"Kang Dae ile ilgili."
Ne? Hadi ama Hyuk! Filmin en heyecanlı yerinde kestin oldu mu şimdi?
Hyuk öylece arkasını dönüp gitti. Tabi ki içimden 'dur Hyuk! Gitme. Şimdi söyle' demek gelse de diyemedim. Çünkü üyeler ve gazeteciler bana garip garip bakıyorlardı. yanımda kıskanç bir abi gibi beni dikizleyen Chen ve Baek'i hiç saymıyorum bile.
"Kimdi o?" dedi Chen gayet sakin bir ses tonuyla.
"Üniversiteden bir arkadaşım. Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu."
"Ne diyor?"
"Bunu eve gidince herkes ile beraber konuşalım olur mu çekik vokalim? Şuan bizi bekleyen insanlarla ilgilenmeliyiz. Biliyorsun."
"Haklısın. Ama söz ver konuşacağız. Sen bizim gruptaki tek kızsın ve bizimsin. Biz senin Oppalarınız ve-"
"Tamam Cheny. Sen konuşmaya başladın bile. Söz eve gidince anlatacağım"
Chen kafasını aşağı yukarı onaylarcasına salladı ve önünde sıralanmış fanlarıyla ilgilenmeye başladı.
Size bir şey itiraf etmeliyim ki bugün Hyuk'un gelişi beni çok mutlu etti ama ondan daha çok Beni mutlu eden bir şey daha olmuştu. Fanlar kuyrukta beklerken Sehun bir anda ayağı kalkıp insanların arasından geçti, tabi güvenlikler de onu yalnız bırakmadı da her neyse işte Sehun bir kızı elinden tutup yanına getirdi.
İlk önce bu yaptığına bir anlam veremesem de dikkatlice bakıp küçük kızın engelli olduğunu gördüm. Sanırım Down sendromluydu. Yüz tipi ve fiziği onu andırıyordu. Sehun kızı kendi sandalyesine oturtup yanağından öptü. Kız mutluluktan ağlarken ben de göz yaşlarıma hakim olamayıp ağlamıştım tabi. Hatta O sahne beni o kadar etkilemişti ki bir fanın beni çağırdığını bile duymamıştım. Karşımdaki kızın posterini imzalayıp gülümsemiştim ama hâlâ göz yaşlarım akıyordu. Ne kadar düşünceli bir adamdı o. Nasıl bir kalbi vardı yumuşacık.
Gel de etkilenme şimdi.İmza günü bitti ve eve gelindi
"Sehuunn!" diye bağırdım. Yine tişörtlerini benim yatağıma fırlatmıştı. Aynı bizim ufaklık gibiydi, giyer giyer sonra da çıkarıp benim yatağıma atardı.
Sehun odaya telaşla girmişti.
"Bir şey mi oldu?" dedi.
"Bunlar ne?" dedim yatağın üZerindekileri göstererek.
"Tişört gibi duruyor sanki."
"Ha Ha Ha. Çok komik."
Dediğim gibi yavaş adımlarla gardrobuna doğru ilerledi ve dolabın kapağını açtı. Hiç konuşmadan dolabın içine elini soktu ve bana ait olan bir şey çıkardı. Sutyen. O an utançtan geberecek gibi oldum ve ellerimi yukarı doğru kaldırarak 'Allah'ım nolur bu bir rüya olsun ve hemen uyanayım. Nolursun' dedim Türkçe bir şekilde.
"Ben bunlara bir şey diyor muyum?" dedi elindeki malum şeyi sallayarak.
"Ama.."
"Ayrıca sen az önce ne dedin? Duymadım sanma. Yoksa bana ağza alınmayacak sözler mi sarfettin?"
"Şşeyy..."
"Ah, sadece bir şakaydı. Bunun bir rüya olmasını istediğini tahmin edebiliyorum."
Cidden bu çocuk müneccim miydi?
"Ama..."
"Tamam utanılacak bir şey yok. Özür dilerim bunu yaptığım için ama ne yapayım dolabı ortak kullandığımız için her açtığımda gözüme hep bunlar çarpıyor."
Yavaş adımlarla bana doğru geldi sonra da yüzünü yüzüme yaklaştırdı. O kadar yakındı ki yüzlerimiz birbirine, kirpiklerimiz değecek diye korkmuştum. Ben de minik minik adımlarla geri gitmeye çalışıyordum ki kolumla masadaki bardağı yere düşürüp kırdım. Tam bende o an ki panikle geri doğru düşüyordum ki Sehun hemencecik belimden kavradı.
"Melis." dedi
"..." cevap veremedim.
"Sen bu dünyada başıma gelen en güzel şeysin. Biliyor musun?"
"..." yine susmuştum. Hoş, o anda konuşmak ne mümkün.
"Sanki tanrı seni bana göre yaratmış. Ya da bilerek bizi bir araya getirip yakınlaştırmaya çalışıyor. Ha?"
"Ben.."
"Konuşmana gerek yok. Sadece birkaç gündür içimde kaldı bu sözlerim. Söylemek istedim."
"..."
"Ah, yine yüzün kızardı. Yine utandırdım seni özür dilerim
Söz bir daha Seni utandıracak veya mahçup edecek bir şey yapmayacağım."Dedi ve bıraktı belimi. Sonra arkasını döndü, tam gidecekken bende gayet az rastlanan bir özgüven+cesaret patlaması oldu ve Sehun'u kolundan tutup tekrar kendime doğru çevirdim. Bana döner dönmez yanağına hızlıca bir öpücük kondurup arkama bile bakmadan koşup kendimi banyoya kilitledim.
Arkamı bir döndüm ki lavaboda Lay dişlerini fırçalıyor. Tam bağıracaktım ki ellerimle ağzımı kapatıp arkamı döndüm.
"Bbenn.. Çok özür dilerim yani bilmiyordum senin olduğunu. Şimdi hemen çıkıyorum." dedim ve kapının kilidini açıp dışarı çıktım.
Banyoda Lay'in kahkaha sesleri yankılanıyordu. Tabi utanmayayım utanmayayım diyorum da 9 erkekle aynı evde yaşayınca bu pek de mümkün olmuyor açıkçası. Hangi kapıyı açsam birisini uygunsuz yakalıyorum hem de hergün. Huy oldu artık fiziksel aktivite olarak erkek frikikleri yakalıyorum.
Hayır yani bir de evde hiç utanmadan biscolata erkeği gibi baklavalarıyla üstüsüz dolanıyorlar. Neyse buna da şükür Allahtan altlarına bir şey giyiyorlardı.
"So Young-Ah!!" diye bağırdı Xumin.
bana evde Melis demelerini istiyordum fakat Türkçe isimlere alışık olmadıkları için ismimi söylemek zor geliyordu onlara hele ki Xumin hiç söyleyemiyordu ismimi. İlk tanıştığımız gün bile ismimi 'Meşil' olarak söylemişti. Tabi ki de kızmıyorum ona. Çünkü Xumin çok tatliş ve eğer ben ona kızarsam lanetlenirdim.
"Efendim Xu?"
"Aşağı gel sana bir şey göstereceğiz."
"Okeeyy." dedim ve paldır küldür aşağı indim.
Suho merdivenin sonunda beni bekliyordu. Tam son basamağı da inecekken gözüme bir bandaj taktı ve koluma girerek beni gösterecekleri şeye doğru yönlendirdi. Cidden gitgide merak ediyordum ne göstereceklerini.
"Ama o sürprizi görünce sakın bayılayım deme. Sonra üstümüze kalırsın ölürsün falan." dedi ChanYeol gülerek. Tabi ki şaka anlamında söylemişti.
"Merak etme ChanYeol Oppa. Ölürsem tüm mirasım sanadır." dedim ve şakasına şakayla karşılık verdim.
"Çamaşırların da mı dahil?"
Çamaşır lafı geçer geçmez Sehun'a baktım. Bana söz verdiği gibi gülmemiş ve her hangi bir imada bulunmamıştı.
"Yah! Şaka yaptığıma pişman ediyorsun Oppa."
"Tamam tamam. Bu kötü bir şaka oldu. Pardon güzelim."
Saçlarımın arkadan hareket ettiğini hissettim. Suho bandajı açıyordu. Düğümü çöZdü fakat gÖzümü hâlâ açmadı.
"Yaaa.. Hadi ama Oppa. Yapma bunu. Valla ölürüm şuracıkta heyecandan, üstünüze kalırım."
"Tamam tamam. Hazır mısın?"
"Evet!"
"O zaman. 1-2-3" dedi ve bandajı indirdi.
Fakat ben gözlerimi heyecandan hâlâ açamamıştım.
"Açmayacak mısın gözlerini?" dedi bir ses.
O ses....
"İREEEMİİİMM!!!!"
~~~
BİLİYORUM GEÇ OLDU AMA MALUMUMUZ ÇOK YOĞUN SINAV DÖNEMİNDEYDIM.
Umarım beğenirsiniz..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORE Mİ?
FanfictionO Melis; Anne ve babasının zoruyla hakkında hiç bir şey bilmediği bir ülkeye, Kore'ye üniversite okumak için gönderildi. Üniversiteden biriyle tanışıp ondan hoşlanmaya başladı. Kıza adeta tutulmuş olan oğlan, kızı ailesinden önce en yakın arkadaşlar...