Bay Johhny Elfman işinde iyi bir hâkimdi. Ama iyi bir insan olduğu söylenemezdi. Tek derdi para olanlardandı. Bir çok davayı para uğruna satmıştı. Hatalı hükümleri yüzünden bir çok kişi masum olduğu halde içerdeydi. Vicdan denen bir şey yoktu onda. O sadece alacağı paraya bakardı.
Gece saat 2:50 sularında karnı acıkmıştı. Yatağından kalkıp mutfağa inmişti. Son işinden aldığı paralarla tıka basa doldurduğu buzdolabını açtı. Şöyle bir baktı geniş buzdolabının içine ve gözüne alt raftaki et çarptı. Koca göbeğinin izin verdiği ölçüde eğilerek tabağı aldı ve sonra yüzünde kocaman bir gülümsemeyle doğrularak dolabın kapağını kapattı ama yüzünde ki gülümseme pek uzun sürmemişti. Mutfak masasına oturmuş, gölgeler içindeki silueti gördüğünde bir çığlık atarak elindeki tabağı düşürmüştü. Tezgahın üzerindeki ekmek bıçağını alarak sırtını arkasındaki duvara verdi. Bir eli kalbinde, bıçağı silüete doğrultarak,
"Sende kimsin?" dedi korku ve şaşkınlık dolu bir sesle. Biraz dikkatli bakınca silüetin genç bir kız olduğunu farketmişti. Sandalyeye yayılmış, bacaklarını da masanın üstüne koymuş, pek bir asabi görünen genç bir kız... Yüzünü seçememişti, hem yüzü karanlıkta kalıyordu hemde yüzünde yüzünün yarısını örten bir maske vardı.
"Cellât'ın," dedi kız boğuk sesiyle. Ve o anda Johhny titremeye başladı.
Charlotte karşısındaki adama gözlerini kısarak baktı. Midesinin bulandığını hissetti. Masanın üzerinden ayaklarını indirerek sandalyeden kalktı. Karanlıkta o kadar heybetli duruyordu ki adam yana doğru seğirtti ama Charlotte sözleriyle onu durdurdu.
"Bir adım atarsan kelleni ayaklarının dibinde bulursun," dedi buz gibi bir sesle. Adam küçük bir çığlık atarak elini ağzına götürdü ama bıçağı hâlâ Charlotte'a doğru tutuyordu. Charlotte gülmek istedi. Adama doğru yürürken eli kılıcına doğru gitti ve koca kılıcı kınından çekerek ay ışığında parlamasını sağladı. Ekmek bıçağıyla karşılaştırıldığında adamın şansı hiç yoktu. Adamın tam önünde durdu.
"Ne istiyorsun?" dedi Johnny. Hâlâ sesini güçlü tutmaya çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Hele Charlotte'un önünde zangır zangır titrerken güçlü görünmeye uğraşması bile komikti.
"Kaç para ödendi sana bu pedofili davası için?" Adam bir şey demedi. Charlotte sinirlenerek kılıcının ucunu Johnny'nin başının yanına, duvara dayadı.
"Neyden bah- ah!" Kılıç duvarda kayarak tam başının yanından durduğunda bir çığlık koyverdi. Kılıcın keskin tarafını şakağında hissediyordu. "Çok para, çok para verdiler. Daha da verecekler."
"Doğru hükmü vereceksin," dedi Charlotte.
"Beni öldürürler," dedi ama der demez kılıcın soğuk ucunu şah damarının yanında hissetti.
"Bende, öldürürüm," dedi Charlotte. Sesi ölümün soğukluğunu andırıyordu. "Ama benim yöntemlerim daha acı olur."
"Ölmek istemiyorum," dedi Johnny ve ağlamaya başladı.
"Eğer onları ağırlaştırılmış müebbet hapise çarptırırsan, seni korurum. Güçleri zaten zayıflayacağı için seni korumak daha kolay olur."
"Sen kimsin? Sana nasıl güvenebilirim?" diye bağırdı birden sinirlenerek. Charlotte kaşlarını çattığında yeniden korkarak olduğu yere sindi.
"Bana güven demiyorum. Sana bir emir veriyorum! Yapmazsan sonuçları fena olur diyorum! İnan bana ben onlardan daha tehlikeliyim," dedi Charlotte, cümlenin sonunda tıslamaya benzer bir ses çıkarmıştı.
Johnny başını salladı hızla.
"Anlaştık mı?" dedi Charlotte alayla.
"Anlaştık," dedi ve boğazında hissettiği sivrilik kayboldu.