33.Bölüm Part II

6.6K 247 89
                                    

CODY

''Huzur hiç bitmeyen bahar mevsimidir. İçine kar da yağar, fırtına da kopar; Fakat çiçekler hep açar.'' Derdi hep annem. Ne demek istediğini hiç bir zaman anlayamamıştım. Ta ki Sebastian'ın başı göğsümde olana kadar ...

Huzuru ondan tatmıştım ben. Kimi zaman karlar yağmıştı huzuruma, kimi zaman da fırtınalar kopmuştu, Ama artık ne kar yağıyordu. Ne de fırtına kopuyordu. Artık çiçekler açmıştı Huzurumda. Artık mutluydum. Artık mutluyduk. Onun varlığı, ona dokunabilmek, onu içimde hissedebilmek bana verilebilecek en güzel hediyeydi. 

O bana verilmiş en güzel armağandı. 

Hafif bir bahar rüzgarının esmesiyle, rüzgar bal rengi saçlarını okşayıp, tenine öpücükler konduruyordu. Bal rengi saçları, rüzgarın öpücüklerine karşı dalgalanırken, turkuaz rengi gözleri ise hafifçe açılmaya başlıyorud. Turkuaz rengi gözleri gözlerimle buluştuğunda hafifçe gülümsedi. Sadece gülümsemesi bile heyecanlanmama sebep oluyordu. Heyecandan dolayı kırmızının bilmem kaçıncı rengine bürünmüştüm. Sebastian ise pembeye çalan dudaklarını yavaşça araladı ve 

S:Günaydın. Ne zamandan beri uyanıksın?

C:Bir süredir.

S:Bir süre boyunca beni mi izledin?

C:E.. evet. 

Diye kekeler kekelemez, pembeye çalan dudaklarını dudaklarımla birleştirdi. Küçük bir öpücük olmasına rağmen, ardı arkası kesilmiyordu. Dudaklarını dudaklarıma değdirmeye devam ederken, bir hışımla belimden tutup, beni kendisine doğru çekip, kucağına aldı. Bende bacaklarımı onun sırtına doladım ve bu şekilde mutfağa gittik. Sebastian ise beni bar sandalyelerinden birinin üzerine kibarca oturttu. Benim üzerimde sadece beyaz bir çarşaf varken onun üzerinde ise siyah dar bir baksır vardı. Vücudunun her bir zerresi tamamen belli olurdu ve Tanrı şahidimdir ki, o baksırın içinde hiç kimse bu kadar seksi gözükemezdi. Bu imkansızdı. 

Bense bir yandan ona bakmamaya çalışıp, bir diğeryandan da ona o kadar çok bakıyordum ki, başka hiçbir şeyi farkedemiyordum. Buna Sebastian'ın ağzımın kenarını silmesi de dahildi. Ağzımın kenarını sildiğinde ise birdne ona döndüm. Pembeye çalan dudakları sinsice gülümsüyordu çoktan. Yavaşça dudaklarını araladı ve

S:Bana bakarken bile ağzının suyu akıyor demek.

C:Ha? Ne? Yo, yo ondan değil. Dalmışım da ben.

S:Sence inandırıcı oldu mu?

C:Olmadı mı?

S:Evet. 

C:Birazcık bile mi?

S:Birazcık bile.

C:Kahretsin!

Der demez, alt dudağımı tekrar dudaklarının arasına alıp, dişlemeye başladı. Alt dudağımı bırakıp, üst dudağıma geçtiğinde ise öpücüğü daha da derinleşti ve ben istemsizce inledim. Sebastian ise bunun üzerine dudaklarını hafifçe dudaklarımdan çekti. Küçük bir öpücük daha kondurdu ve ocağın altını söndürüp, tabağıma kızarmış yumurtalı ekmek ve kızarmış jambon koyup süsledi. Kendi tabağını da aynı şekilde süsledikten sonra, kahve makinesinden kahvelerimizi doldurup, yanıma oturdu. Başını hafifçe sağa çevirip, duvar saatine bakıp, tebessüm etti. Başını tekrar bana çevirdiğinde ise, yavaşça dudaklarını araladı ve  

S:Bay David ile Bay Ted oldukça telaşlı olsa gerek.

C:Erken gitmemizi istemediklerinden emin misin? İstersen hemen gidebiliriz. Belki bir şeylere ihtiyaçları falan vardır.

SENİ BIRAKMAYACAĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin