-Şömineye yaklaşmadınız mı?
T:Ahhh doğru doğru şimdi hatırladım. Geçen gün çok üşümüş ve şömineyi yakmıştım. Sanırım söndürmeyi becerememişim hahaha aptal kafam, neyse ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim, bir şey olursa size haber veririm hoşça kalın
Memur beye belli etmemeye çalıştım, ama kesin olduğum bir şey vardı O da evimi bir başkası yakmıştı. Ama kimdi? kim böyle bir şeyi yapabilirdi ki? Aklım almıyor.
Düşmanım da yok ki benim ...
Acaba Alex mi yaptı? Hayır böyle bir şey mümkün değil. Alex yapmaz öyle şeyler. Her ne olursa olsun evim kazara yanmamıştı. Bunu birisi yapmıştı. Benim de kimin yaptığını bulana kadar uyumaya niyetim yoktu.
Günlerden cumartesi ve hava benim en sevdiğim renk duman grisi rengindeydi. Pek çok insan için bu tuhaf gelebilir ama nedense ben bu renkte huzuru buluyorum. Ne zaman böyle bir havayla karşılaşsam elimde çayım eksik olmazdı. Çay içme alışkanlığımı da Türkiye'ye tatile gittiğim zaman kazanmıştım. Orada ki insanlar genellikle siyah çay adını verdikleri çayı içiyorlardı ve neden bilmiyorum ama bu çay insana gerçekten de huzur veriyor. Bana sorarsanız Starbucks mı? Siyah çay mı? diye hemen siyah çayı seçerim, çünkü siyah çay yalnızlığa iyi geliyordu ve bende siyah çayın bu özelliğini seviyordum.
Ayrıca düşünmeme de yardımcı oluyordu ve şu anda benim de en çok ihtiyacım olan şey düşünmekti. Evimin yanmasına sebep olan kişi kimdi? Neden böyle bir şey yapmıştı? Amacı neydi? Beni öldürmek istemediği belliydi, çünkü beni öldürmek isteseydi bunu yapardı ama o evimi yakmayı seçti. Bulacaktım. Evet ne olursa olsun kimin yaptığını bulacaktım.
Derin düşüncelere dalmışken içeri Sebastian girdi. Kahvaltı tabağımı aldı bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu. Bende biraz temiz hava almak istediğimi ve bana eşlik etmesini rica ettim. Çünkü bu koca sarayda bahçeyi dolaşırsam kaybolabilirdim. Sebastian'da başıyla onayladı ve birlikte yürüyüşe çıktık. Bahçeyi dolaştık. Bahçenin her tarafı beyaz ve mavi güllerle kaplıydı ve nedense başka renk yoktu. Bunun bir anlamı mı vardı? Oldukça merak etmiştim. Derin bir nefes aldım ve dudaklarımı aralayarak Sebastian'a
T:Sebastian ....
S:Vettel. Bay Ted. Sebastian Vettel
T:Söylesene Sebastian. Neden bu güller beyaz ve mavi? Neden başka bir renk değil?
S:Çünkü genç efendimiz böyle istedi efendim. Genç efendimizin dediğine göre beyaz gül: Saf ve temizliği, mavi gül ise: Sonsuz aşkı simge edermiş. Bu yüzden de bu iki renk efendimiz için çok önemli.
''Vay canına'' Aklımdan geçirebildiğim tek söz buydu. Çünkü ben bu anlama geldiklerini bilmiyordum. Bana göre sadece çiçekti. Meğer çiçek bile olsalar içlerinde derin bir anlam varmış. Bense bir kez daha yerin dibine girmek istemiştim. Çünkü bu benim bilmediğim bir şeydi ve bu beni oldukça utandırmıştı. Sebastian Vettel'e belli etmeden hmm dedim ve birlikte yürümeye devam ettik.
O sırada büyük demir kapılar açıldı ve içeriye siyah görkemli bir araba geldi. Modelini bilmiyordum. Nedendir bilmem, fakat erkek olmama rağmen arabalar ilgimi çekmezdi. Sanırım spor bir araba olmalıydı. Arabadan David çıktı ve bana doğru yürümeye başladı. Bana yaklaştı ve
D:İyi görünüyorsun. Dün gece sana yaptıklarımdan sonra yürüyecek halin kalmaz sanıyordum (şeytani gülümseme)
Kahretsin ne diyordu bu böyle? Hem de Sebastian'ın yanında. Lanet olsun. Çok utandım nasıl bakacağım şimdi ben bir daha Sebastian'ın yüzüne? Yüzüm kırmızının envai çeşit tonlarına girerken, David'in karnına dirseğimle sertçe vurdum. Vuruşum onu hiç etkilememiş gibiydi. Şeytani gülümsemesini yapmaya devam ediyordu.
Sebastian ise bu sırada akşam yemeğini hazırlamak için izin istedi ve yanımızdan ayrıldı .
David'le ben bahçede yalnız kalmıştık. David bahçeden bir tane mavi gül (sonsuz aşk simgesi) kopardı. Mavi gülü öptü ve bana doğru yaklaşarak mavi gülü kulağımın arkasından geçirdi sonra da dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Derin bir nefes alan David As, gözlerini gözlerimden ayırmadan dudaklarını araladı ve
D:Ben geldim sevgilim (şeytani gülümseme)
T:Ho hoşşşgeldinn (yutkunur)
D:Hoş buldum.
Elimden tuttu ve birlikte içeriye girdik. Sebastian çoktan sofrayı hazırlamıştı, birlikte yemek yedik. Sebastian sofrayı toplarken David Sebastian'ın eline bakıyordu ve Sebastian'a
D:Sebastian? Sağ serçe parmağına taktığın, yeşil renkli zümrüt taşlı bir yüzüğün vardı. Ona ne oldu?
Sebastian neden bilmiyorum ama böyle bir soru karşısında şaşırıp kalmıştı. Yutkundu ve boğazını temizledi. Sonra da David'e dönüp
S:Sanırım kaybetmiş olmalıyım efendim.
D:Öyle mi? Üzüldüm o senin aile yadigarın değil miydi?
S:Evet efendim ama yapacak bir şey yok. Benim hatam ve hatamın bedelini ödemeliyim.
D:Anladım. Umarım en kısa zamanda bulursun.
dedi ve Sebastian'da başıyla onaylayarak aramızdan ayrıldı. David elimi tuttu ve birlikte yatak odasına gittik. David önce sıcak bir duş aldı ve sonra da bornozuyla odaya girdi. Onu öyle görünce dün yaşadıklarımız aklıma geldi ve ister istemez heyecanlandım. David de heyecanımı anlamış olmalı ki şakaya vurarak.
D:Hmm Heyecanlandığın zaman çok seksi oluyorsun ve bu da beni zor bir duruma sokuyor (şeytani gülümseme)
Kahretsin! Bu herif cidden beni utandırmaktan zevk alıyordu. Lanet olsun öncekinden daha da heyecanlanmıştım. Başımı önüme eğdim ve yatağın yorganını izlemeye başladım. David bana doğru yaklaştı ve dudaklarıma çok ateşli bir öpücük kondurdu. Önce dudaklarım sonra da vücudum yanmaya başladı. David durdu ve bana sanılarak yatağa uzandı ve bana
D:Dün olanlardan sonra vücudun ağrıyor olmalı. Her ne kadar seni becermek istesem de, sanırım bugün kendimi tutmam gerekecek. O yüzden uslu bir çocuk ol ve beni tahrik edecek şeyler yapmadan sessizce uyu. Anlaşıldı mı?
T:E e evet
O sırada David bana sımsıkı sarıldı ve bende ona sımsıkı sarılarak uykuya daldım.
Sabah olduğunda David yanımda yoktu. Sanırım işe gitmiş olmalıydı. Üzerimi değiştirdim ve aşağıya indim. Sebastian bana David'in telefonunun çaldığını ve hemen şirkete gitmesi gerektiğini ve kahvaltının hazır olduğunu söyledi. Bende ona küçük bir işim olduğunu ve bir süre dışarıda olacağımı söyledim. Başıyla onayladı ve evden dışarı çıktım.
Taksi çevirdim ve Manhattan dedim. Taksici adam başıyla onayladı ve Manhattan'a geldik. Arabadan indim. Evim tam karşımdaydı işte. Pek çok oda küle dönüşmüş, ama yinede tam olarak yıkılmamıştı. Yerinde duruyordu. Etrafı dolaştım. Yarısı yanmış mobilyaların üzerine oturdum oturdum ve oturmaya devam ettim. Bu saatten sonra ne yapabilirdim ki? Evim yoktu belki ama en azından David yanımdaydı. Zaten o da olmasaydı ne yapardım bilemiyordum. Şu berbat hayatımda başıma gelen en güzel şeydi David. Onu seviyordum. Onu gerçekten çok seviyordum.
Yavaşça koltuktan kalktım ve şömineye doğru yürümeye başladım. Şöminenin başında durdum ve babamın geçmişte yaptığı gibi şöminenin başına çömeldim. Şömine tamamen küllerle kaplıydı. Fakat küllerin arasından yeşil bir şey parlıyordu. Külleri elimle itekledim ve parlayan yeşil şeyi elime aldım
Bu bu bir yüzüktü...
Ama beni şaşırtan şey küllerin arasında bulduğum yeşil bir yüzük değildi. Beni asıl şaşırtan şey bu yüzüğün içinde Sebastian V. yazmasıydı ...
SİZCE NASIL BİR BÖLÜMDÜ BİLMEM, FAKAT BEN YAZARKEN BİLDİĞİNİZ TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLDU. UMARIM SİZİN DE OKURKEN TÜYLERİNİZ DİKEN DİKEN OLMUŞTUR. BİR DAHA Kİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM
RomanceHayatımın belki de en boktan gününü geçirmiştim. İşten atılıp, kız arkadaşım tarafından terk edildim. En kötüsü de cebimde beş kuruş olmadan gecenin karanlığında, elimde küçük bir şemsiye ile bir yandan hayatıma lanet edip, bir yandan da ne yapmam g...