Göz kapaklarımı aralar, aralamaz kendi kendime,
T:Vay canına. Ne kötü bir kabustu böyle!
Diye düşünüp, hafifçe kıpırdandım. Sırtımın ne kadar ağrıdığını anlayınca da, bu olanların rüya değilde, gerçek olduğunu anlamam pek de uzun sürmedi. Yaşadıklarım aklıma geldikçe kafayı yiyecek gibi oluyordum. O sırada sol tarafıma döndüm ve iki tane okyanus mavisi gözün beni izlediğini fark ettim. Yüzü oldukça kötü görünüyordu. Fakat nedense okyanus mavisi gözleri parlıyor, dudakları gülümsüyordu .
Anlam veremiyordum. Yaşadıklarımız o kadar da kolay bir şey değildi. İkimiz de çok dayak yemiş ve neredeyse ölümden dönmüştük. Nasıl bu kadar rahat olabilirdi ki? Düşüncelerimi bastırıp, onun ışıldayan okyanus gözlerine ve gülümseyen suratına bakarak konuşmaya başladım.
T:Bugünkü yaşadıklarımıza rağmen nasıl olur da gülümseyebiliyorsun?
D:Çünkü yanımda sen varsın.
Demişti. Suratımın yandığını hissedebiliyordum. Heyecanlanmıştım ve hafifçe titredim. Kahretsin! En basit bir kelimesi bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Özel bir çaba harcamasına bile gerek yoktu. Sadece bakması bile yeterliydi. David heyecanlandığımı anlamış gibi suratıma baktı ve yine o nefret ettiğim ama yinede etkilenmeden duramadığım, daha doğrusu karşı gelemediğim o şeytani gülümsemesini yaparak elini kaldırdı. Sağ yanağıma hafifçe dokundu. Kahretsin! Şimdi de sağ yanağım yanıyordu ve sol yanağımdan daha da kırmızı olmuştu. Alnıma düşen saçlarımı düzeltti.
Bana yaklaşırken yüzüm daha da fazla yanıyordu. O anda durdu. Acıyla inledi ve bana sitem dolu bakışlar atarak,
D:Kahretsin! Şu anda seni felaket öpmek istiyorum. Fakat kaburgalarımın ağrısı beni öldürecek. Sen benden daha iyi görünüyorsun. Beni sen öper misin?
T:Olmaz
Demiştim. Dudaklarını büzmüştü. Tanrım çok sevimliydi. İlk defa onun dudak büzmüş halini görüyordum ve istemeden de olsa kıkırdama engel olamamıştım. O ise somurtmaya devam ediyordu. İtiraf etmem gerekirse bu halini çok sevmiştim. Önüne eğdiği başına bakıyordum. Çocuk gibi görünüyordu. Çok tatlıydı. Yavaşça başını yukarı kaldırdı ve bana
D:Lütfen
Dedi. Bunu söylerken o kadar çok tatlıydı ki, daha fazla dayanamamış, dudaklarına yapışmıştım. Dudakları çok yumuşaktı. Öpüşmemiz devam ettikçe, kontrol ona geçti ve beni daha da tutkulu bir şekilde öpmeye başladı. Dili dilimle dans ediyordu. Her ne kadar bu tutkulu dansı bırakmak istemesem de durmak zorundaydım. Yavaşça geri çekildiğimde yine o dudaklarını büzmüş, hafifçe başını eğmişti ve ben yine onun bu halini oldukça sevimli bulmuştum. Bana baktı ve
D:Neden durdun?
Dedi. Dudak büzmeye devam ediyordu. Sanırım bu hali bende uzun bir süre etki yapacaktı. Derin bir nefes aldım ve nefesimi onun suratına üfleyerek
T:Eğer durmasaydım şey aaaa ben ben d daha da fazlasını isteyebilirdim.
Dedim. Kızarmıştım. Çünkü doğruydu. Eğer, eğer durmasaydık daha fazlasını isterdim. Bana doğru yaklaştı ve o da benim ona az önce yaptığım gibi nefesini suratıma üfleyerek,
D:O zaman iyileştiğimde benden kurtulamayacaksın ve bu baştan çıkarıcı öpücüğün de hesabını soracağım. Hazır olsan iyi edersin!
Dedi. Yine o şeytani gülümsemesini yapmıştı. Onunlayken her şeyi ve herkesi unutuyordum. Kaçırıldığımı unutuyordum, dayak yediğimizi unutuyordum ve Sebastian'ın havalı bir şekilde gelip bizi kurtarmasını unutuyordum. Ha bir dakika? SEBASTİAN !
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM
Roman d'amourHayatımın belki de en boktan gününü geçirmiştim. İşten atılıp, kız arkadaşım tarafından terk edildim. En kötüsü de cebimde beş kuruş olmadan gecenin karanlığında, elimde küçük bir şemsiye ile bir yandan hayatıma lanet edip, bir yandan da ne yapmam g...