Çocuğun kucağında içeri girdiklerinde Charlotte zar zor gözlerini açık tutuyordu. Neyseki fazla kan kaybetmeden önce evini tarif etmiş, onu oraya bırakması gerektiğini söylemişti. Çocuk onu salondaki koltuğa yatırıp ne yapacağını bilemez bir şekilde başında durmaya ve kan akışını azaltmak için yarasına bastırmaya başladı.
"Charlotte Williams değil mi? Sizi tanıyorum, lütfen biraz daha dayanın. Doktor çağıracağım," dedi çocuk telaşlı bir sesle.
"Hayır, dur. Darthy!" dedi Charlotte. Herhangi bir doktor buraya gelemezdi.
"Bay Rogers'a ulaştım, birazdan burada olur," dedi Darthy. Charlotte biraz rahatlayarak yayıldı koltuğa.
"Sen gidebilirsin," dedi çocuğa.
"Sizi böyle bırakamam," dedi. Charlotte çocuğun yüzüne baktı. Maskeden bir şey görünmüyordu tabii ki ama yinede gülümsemeye çalıştı.
"Adın ne senin?" dedi zar zor.
"Pe- Örümcek Adam," dedi. Charlotte gülmek istedi. Örümcek Adam ha? Senden olsa olsa Örümcek Bebe olur, diye düşündü Charlotte ama bunu dile getirip çocuğun hevesini kırmak istemedi. Hem açıkça görünüyordu ki kalıbının çok daha ötesinde bir gücü vardı. Ama biraz uğraşsa fena olmazdı. Hem uyanık kalması gerekiyordu. En azından Rogers gelene kadar.
"MSN nickini sormadım evlât, gerçek adın ne? P'yle başlıyorsa Peter olabilir mi?" Çocuk sessiz kaldı. Charlotte'un dudağının bir kenarı kıvrıldı. "Beni tanıyorsan seni kolayca bulabileceğimi biliyor olmalısın. İlk adını ağzından kaçırman kolaylık oldu benim için."
"Biliyorum ama sizden de MSN'in artık piyasadan kalktığını bilmenizi beklerdim," dedi alaycı bir sesle. Charlotte güldü.
"Bizim zamanımızda onlar vardı, aklımda kalmış işte," dedi. Alnı, boynu terlemeye başlamıştı. Gücü kaslarından çekiliyordu yavaş yavaş. Göz kapakları titredi.
"Uyumayın, lütfen," dedi Peter endişeyle. Ben neye uğraşıyorum acaba? diye sinirle düşündü Charlotte. Bunu sesli dile getirmek isterdi ama parmağını oynatacak hali kalmamıştı. Gözleri tamamen kapandı. "Bayan Williams, gözlerinizi açın! Lütfen!" Peter'ın sesi artık uzaklardan gelmeye başlamıştı. Harika, diye düşündü. Ruhunu yavaş yavaş teslim etmeye başlıyordu anlaşılan.
"Charlotte!" Tanıdık sesle biraz rahatladığını hissetti. Steve sonunda gelmişti. "Sende kimsin?"
Sanırım burada Peter'ın kim olduğundan daha önemli bir mesele var Steve, diye düşündü. Peter bu sorudan sonra kekelemeye başlamıştı ama Steve'in hızlıca yanına geldiğini hissedebilmişti. Yanağında soğuk bir el hissetti. Sonra hızlıca yüz üstü döndürüldüğünü... Bilincini açık tutmaya çalışıyordu ama en son hatırladığı Steve'in korku dolu bir sesle söylediği cümle oldu.
"Yalvarırım dayan Lotta."
●
Bu yeri hatırlıyordu ama nereden hatırladığını bilmiyordu. Yıkık dökük bir şehri nereden hatırlayabilirdi ki zaten? Gözleri etrafta gezindi. Gölgeler bakışlarından kaçıyormuş gibi uzadı ve beton blokların arkasına saklandı. Gülümsemek istedi. Zavallı mahluklar çatlaklara doluşmuştu, en azından ona bakma cesaretine sahiplerdi.
İçine bir acıma duygusu doldu. Etrafına daha derin bakışlar atmaya başladı. Bir çok yeri görebiliyordu. Bir insanın göremeyeceği şeyleri görebiliyor gibiydi. Sonra gözüne yarısı yıkılmış Özgürlük Heykeli çarptı. Demek New York'taydı. Bu güzelim şehri kim bu hale getirmişti? İçine dolan ani hisle bunu bildi. O getirmişti. Koca bir şehri yıkmıştı, ah hayır, bu yıkımdan etkilenen başka yerlerde vardı. Niye bu kadar sakin olduğunu sorguladı?