzdan bir cennete düştüğüydü. Bir ara, ölüp ölmediğini bile sorguladı, beyninin içinde ürettiği kuramlarla.
"Ayağım!"
Uzaklardan gelen sesi tanıması uzun sürmedi. Bu ses, Doris'ten başkasına ait değildi. Arkadaşının acı dolu sesine, başını bile çeviremiyordu çünkü düştüğü kar yığını en az yirmi metreydi. Yerinde sızlanırken içten içe o garip kıza ve hain Ceyhun'a sövüp durdu. Bu halde olmalarının tek sorumlusu onlardı. Yine de aklındakileri bir kenara atıp Doris'e doğru güven verici bir sesle bağırdı.
"Yanına gelmeye çalışacağım! Kımıldama!"
Acıyan boynunu, yumruklarını sıkıp sakinleştirirken tüm gücü ile kendini yukarı çekti ve o an sırtından gelen çatırtı ile sesli bir lanet savurdu. Doris ise susmak bilmeden söyleniyordu.
"Zaten kıpırdayamıyorum!" Alay dolu söylentisine sızlama eşlik etti. "Öldük değil mi? Öldük. Ah, Tanrım. Neden Hannah'ın şom ağzının bedelini hep ben ödüyorum?"
"Kapa çeneni, Doris. Sus ve diğerleri nerede onu düşün!"
Ayağını kar yığının içinden çekmeye çalışan kız, dişleri titrerken hışımla Kira'ya çevirdi başını. Daha doğrusu önünü kesen kar yığınına çünkü şu an görebildiği tek şey oydu.
"Öldük diyorum! Öldük! Sen hala diğerleri diyorsun!"
Endişesi had safhaya çıkarken bundan sonra nereye götürüleceğini düşünüyordu. Bir de tanrının huzuruna çıkarken söyleyeceklerini. Belki de birazdan iki tane zebani gelip kendisini cehenneme doğru sürükleyecekti. Durdu ve düşündü. Bu zamana kadar kaç tane günah işlemiş olabilirdi ki?
Kira gözlerini devirirken en sonunda başını kaldırabilmişti. Gözlerini kamaştıran ışığa inat uyuşukluktan hareket ettiremediği ellerini birbirine vurarak karları temizledi. Bütün bedeni soğuktan sızlarken bunları yapabilmek ne de zordu. Yine de var gücü ile ayağa kalktı ve üstünü de gelişigüzel çırptı. Ardından etraftaki loşlukta gezdirdi gözlerini. Bulundukları yer kara ormanı andırıyordu ancak kara orman olamayacak kadar da ruhani değildi.
Uzakta bir yerlerde, tepesinde dumanlar yükselen eve benzer bir şey görmüştü ancak pek çıkaramamıştı. Gözlerini kısarak daha dikkatli incelendiğinde, çatısında üst üste yığılı kamışlar ve kamışların üzerini örten kar yığını dikkatini çekti ve o an, bunun bir ev olduğu kanısını kendince doğruladı. Taştan yapılmış evin, belirli köşelerinde ahşaptan şeritler mevcuttu. Tepesinde tüten tatlı bir duman vardı ve ağır ağır gökyüzüne süzülüyordu. O kadar doğal bir görüntüydü ki, bir an için geçmişe gidip gitmediğini bile düşündü. Çünkü bu yapı resmen 'Ben orta çağa aitim!' diye bağırıyordu.
Kafasını salladı ve o an aklına, ayağıyla cebelleşen Doris geldi. Apar topar arkasına dönüp arkadaşına doğru yürürken Doris'e elini uzatan İsimsiz'in görüntüsü ile olduğu yerde kalmıştı. Başı biraz daha ileri giderken diğerlerini de görmesi uzun sürmedi. Sevinse mi kızsa mı bilmiyordu ancak yine huysuzluğu ağır bastı ve söylenerek Ceyhun'un yanına doğru yöneldi. Öfke dolu adımlarla, kardan dolayı ağır ağır ilerlerken kolundan çekilmesi bir oldu. Başını çevirip kendisini tutan Ian'a baktığında kolunu sinirle kurtardı ve "Bırak kolumu." Dedi. "Önce şu gereksize haddini bildirmeliyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asperatus Nevm ✓
Science Fiction2020 WATTY SCIENCE FICTION KAZANANI! Sıcak onu kanatları arasına alana kadar, ölüm hep soğuktu. Aldığımız derece #1 in SciFi