18.Bölüm

8.3K 289 116
                                    


Dudaklarının dudaklarımla birleşmesi, sanki suyun yüzeyinde olmak gibiydi. Bedenim ağırlaşıyor, hareket etme kabiliyetimi yitiriyordum. Boğulacak gibi oluyor, gözlerimi araladığımda ise sadece ikimizin olduğu bir dünyadaymışız gibi hissediyordum. Gittikçe nefes almakta zorlanıyordum. Nefes alabilmek için, dudaklarımı dudaklarından ayırdım. Bir yandan sersemlemiş , bir yandan da bugünkü olanlara anlam vermeye çalışarak, Sebastian'a bakıyordum. 

Bir yandan kızararak , bir diğer yandan da heyecanlanarak. 

Gözlerim heyecan ve utançtan neredeyse yuvalarından fırlayacak gibi olmuşken, o ise bana boş boş bakmaya devam ediyordu. Turkuaz rengi gözleri ıssız ve bir o kadar soğuktu. Hatta o kadar çok soğuktu ki böyle, sıcak bir havada ürpermeme bile sebep olmuştu. 

Ürperiyordum. 

Onun bu hareketi bir yandan beni ürpertmeye devam ederken, bir yandan da beni hüzünlendirmişti. Hiç bir şey hissetmemiş miydi? Neden turkuaz rengi gözler bu kadar ıssız ve yalnızdı? Neden bu kadar ruhsuzdu bakışları? Gözleri tıpkı ölü bir balığın gözleri gibiydi.

Kuru ve saydam. 

Sadece bakışları bile beni korkutmaya yetmişti. Korkuyordum . Bu öpücüğün bir hata olduğunu söylemesinden, bir daha beni görmek istemediğini söylemesinden, ve arkasına dahi bakmadan çekip gitmesinden. O kadar çok korkuyordum ki, konuşamıyordum bile. Nefesim kesilmişti sanki. Beni benden alan o turkuaz rengi gözlerine bakmaktan korkar hale gelmiştim adeta. 

Kendimi bildim bileli her zaman asillerdendim. Her zaman göz önündeydim. Yaptığım her şey taklit edilir, gittiğim her mekansa benim sayemde daha çok müşteri çekerdi. Her şeyde mükemmeldim. Derslerim iyiydi. Müzik ve sporda da çok iyiydim. Kaslı bir vücudum ve sevimli diyebileceğiniz bir yüzüm vardı. Kızlar her zaman ve her yer de benim peşimdeydiler. Hatta sadece kızlar değil zengin anneleri de peşime düşerlerdi. İlgilerinden hiçbir zaman kurtulamazdım. Her zaman kıskançlığın hedefi olurdum. Hemcinslerimin bazıları benden ölümüne nefret eder. Uğursuz bakışlarıyla beni baştan aşağıya süzüp, onda olup da bizde olmayan şey ne? Diye hayıflanırlardı. Kimi zamansa hemcinslerim bana hayranlıkla bakıp, saldığım feromonlardan etkilenip, (gerçi o feromon dediğim şeyleri nasıl saldığımı bile bilmiyorum ya  neyse) bana aşık olurlardı. 

İlkokul ve lisedeyken de her zaman aşk mektupları alır, kimi zaman çatı katına çıkartılır ve o masum insanların aşk itiraflarını dinlerdim. Yüzleri kızarır ve elleriyle oynarlardı. Benden bir cevap beklerlerdi, fakat ben umursamazdım. Hatta o kadar çok umursamazdım ki onları, inanın bana umursamazlığım sizi bile şaşırtabilirdi. Onların ne hissettiklerini umursamadan narsist kişiliğim devreye girerdi. Yere eğdikleri başlarını yukarı kaldırır, gözlerini gözlerime sabitler, onların benim gibi bir mükemmel bir şahsiyete uygun olmadığını, davulun bile dengi dengine olduğunu söylerdim. Ardından da şeytani bir şekilde sırıtıp, onları çatı katında, rüzgarla birlikte havada süzülen gözyaşlarıyla birlikte, onları o çatı katında yalnız bırakırdım.

Üniversiteyi kazandığımda da değişen bir şey olmamıştı. Yine olduğu gibi herkes benim peşimdeydi. Yine herkes benimle yatmak istiyordu. Benimle konuşmak için çeşitli bahaneler arıyor, bana bilerek çarpıp özür diliyorlardı. Android  telefonları olmasına rağmen bana saati sorup, onlara telefonlarındaki saate bakmalarını söylediğimde ise utanarak gülümsüyorlardı. En iğrenci de yanımdan geçerken orgazm sesleri çıkarıyorlardı ki kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Kimseyle arkadaş olmak istemiyordum. Çünkü hepsi iğrenç, çıkarcı ve bir o kadar da ben merkezci idiler.

Onlarla konuşmadığım için beni kendini bir şey sanan narsist bir kral sanıyorlardı. Benimle konuşanlara da sıkıcı ya da narsist muamelesi yapıyorlardı. İnsanlar ise bu yüzden benden uzaklaşıyorlar, benimle bir daha konuşmuyorlardı. Gerçi zerre kadar umurumda değildi. Zaten bende kimseyle konuşmak istemiyordum. O yüzden de bir sorun yoktu. 

SENİ BIRAKMAYACAĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin